İktidarın kültürel hegemonyayla imtihanı

İlham BAKIR yazdı —

  • AKP iktidarı, kültürel hegemonyasını, kendi cephesinde buna denk düşecek atılımlar yaratarak değil, entelektüel cephede, eğitim alanında, akademiyada, sanatta muazzam bir erozyon ve çölleşme yaratarak bütün toplumu cahillikte; erkekçi, cinsiyetçi, faşist, türcü, ırkçı bir iklimde yaşamakta ve bu yaşama alışmakta hatta benimsemekte eşitledi. Bundan öteye bir yolla kültürel hegemonya kurma şansı ve kabiliyeti de yoktur zaten.

Seçimler bitti. İktidarın değişmesine yol açacak onca sebep orta yerde dururken muhalefetin beceriksizliği, basiretsizliği, ama en çok da iktidarın çerçevesini çizdiği oyun alanından dışarıya çıkmaya cesaret edemeyişi, İktidarın değiştirilebilme fırsatının kaçırılmasına yol açtı. İktidar bir dört yıl daha nefes alabilme, krizlerini aşabilmek için zaman elde etme şansına sahip oldu. Bunun bir Pirus zaferi olduğu, bu zaferi elde etmek için ödenen bedelin, kazanılan zaferden daha ağır ve büyük olduğu söyleniyor. Bu bir yere kadar doğru. Ama gözden kaçırılan bir şey var ki, bu ağır bedeli iktidar ve avenesi ödemiyor. Yoksulluğa, açlığa, sefalete boğazına kadar gark olmuş halk ödüyor. Bu bedeli ödeyen halkın, iktidarı, iktidarından düşürerek ödetmesi gerekirdi ama halkı bu bedeli ödetmeye götürecek bilinç ve örgütlülük de güçlü ve direngen bir muhalefetin öncülüğü ile ancak mümkün. Böyle bir muhalefet var mı halihazırda yahut ufukta gözüküyor mu? Hayır. Böyle bir muhalefet potansiyeli var mı? Elbette var, her zaman olmuştur. İktidara hala bu destek çıkıyor diye halka kızmadan, aşağılamadan, küsmeden, tepeden bakmadan, ülkenin bütün ezilenlerini, ötekilerini örgütleyecek yolu, programı, paradigmayı bulmak, hayata geçirmek kurtuluş için yegane yoldur. Sandık demokrasisi tek başına bir kurtuluş olmadığı gibi, sandıktaki yenilgi de bütün yaşamı kaybettiren bir yenilgi değildir. Asıl mücadele alanı sokaklardır ve sokaklar, onu özgürleştirecek öncü güce her zaman kollarını sonuna kadar açmıştır.

Gelelim iktidar cephesine. Siyasi alanda böylesi bir muhalefete sahip olduğu için muazzam şanslı. İktidarının pekişmesi için ne gerekiyorsa onu yapıyor muhalefet. Ama iktidarın asıl şansı, karşısında ahlaki ve vicdani olarak onu yargılayacak, teşhir edecek, direnç noktaları kuracak güçlü bir entelektüel, aydın cephenin bulunmayışıdır. Bu alandaki bu muazzam zaafiyet, hem uluslararası alanda hem de içeride bu iktidarın kendini meşrulaştırmasının önünde hiçbir engele takılmadan rıza üretebilmesini sağlıyor. Hiçbir entelektüel, aydın vicdanının asla kabul etmeyeceği, suskun kalırsa bunun vicdanını kor ateşlerde yakacağı olaylar, durumlar karşısındaki bunca suskunluğu, onu iktidarın bütün suçlarının ortağı yapmaktadır. İktidar, asıl gücünü bu entelektüel sorumluluktan kaçışın yarattığı karanlıktan almaktadır. Bu alanda göreceği en ufak bir direniş bile iktidarı sersemletmeye, daraltmaya yeter de artar bile. Kendi entelektüelinin, aydınının ciddi eleştirisine muhatap olan hiçbir iktidar uluslararası siyasette, ilişkilerde kolay kolay rıza üretemez. İçeride bu kadar kolay, yalan, talan soygun düzeni, kendi kültürel iktidarını, hegemonyasını inşa edemez. Siyaset ve entelinjansiyanın hali hazırdaki cılız muhalefetine rağmen Erdoğan kendi kültürel iktidarını kuramadığını 2017 yılında yaptığı bir konuşmada şöyle dile getiriyordu.  “Biliyorsunuz siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz siyasi iktidarız. Ama hala sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var.” Bu konuşmanın üzerinden altı yıl geçti ve Erdoğan iki seçim daha kazandı. Siyasal iktidarını son seçimlerle daha da tahkim ederken kültürel inşa yolunda da muazzam yatırımlar yapma yoluna gitti. Yargıyı bir bütünen kendi hizmetine soktu, eğitim sisteminde, akademide dini referanslara denk bir dizayn ve kadrolaşma gerçekleştirdi. Onlarca tarihi ve güncel dizi film ile erkek sunni dinci, Türkçü zihniyettin ve yaşam biçimin propagandasını yaptı, fakat yine de 2017 yılında dile getirdiği kültürel alanda iktidarlaşma sorununu çözemedi. Vara vara vardığı yer bilimle, akademiya ile ilgisi bir mahalle bakkalından ötesi olmayan, izlediği dizi filmlerdeki tarihi karakterlerin kostümleri ile derse giren profesör titrli cahiller türetmek, sanat adı altında kaba propagandadan öteye gitmeyen dizi filmler üretmek oldu.

AKP iktidarı, kültürel hegemonyasını, kendi cephesinde buna denk düşecek atılımlar yaratarak değil, entelektüel cephede, eğitim alanında, akademiyada, sanatta muazzam bir erozyon ve çölleşme yaratarak bütün toplumu cahillikte; erkekçi, cinsiyetçi, faşist, türcü, ırkçı bir iklimde yaşamakta ve bu yaşama alışmakta hatta benimsemekte eşitledi. Bundan öteye bir yolla kültürel hegemonya kurma şansı ve kabiliyeti de yoktur zaten. Kemalist aydınlanmacılık da macerasının sonuna gelmektedir son sandık savaşının kaybıyla. Kürt Özgürlük Hareketi’nin kültürel paradigmasının ötesinde umut vadeden ne kaldı ortada gerçekten.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.