Kürtlerin ölümünü münferitleştirmek

Elif SONZAMANCI yazdı —

  • Almanya’da Kürtlerin kriminalize edilmeye çalışılması da bir devlet politikasıdır. Kürt derneklerine , yöneticilerine haber verilmeden baskınlar düzenleniyor, malzemelerine el konuluyor, dernek eşyaları dağıtılıyor.
  • Almanya’nın MİT’in odak ülkelerinden biri olduğu belirtilmişti.  Almanya’da çalılan MİT elemanlarının sayının 6 bin dolaylarında olduğu telaffuz edilirken, bu rakamın 8 binlere kadar çıktığı ifade edildi.
  • Türkiye’nin savaş politikalarının desteklenmesinde Almanya kilit rol oynayan ülkelerin başında geliyor. Dolayısıyla Almanya’dan beklenen sadece kınama mesajları değil, Kürtlere yönelik uygulanan katliam politikalarının arkasındaki sır perdelerinin açığa çıkarılmasını sağlamaktır.

Çoğumuzun savaşlar bitsin temennisi ile karşıladığı 2023, yine savaş ittifaklarının güçlendiği bir yıl olarak başladı. Rusya- Ukrayna savaşı olağan hızıyla devam ederken, bu sürecin yarattığı fırsatları sonuna kadar kullanan batı devletleri, Ortadoğu’da yanan ateşe de daha fazla odun atarak, ateşi daha yakıcı hale getirmeye devam ediyor. NATO’yu genişletme çabaları sürerken, Türkiye’nin Rojava’ya saldırılarına sessiz kalmaya, Kürtlere yönelik saldırılar ve bu yönlü gelişen politikalar görmemezlikten gelinmeye devam ediliyor. 

Öyle ki, Kürtlere yönelik geliştirilen katliam politikalarının arkasındaki sır perdesinin aralanmasından ziyade, bu cinayetlerin  münferit bir doku ile yansıtılmaya çalışıldığı ve herkesi de buna inandırma çabası  taze başlayan 2023’e de bulaştırıldı, ve bu politikaların devamı ile yeni bir yılı daha karşıladık…

23 Aralık’ta, tam da Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez’in katledilesinin yıl dönümünde Fransa’nın başkenti Paris’te Evîn Goyî, Mîr Perwer ve Abdurrahman Kızıl katledildi. Katliamın ilk duyulduğu saatlerde hazır bir senaryo servis edilerek katliamcının ırkçı saiklerle katliamı gerçekleştirdiği yalanına herkesin inanması beklendi. 

Cezasızlık politikasının getirdiği katliamlar dizisi devam ediyor. Nitekim son katliamın da tek kişinin tasarladığı psikopatça bir saldırı gibi sunulması, yine tamamen organizeli bir planın parçasıdır.

Kürtlerin önünde öldürüldüğü dernek ismini, Kürtçe şarkı söylemek istediğini ifade ettiği için lince uğrayan, sürgünde yaşamak zorunda kalan ve burada yaşadıklarından dolayı kalp krizi geçirerek yaşamını yitiren Ahmet Kaya’dan alıyor. Ahmet Kaya neden sürgünde öldü, 3 Kürt kadın siyasetçinin katledilmesinin arkasındaki sır perdesi neden aydınlatılmadı, Erdoğan sıkıştığında Avrupa’ya karşı gösterdiği Kürt kartı neden karşılığını buluyor? Bu soruların yanıtları aslında bize çok net bir yanıt veriyor. Kürtlere yönelik devlet nezdinde özel politikalar geliştiriliyor.

Geçenlerde DW Türkçe’de bir haber okudum. BAMF'ın verdiği bilgilere göre Ocak-Ekim 2022'de Türkiye'den gelerek iltica başvurusu yapanların sayısının toplamda 15 bin 957 olduğu belirtiliyor, bunlardan 2 bin 865'inin Türk olduğunu beyan ettikleri, 12 bin 699'unun da Kürt olduğu beyan ettikleri ifade ediliyor. Haberde göre Türklerin kabul oranı yüzde 73,8 olurken, Kürt olduğunu söyleyenlerin başvurularına verilen onay yüzde 8,9'a düşmüş.  Bunun nedenini sadece bir belge eksikliği olarak açıklamak elbette eksik kalır, zira bu bir devlet politikasıdır. Niye bu kadar fazla Kürt topraklarını bırakmak zorunda kalıyor, neden örneğin Maraş Katliamı sonrası süreçte uygulandığı gibi, aynı zamanda gidişler teşvik ediliyor? Alman devleti bunu herkesten çok iyi biliyor. 

Yine Almanya’da Kürtlerin kriminalize edilmeye çalışılması da bir devlet politikasıdır. Kürt derneklerine , yöneticilerine haber verilmeden baskınlar düzenleniyor, malzemelerine el konuluyor, dernek eşyaları dağıtılıyor, Kürtlerin evlerine baskınlar düzenleniyor, Kürt aktivistler tutuklanıyor, Kürtlerin etkinlikleri yasaklanıyor ya da kısıtlanıyor. Zira bu sürecin Türkiye’den bağımsız yürütülmediği de aşikar. Kürtler kendi topraklarından kopartıldıkları için sürgün geldikleri ülkelerde de, yine benzer devlet politikalarıyla karşı karşıya bırakılıyor. 

Yine MİT’in en iyi örgütlendiği ülkelerin başında Almanya geliyor. Nitekim Alman iç istihbarat teşkilatının raporlarında da Almanya’nın MİT’in odak ülkelerinden biri olduğu belirtilmişti.  Almanya’da çalılan MİT elemanlarının sayının 6 bin dolaylarında olduğu telaffuz edilirken, bu rakamın 8 binlere kadar çıktığı ifade edildi. Bu rakamların çok daha fazla olduğu biliniyor. Nitekim buna yönelik AKP iktidarı tarafından daha fazla yatırım yapıldığı gerçeğini de gözardı edemeyiz. Bu istihbarat çalışmalarının odağını ise Kürtler oluşturuyor. Alman devleti ise bu bilgilerin hepsine vakıftır. Paris katliamının tetikçisi Ömer Güney ve işbirlikçilerinin Almanya’daki faaliyetleri de Alman devletinden bihaber gerçekleşmiş olamaz. Bu bilgilere rağmen yeterince sorgulama yapılmadı, başta DİTİB ile ilgili davalar olmak üzere, MİT ile bağlantılı davalar alel acele kapatıldı, nitekim bu çerçevede Paris katliamı da yine münferit bir plan gibi yansıtılmaya çalışıldı. 

Almanya-Türkiye ilişkileri Osmanlı döneminden bu yana, hükümetler düzeyinde zaman zaman gerilimler yaşansa da, güçlenerek devam ediyor. Bu nedenle Türkiye’nin savaş politikalarının desteklenmesinde Almanya kilit rol oynayan ülkelerin başında geliyor. Dolayısıyla Almanya’dan beklenen sadece kınama mesajları değil, Kürtlere yönelik uygulanan katliam politikalarının arkasındaki sır perdelerinin açığa çıkarılmasını sağlamaktır. 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.