Kürdistan’a saldırı ve gerekli bir açıklama

Selim FERAT yazdı —

Haftanin’in ele geçirilmesiyle başlatıldı.

Güney Kürdistan’ın geostratejik alanlarını ele geçirmeyi amaçladı.

Türkiye’nin başlattığı saldırıların, özellikle de KDP’nin onayıyla gerçekleştiği biliniyor.

Türkiye’nin saldırısı, Kürt hareketine yeni bir dizayn vermek ve özellikle de Rojava’daki oluşumu kontrol altına almayı hedefleyen ABD tarafından destekleniyor.

Aksesuardaki üç zıt güç, Türkiye, ABD ve Kandil’i abluka altına almak ve en azından manevra alanını daraltmak için, ortak bir savaş başlatıldı. Savaşın durması için yapılan eleştiriler, anlam ifade etmiyor, çünkü eleştirilenlerin onayı olmadan böylesi bir saldırı mümkün olmazdı.

Türkiye’nin başlattığı saldırıların, KDP’nin de onayıyla gerçekleştiğini bilmek için kahin olmak gerekmez..

Kürtlerin idealleri ve amaçlarının, Güney Kürdistan halkının kaderinden sorumlu olduğunu iddia eden KDP tarafından da sırtından hançerlenmesi olarak tercüme edilecek bu onay, Kürdistan halkının birliğini zedeleyen ciddi bir tehlike olarak görülmelidir.

KDP‘nin, Türkiye ve İran tarafından düzenlenen bombardımanların endişe verici olduğunu, PKK’nin de Kürdistan Bölgesi’ni çatışma sahasına çevirmekten vazgeçmesi gerektiğini açıklaması ne anlama geliyor?

Aynı açıklamada, “PKK şu an Kürdistan Bölgesi’nin yaklaşık 500 köyünü elinde bulundurmaktadır ve bu duruma göz yummuş bulunuyoruz.“ Açıklaması, güç kaybeden bir yönetimin, Türkiye ile birlikte hareket etmesi için yeterli bir neden olmaz mı?

Başlatılan savaş sonrasında, Bölge Hükümet Sözcüsü, yaptığı açıklamanın sonunda, “Komşu İran ve Türkiye ile dostane ilişkilerinin ekonomik, ticari ve kültür alandaki devamının desteklendiği“ni vurgulaması hiç de iyi bir tabloya işaret etmiyor.  Savaşın başlatıldığı günlerde seyirci kalanların, “endişe ve üzüntü“ye dayalı bu talihsiz açıklamaları, Kürdistan halkının belleğine onların yorumladığı gibi düşmedi.

Rojava, Kuzey Kürdistan, Güney’de ve Avrupa’daki Kürdistanlılar, Türk devletinin saldırılarını protesto ederken, bu saldırıya onay veren KDP ve diğer güçlerin bu pekte karanlık olmayan tablodaki rollerini de protesto ettiler.

Sonuçta, “mücadeleyi ve umudu büyütmek“ (HDP), için yola çıkanlar kazanacak, Kürdistan halkının düşmanlarıyla işbirliği yapanlar da kaybedecek.

Buna bağlı olarak, geçen hafta yazdığım: “Yıkılmamak ya da yolu sonuna kadar yürümek“ başlığını taşıyan yazımla ilgili haklı bir tepki aldım. Değerli bir arkadaşım, yazının sonundaki aşağıdaki cümlelerin yanlış anlaşılabileceğini vurguladı:

“Tecrübeler öğretiyor; yükü taşıyan, ezilen köylüler, emekçiler, iki söz sarfeden adamı bile tanırlar.

Yıllar önce, Münih’teki bir mitingde, kürsüde konuşan birine: “Heval sen bugün yürekten ve iyi konuşmuyorsun, başka biri konuşsun“ diyen bir Kürt kadınının sosyal bilincine ve vicdan terazisine;… sığınarak…“

O yazının ana konusunu, son dönemde Kuzey Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne ve HDP’ye karşı başlatılan karalama çabası gösteren, söyledikleri gri, yaşama dair çabaları olmayanlar oluşturuyordu.

Bundan dolayı, Münih’deki Kürt kadınının söylediklerini aktarmıştım.

Bu cümleyi biraz da yaşama tercüme etmek istiyorum:

Eğer Kürdistanlı bir kadın, arkadaşına karşı böylesi, acımasız bir tavır koyuyorsa, günümüzde çok konuşan, sorumsuz, devrim ve değişim dünyasına dair çabaları olmayanların, bu Kürt kadınının vicdani terazisindeki kıymeti harbiyesi bir “sıfır“ olur. Tecrübe, forsu değil, yüreği ve bilinci okur.

Ne yaparsanız yapın, onyıllar süren bir mücadelenin kazanımlara dayanarak, gözlemleyen, ve sizi duyanların imtihanından geçmeyi başaramazsınız;

Adınız Neçirvan Barzani de olsa!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.