Küreselleşen patriyarkal
Dosya Haberleri —

Van Eğitim-Sen Kadın Sekreteri Funda Demir Bozkurt
- Van Eğitim-Sen Kadın Sekreteri Funda Demir Bozkurt, 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü vesilesiyle Kurdistan ve Türkiye'de çocukların içinde bulunduğu koşulları gazetemize değerlendirdi:
- Kız çocukları ve oğlanların ataerkil toplumlarda toplumsal cinsiyet rollerine uygun olarak büyütülmesi ve patriyarkal aile yapıları cinsiyetler arasında daha çocukken eşitsizliğin doğmasına neden olur. Bu eşitsizlik, tarihi bir alt yapısı olmakla beraber güncelliğini hâlâ dünyanın her yerinde koruyan önemli bir sorundur.
- Erken yaşta zorla evlendirme, patriyarkal kodların hakim olduğu aile ve toplumlarda ortaya çıkan başka bir şiddet biçimidir. Evrensel hukukta her birey 18 yaşına kadar çocuk kabul edilir. Bu yaştan önce yapılan evlilikler ise çocuk evlilikler olarak tanımlanır. Erken evliliklerde çocuğun rızası diye bir şey olamaz; çocuk, çocuktur.
HAVAR DERYA
Kurdistan ve Türkiye'de kız çocuklarının en temel hakları dahi tanımıyor. Zorla evlendiriliyorlar, aile içi şiddete ve istismara maruz kalıyorlar, eğitim hakları engelleniyor. İktidarın politikalarından güç alan cemaatlerde kız çocukları istismara uğrarken, her gün yeni bir skandal patlak veriyor. Cemaatlerde tecavüze uğrayan çocuklar zorla tecavüzcü kişiyle evlendiriliyor. Yine eğitimden yaşamın her alanında birçok hakkı ihlal edilen kız çocukları kaderine terk ediliyor. 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü. Bu özel gün de diğer günler gibi göstermelik kutlamalarla geçiştiriliyor. Gazetemize konuşan Van Eğitim-Sen Kadın Sekreteri Funda Demir Bozkurt, Dünya Kız Çocukları Günü'nün 2012 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Türkiye, Kanada ve Peru’nun girişimleri sonucu ilan edildiğini söyledi. Türkiye’nin tıpkı İstanbul Sözleşmesinde olduğu gibi Dünya Kız Çocukları Günü’nün ilan edilmesinde de birincil rolü üstlenen ülkelerden biri olduğunu belirten Bozkurt, ancak böylesi önemli bir günün mimarlığını üstlenen bir ülkede kız çocuklarının temel hak ve güvenceler noktasında zayıf kaldığını, şiddet ve istismara yaptırımların yeterli olmadığını belirtti.
Kız çocuklarının dünyanın her yerinde karşılaşmakta olduğu sorunlar biliniyor. Örneğin toplumsal cinsiyet eşitsizliği, eğitim, sağlık ve sosyal haklara erişim sorunları var. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Kız çocukları ve oğlanların ataerkil toplumlarda toplumsal cinsiyet rollerine uygun olarak büyütülmesi ve patriyarkal aile yapıları cinsiyetler arasında daha çocukken eşitsizliğin doğmasına neden olur. Bu eşitsizlik, tarihi bir alt yapısı olmakla beraber güncelliğini hâlâ dünyanın her yerinde koruyan önemli bir sorundur. Toplumsal cinsiyet rollerinden doğan eşitsizlik hem kız hem de oğlanlar için büyük bir tehlike arz ederken, kızlar üzerindeki hem görünen hem de görünmeyen etkileri ile daha yıkıcıdır.
Bu eşitsizlik ile kız çocuklarının eğitim olanaklarından daha az yararlanması veya bu olanaklara hiç ulaşamaması, erken yaşta zorla evlendirilmeleri, sosyal haklardan yoksun bırakılması, ev içi emeği üstlenmek zorunda bırakılması, sağlık haklarından daha az yararlanması veya hiç yararlanamaması gibi sorunları hem ortaya çıkarmakta hem de daha da derinleştirmektedir. Küresel olarak çözüme kavuşturulmayan bu sorunlarla birlikte yerel ve bölgesel çatışmaların, savaşların da birincil mağduru olma gibi durumlar da söz konusu oluyor. Özellikle savaş bölgelerinde kız çocuklarına yönelik hak ihlalleri daha fazladır. Savaş politikaları kız çocuklarının baskı altında kalmasına, fuhuşa sürüklenmesine, madde kullanımı ve cinsel saldırılar gibi beden ve ruh bütünlüğüne yönelik saldırılara neden olmaktadır. Savaş hali, bu suçların önünü açmakta ve çoğunlukla cezasızlık politikaları ile failler ödüllendirilmektedir. Ataerkil sistem, militarizm ile güç kazanmaktadır.
Söz ettiğiniz bu sorunların çözümü için kız çocuklarına yönelik olarak yapılan sosyal, ekonomik, kültürel ve politik yatırımlar sizce yeterli mi? Konuyla alakalı olarak yoksulluk, şiddet, dışlanma ve ayrımcılığın önüne nasıl geçilebilir?
Bu alanlarda özel birtakım politikalar belirlense de yeterli değildir. Ülkelerin bu politikaları anayasal güvence altına almaları ve evrensel anlaşmalarda iş birliği sağlamaları gerekmektedir. Uluslararası hukukta özel tanımlanması gereken ilkesel ve yaptırım gücü olan politikalar belirlenmelidir.
Yoksulluk, şiddet, dışlanma ve ayrımcılığın önüne geçmenin en vazgeçilmez unsuru toplumsal cinsiyet eşitliğini tanımak olmalıdır. Kadını ve kız çocuğunu özel alana hapseden, yaşamın öznesi olmaktan çıkaran tüm politika ve söylemler, bahsi geçen tüm bu olumsuz durumlara neden olur. Öncelikle toplumsal normları yeniden inşa etmek gerekiyor. Kız çocuklarının statüsü yasal güvence altına alınmalı, şiddete engel olmak için caydırıcı cezalar ve hukukî olarak yaptırımlar olmalı. Eğitim ve sağlık hakkı ulaşılabilir olmalı, çocuk işçiliği ve ev içi emeğin kız çocuklarının temel görevi olma anlayışı son bulmalıdır. Tüm bunlar için ise küresel iş birliği mutlaka yapılmalı. Özellikle gelişmemiş ülkelerde, totaliter rejimlerde ve savaş koşullarının hakim olduğu bölgelerde kız çocukları kendi kaderlerine terk edilmemelidir.
Kız çocukları özelinde zaten türlü eşitsizlikler ile karşılaşmalarının üzerine bir de psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalmaları, hem bulundukları anda hem de ilerleyen zamanda kendini yaşamın öznesi değil de nesnesi olarak görme, doğadan kopuş, güvensizlik, sosyalleşme sorunları, kamusal alanda varlık gösterememe, güvensizlik ve şiddetin ortaya çıkardığı başka bir şiddetin parçası olma gibi sonuçlar doğurabilir.
Zorla evlendirilmeden ve çalıştırılmadan söz ettiniz. Bu minval üzere çocuk hakları ihlalleri ne gibi sonuçlara yol açıyor?
Erken yaşta zorla evlendirme, patriyarkal kodların hakim olduğu aile ve toplumlarda ortaya çıkan başka bir şiddet biçimidir. Evrensel hukukta her birey 18 yaşına kadar çocuk kabul edilir. Bu yaştan önce yapılan evlilikler ise çocuk evlilikler olarak tanımlanır. Erken evliliklerde çocuğun rızası diye bir şey olamaz; çocuk, çocuktur. Psikolojik ve cinsel şiddetin, toplumsal normlarla kabul ettirilmeye çalışma süreci olarak görüyorum ben bu durumu. Yine çocuk işçiliği de şiddet ve istismarın başka bir boyutudur. Çocuğun eğitim-öğretim hayatından koparılması, kriz ve savaşlar, göç, ülkelerin mülteci politikaları çocuk işçiliğinin ortaya çıkmasında en başat sebepler olarak kabul edilebilir. Eşitsizlik ve cinsiyetçi kodların hakim olduğu bu yaşam formunda elbette çocuk hakları ihlalleri de büyük olur. Okula gitmesi, oyun oynaması, güvenle yaşaması gereken çocuk, zorla evlendirilip ya da çocuk işçi olarak çalıştırılınca hak ihlalleri, istismar ve şiddet normal yaşam standardı halini alır.
Biraz daha genelden yaşadığımız ülkeye bakalım. Türkiye, Dünya Kız Çocukları Günü’nün kabul edilmesinde öncülük eden ülkelerden biri. Bu öncü ülkenin kız çocuklarının sorunlarına yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye, tıpkı İstanbul Sözleşmesinde olduğu gibi Dünya Kız Çocukları Günü’nün ilan edilmesinde birincil rolü üstlenen ülkelerden biri. Her yıl bu gün çeşitli etkinliklerle kutlamalara da yer veriyor. Böylesi önemli bir günün mimarlığını üstlenen bir ülkede kız çocuklarının temel hak ve güvenceler noktasında zayıf kaldığını, şiddet ve istismara yaptırımların yeterli olmadığını, kız çocuklarının eğitim hayatından hızlı kopuşlarının olduğunu, erken yaşta zorla evlendirmelerin yaygın olduğunu, cinsiyetçi kodlarla ortaya çıkan sosyal yaşam normlarının kız çocukları için tehlike arz ettiğini, bu konuda anayasal güvence altına alınan herhangi bir politikasının olmadığını belirtebiliriz. Bu durum İstanbul Sözleşmesi’ndeki geri çekilmeyi bize anımsatıyor. Aslında mevcut tüm sorunların toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile ortaya çıktığı ve bu sorunların ancak eşitsizliği ortadan kaldırma ile mümkün olacağı gayet açık. Fakat Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı canavarlaştırılmış, ötekileştirilmiş ve bunun savunucuları her zaman dışlayıcı mekanizmalarla karşı karşıya bırakılmışlardır. Böylesi bir yaklaşım ile mevcut sorunları çözmek bir kenara, sorunun varlığını kabul etmek bile güçtür.
Türkiye ile ilgili değerlendirmelerinizin verileri elinizde var mı? Eğitim-Sen olarak gözlem, takip ve müdahaleleriniz oluyor mu? Veri oluşturuyorsanız bizimle paylaşır mısınız?
Kız çocuklarının okullaşma oranı ve okula devam durumu Eğitim-Sen açısından önemli kabul edilir. Oranların istatistiksel verileri tutulur ve çözüm üretilir. 2022-2023 eğitim öğretim yılı başında hayata geçirdiğimiz önemli bir proje vardı: ”Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Eğitimi Yaşamsaldır!” projesi ile eğitimin tüm kademelerinde toplumsal cinsiyet eşitliği eğitiminin önemini ortaya koymaya çalıştık. Okul öncesinden üniversite eğitimine kadar tüm müfredatın, toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı yeniden inşa edilmesi gerektiğini ifade ettik. Bu proje ile aynı zamanda kız çocuklarının okuldan kopuşuna neden olan ataerkil ve cinsiyetçi kodlara karşı da mücadele etmeyi amaçladık.
Eğitimde gerici yaklaşımların karşısında yer alarak özellikle bu alandaki hak ihlalleri için mücadele ediyoruz. Basın açıklamaları, iptal istemli davalar açma gibi süreçleri işletiyoruz. Örneğin 16 Eylül’de İzmir ve Eskişehir’de uygulanan ve tüm illere yayılması planlanan ÇEDES Projesi’ne karşı İzmir’de büyük bir bölge mitingi gerçekleştirdik. Aynı zamanda bu projenin iptali için tüm hukukî süreçleri de başlattık.
Bunlarla birliktelik her yıl, düzenli olarak istatistiksel veriler de tutuyoruz. Bu veriler hem sahada yapmış olduğumuz çalışmalar hem de Milli Eğitim Bakanlığının yayınladığı veriler ile ortaya çıkıyor. Milli Eğitim Bakanlığının 2021-2022 örgün eğitim istatistiklerine göre, eğitimin bütün kademelerinde oğlan çocuklarının sayısı kız çocuklarından daha fazla. MEB’in okullaşma istatistiklerine göre ise ilkokulda 195 bin, ortaokulda 298 bin, lisede 373 bin kız çocuğu okula gidememekte. Böylelikle okul çağında 866 bin kız çocuğu eğitimin dışına itiliyor. Açık öğretimde okuyan kız çocuğu sayısını ise 636 bin 270 olarak belirten istatistikler toplamda 1,5 milyonu aşkın kız çocuğunun eğitim sisteminin dışında bırakıldığını gösteriyor.
Kız çocuklarının durumu ile çözüm bekleyen ciddi sorunlardan ve kısmen de olsa bazı çözüm yöntemlerini dile getirdiniz. Son olarak bu noktada görüş ve önerileriniz nelerdir?
Bahsettiğimiz sorunlar hali hazırda varlığını devam ettiren ve çözüm bekleyen sorunlardır. Kalıcı çözümler olmak zorundadır, bunun için mücadele ediyoruz çünkü. Kız çocuklarının hakları, Çocuk Hakları Evrensel Beyannamesi ile İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi doğrultusunda yeniden ele alınmalı, patriyarkal ve cinsiyetçi kodlara karşı politikalar üretilmelidir. Kız çocuklarının yasal statüleri anayasal güvence altına alınmalı, uluslararası işbirliği sağlanmalıdır. Kız çocuklarını güçlü kılacak sosyal sorumluluk projeleri üretilmeli, erken yaşta zorla evliliklerin önüne geçilmeli ve caydırıcı cezalar uygulanmalıdır. Çocuğa yönelik şiddet ve istismara yönelik yaptırımlar artırılmalı, cezasızlık politikalarından vazgeçilmelidir. Çocuk işçiliğini ortadan kaldıracak çalışmalar yapılmalı ve okula devam oranını artırmak için kanunla düzenlemeler yapılmalıdır. Ayrıca kız çocuklarının yaşamını tehdit eden her türlü politik söylemden derhal vazgeçilmeli ve İstanbul Sözleşmesi yeniden yürürlüğe konulmalıdır. Risk altındaki kız çocuklarının belirlenmesi ve korunmaları için gereken erişim ve müdahale ile ilgili mekanizmalar sağlanmalıdır.