İşgal ve deprem: İki büyük felaket

Selim FERAT yazdı —

  • Deprem gelmeden önce, depremin sarsıcı sonuçlarını Ankara’ya bağlı rantçılar, kayyumcu belediyeler, müteahitler, patronlar, bürokratlar hazırladı.

Türkiye’de biri sosyal, ikincisi doğal iki ıstırabı  aynı resim karesine koymak mümkün.

Kuzey Kurdistan işgal edildikten çeyrek  yüzyıl sonra, Varto’da, Maraş merkez ölçüsünde bir deprem olmuştu.

Onbir yaşındayken bu depremi yaşadım ve bir saniye geç kalsaydım, elimdeki kompasla Varto’nun Sesi Gazetesi matbaasında enkaz altında kalacaktım. O zamanlar sokak kameraları, kameralı telefonlar yoktu.

Tesadüfen matbaanın önünde bulunan birkaç kişiyle kucaklaşmışken karşıda bulunan ağaçların uçlarının yere batıp yeniden doğrulduğunu görmüştüm.

Üç arkadaşımı enkaz altından çıkarmada yardımcı olmuş, tüm arkadaşlarımı yitirmiştim.

Onbir yaşımdan bu yana deliksiz bir uyku gecesi geçirmedim.

Bu depremde yaşananları hisseden, depremin etkisinden hala kurtulmayan biri olduğuma, alman bir iş arkadaşıma depremden edindiğim bilgileri aktarırken tanık oldum.

Araba kullanıyordum. Kuzey Kurdistan, Kilikya (eski Hatay Cumhuriyeti) ve Rojava’daki deprem karelerini aktardığımda, az daha direksiyon hakimiyetini kaybediyordum. Arkadaşımın uyarısı üzerine yola konsantre olmaya çalıştım.

Varto depremi o dönemde sosyal alanda sarsıcı etkiler yaratmıştı.

60 darbesinin kahramanı olarak lanse edilen ırkçı kemalist Cemal Gürsel Varto’ya gelmiş ve devleti protesto eden, Kürtçe konuşan bir topluluktan yükselen protestoya dayanamayarak 'bu hayvani sesleri çıkaranlar ne söylüyorlar‘ı çağrıştıran bir soruyla, söylenenlerin kendisine tercüme edilmesini istemişti

Aradan 60 yıla yakın bir süre geçti.

Koçgiri ayaklanmasından (1921) sonra Kemalistler tarafından fiili işgal edilmeye başlanan Kurdistan ve 1939’da işgal sonucu Türkiye’ye katılmaya zorlanan Kilikya ve kısmen Türkiye işgalinde bulunan Rojava’da yeni bir deprem oldu.

İşgal edilen topraklarda enkaz altında kalanların yaşadıkları 10 kentte 'Olağanüstü Hal' ilan edildi.

Bunun sosyal tercümesi:

İşgal altındaki topraklarda devlet güçlerine serbest  insan avı için yasal zemin yaratıldı.

Bu „fıtrat“ Erdoğan rejimine, enkaz altındakilerin insandan sayılmayacağı desturunu verdi.

Talimata göre, kepçeler devreye girecek ve insanları parçalamalarına izin verilecek.

Maske düşüyor;

Deprem tabii bir felaket. Bir de devletin yapısal olarak yarattığı artı sosyal bir deprem meydana geldi. Günde 200 konteyner üretecek Kızılay, işgal ülkelerinde yaşayanların Kızılay’ı olmadığını gösterdi.

İşgal topraklarında yaşayanlara, dolaysız yardım edenlere işkence yapıldığı basına yansıdı. HDP’nin yardım konvoylarına engel konuldu, talan edilen mallar AFAD’a hibe edildi.

Depremin etkisi, Erdoğan tarafından ''15 Temmuz Darbesi“ gibi bir lütuf olarak algılanmış oluyor.

Olağanüstü Hal’in ilanı „Allah’ın lütfu“ nun Erdoğan’ın siyasi ömrünü uzatacak ilk ilahi faiz olarak algılandı.

Üniversitelerin tatili ikinci ilahi ''lütuf''.

Üçüncü lütuf, kurtarma çalışmalarının durdurularak,  cesetlerin enkazla birlikte kaldırılması; işgal alanlarındanki kentlerin insansızlaştırılması.

Deprem gelmeden önce, depremin sarsıcı sonuçlarını Ankara’ya bağlı rantçılar, kayyumcu belediyeler, müteahitler, patronlar, bürokratlar hazırladılar.

Hatay’da AKP ve MHP’liler yardım amacıyla getirilen eşyaları, insanları muhatap almamak için, sokaklara atıp gitmişler. İnsanların önüne küflenmiş ve tozla örtülen yiyecekler atılmış.

Bu insan onuruna dokunan işlem (!?) depremle işgal arasındaki güçlü bağlantıyı göstermek için tarihe iz düşecek kadar güçlü bir dipnot değil mi?

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.