- Kurdistan halklarının, kuşatma altında olduklarını kavradıkları Diyarbekir merkezli dünyanın, Türkiye’de toplumsal bir deprem yaratacağını tahmin etmeyenlerin yanıldıkları bir tarih sürecinden geçiyoruz.
Seçime giderken 'Bozkurt' güdümlü bu rejim seçimi kazanmazsa da, Türkiye’nin iki çıkmazı var.
Birincisi; 24 yıldır İmralı’da tecride maruz kalan Öcalan’ın özgürlüğü,
İkincisi; Türkiye’nin işgal ettiği Rojava topraklarını terkederek, Rojava Demokratik Özerk Bölgesi‘ne karşı uyguladığı mutlak redden geri adım atması.
Öcalan’ın yüksek düzeyde bir NATO tutsağı olduğu konusundaki iddiaların büyük ölçüde haklılık payı olduğunu düşünüyorum.
Böylece, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)‘ni Öcalan konteksinde hiçe sayan Türkiye’nin hukuk üstü kalmasına göz yumuluyor.
''Kurdistan için umut zamanı'' geçen hafta Barselona’da düzenlenen konserin logosuydu.
Konser’in talebi, Öcalan ve siyasi tutukulara özgürlük olmuştu.
Kurdistan için umut zamanı, bir yerde yıllardır devam eden 'Öcalan’a Özgürlük' kampanyasının hedefine yakın olduğuyla ilgili emarelerden biri.
Özel hukuk, özel hapishane, özel tedbirler ve bunların toplamının ortaya çıkardığı mekanizma, keyfiyete dayalı bir hukuksuzluk.
Hukuk hiçe sayılıyor, konuya açıklık getirecek bir tanımlama değil.
Öcalan’ı kapsayan ''sorun'', Türkiye tarihinin kronikleşmiş siyasi krizine son verecek bir kırılmaya yol açacak bir şansa dönüşebilir.
Öcalan’ın şartsız tahliye edilmesi, böylesi bir kırılmanın ilk adımı olabilir.
Böylesi bir adımdan sonra, Türkiye’nin Rojava’da kalmasının maddi dayanakları kalmaz.
Böylece, Dêrik’ten, Kobanê üzerinden Efrîn’e kadar özgür bir Rojava komşu bir ülkenin tehdidinden kurtulmuş olur.
Bu aynı zamanda Türkiye’nin de kurtuluşu olur.
Türkiye’yi yüz yıllık savaş psikolojisinden kurtaracak iki aktüel çıkmaz şudur:
Öcalan’a özgürlük.
Rojava’nın işgalden arındırılması.
Bu hayal ürünü bir hikaye değil.
Kendisini dayatan bir çözüm için düşülen tarihi not olarak algılanmalı.
Nedeni, Türkiye’de yaşayan halkların da 100 yıldır, iyimser bir varsayımla, silahın sustuğu toplam on yılı çıkarırsak, 90 yıldır tecrit ve tehdit altında yaşaması.
Burada sorun, insanların temel güvenden yoksun olmalarıdır.
Temel güven, ''bebeğe zaten sosyal çevrenin etkisiyle aşılanmış olan ve bir kişinin tüm sosyal varoluşunu nispeten geri döndürülemez bir şekilde belirleyen, sosyal çevreye karşı olumlu, güvenilir“ (Erikson) kılan, varoluşun vazgeçilmez bir hakkıdır.
Bir insanın bu hakka sahip olduğu, 90 yıl unutturulsa da, bilinçaltında her insan, dokunulmaz bir özünün olduğunu unutmaz.
İmralı’daki kuşatma, Kurdistan’ın kuşatılmasının bir devamıdır.
Kurdistan ve İmralı’nın kuşatma altında olması, Türkiye’deki halkların kuşatma altında olmasının ana nedenlerinden biridir.
Kurdistan halklarının, kuşatma altında olduklarını kavradıkları Diyarbekir merkezli dünyanın, Türkiye’de toplumsal bir deprem yaratacağını tahmin etmeyenlerin yanıldıkları bir tarih sürecinden geçiyoruz.
Taşlar yerinden oynuyor.
Türkiye’nin tarihini değiştirecek temel güç, insanların dokunulmaz sosyal varlığıdır.
Boyun eğmeyenlerin kazandıkları bir tarihi dönemece geldik.
Hesap verecekler. Kuşatmayı dayatanlar olacak. Bunu onlar daha iyi biliyor. Baskı ve caydırıcılığı dayatmaları bundan.
Önemlisi, Öcalan ve Rojava çıkmazı, çözüm dayatan ön plandaki iki temel olgu olarak, onların da çıkmazı oluyor.
paylaş
Selim FERAT yazıları
Depremden sonraki yaşama dair
21 Şubat
Ayaklarından asılan adam
17 Ocak
Rejim değişecek mi?
10 Ocak
Paris düşerken
27 Aralık
Unutulmayacaklar
20 Aralık
Ay‘a yolculukta yaya kalan Erdoğan
13 Aralık
Geçen yıldan kalan iki karmaşa
6 Aralık
Büyük planın küçük anatomisi
29 Kasım
Bir kadın konferansı ekseninde
8 Kasım
Linç
1 Kasım
Bir yürüyüşten çıkarımlar
11 Ekim
"Feminist erkeklik”
4 Ekim