Herkes aldığı yara kadar sevse

Medya DOZ yazdı —

  • Çocuktuk, küçük yaralarımız vardı. Büyüdük, kalbimizin çıbanı acıtıyor anılarımızı…

Bizi hep hor sevdiler bu yüzden, kalbimizde atlar ve kelebekler bilek güreştiriyor. Bitmeyen bir öykünün arzuhalcileriyiz biz. Her gün doğuyor, her gün ölüyoruz. Ama asla unutmuyoruz. 12 Eylül vahşetinde somurtkan duvarları olan zindanlarda, demir parmaklıklar arkasında babalarımızı gördük. Daha ne olsundu. Düşlerimizdeki kahramanları esir aldılar ya, düşlerimizden vurulduk. Ve hiçbir zaman yaramız, barışmadı sevgimizle. Yaralar ve sevgiler aynı yürekte, ayrı eşikte büyüyordu. Annelerimizin gebe karnına potinlerle vurdular, sonra doğduğumuzda hiç gönlümüzce sevemedik. Biz doğmadan vurulmuş, kavgayı öğrenmiştik, annelerimizin canı acıdı diye bütün kadınları sevmekten korktuk. Babalarımızın akan kanı aynamız oldu. Yüzümüzü kanda gördüğümüz günden beri bütün adamları sevmekten korktuk. Biz hırçın bir kuşağız, yarası sevgisinden büyük olanlarız, haşmeti ve merhameti asla eşitleyemeyeceğiz.

Biz daha yarımlık ömürlerin tamamlayanı olmak için bekliyoruz. Bir eşikteyiz, kim bilir kim tamamlayacak bizi. Ruhlarımız bir gerçekle cebelleşiyor. Ve ifadelerimiz sığmıyor hayatın yüzüne. “Bir düşünceyi kaleme almak bir çocuğu doğurmaya benzer” demişti bir bilge. Sanırsam biz doğurduğumuz çocukların başını okşarken bile ağlayacağız. Çünkü her doğum binlerce ölüm hatırlatacak bize. Ve doğurduğumuz çocuklar kaç ölü diriltebilir, kaç ölüm azaltabilir? Kaç ölümü öldürecek bu yeni doğan çocuklar? Belki hiç, belki de çok. Ve biz kaç kez ölüyoruz sadece bir çocuk doğuruncaya kadar. Kim bilir belki de ikiz doğuruyoruz, birbirine zıt iki kardeş. Birine ‘ölüm’ diyoruz. Birine ‘gülüm’. İçimizin siyam ikizi. Ve ikisinin kavgası, hem öldürüyor hem yaşatıyor bizi. Doğurduğumuz bu düşünsel çocuklar başka çocuklara benzemeyecekler. Eli yüzü çamurlu eve dönmeyecekler. Biz ise gidenden umut kesmeden yeni çocuklar büyüteceğiz içimizde. Yaramız sevgimizden daha büyük ama sevgimiz daha direngen olacak hep.

Evet, insan içinin yaşadığı depremlerin hiçbiri insanı gerçekten ve gerçeğin yakıcı ateşinden alıkoyamıyormuş. Bu sebeple yaşadığımız her ana anlam vererek, yaşamak belki de insan olmaktı. Çocukların tuzlu gözyaşlarını şekerimsi bir gülümseyişle silme azmini böyle böyle kazanıyoruz belki. Yaşama en yakın ölüme en uzak olan odur belki. Ve bazen cesur bir aşk, bir ülkeye bedeldir belki. Nice ülkeler okşar o çocukların elleri belki. Ruhumuzun deltasında büyüyor bedenimiz, sevgiye aç, acıya tok.. Biz, sevmekten vazgeçmeyen yaralı bir kuşağız, güzel sevemezsek affedin bizi. Biz zindanlara, acılı analara, ayrılıklara, anılara, yaralara ve kavgalara yazdık şiirlerimizi sevgilere güzel şiirler yazamazsak, sevgiler affetsin bizi…

Sevgilimin avuçları ağlıyor
Islanıyor bütün çocuk ayaları
Ayrılıkla sevişen bir çağ ağlıyor dizlerimizde
Ve biz
Kuşlara süveydamızı yem diye veriyoruz
Balıklara bir lahza sonra unutacaklarını bile bile
Kederlerimizi anlatıyoruz
İyi ki unutuyorlar diyoruz sonra
Avuçları yanıyor sevgilimin
Aşkın sol yanına çarpmış bir delilik gibi
Başını omuzlarımıza dayamış bir esaret gibi
Ölesiye çılgın
Ölesiye sızısı kendisine münhasır
Bir yangın bizimkisi
Aradığımız tanrı
Avuçlarını öpen çocukların
Gözlerinde yaşıyor
Ve çocuklar
Ağlayan avuçlara maya çalıyor
Ve sevgililer
Yanan avuçlarda
Özlemin özünde eriyor
Sevgilimin avuçlarında
Buseler bitiyor gül niyetine
Mülteci yanımız acıyor özlem tufanında
Sürgünlüğün avuçları da var mıdır?
Var mıdır?
Firari olanın da avuç avuç ayrılıkları!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.