Rejimi kadınlar devirecek

Dosya Haberleri —

İran protestoları - Foto: Erdoğan ALAYUMAT

İran protestoları - Foto: Erdoğan ALAYUMAT

Jîna Amînî’nin, İran’da “Ahlak polisi” tarafından katledilmesi ardından başlayan ve dünyanın birçok ülkesinde desteklenen protestolara dair İranlı yazar ve ressam Nasrin Parvaz ile konuştuk...

  • 22 yaşındaki Jîna Mahsa Amînî, gözaltına alındıktan iki saat sonra bilincini kaybetti. Kafatasını kırdılar ve onu hastaneye çok geç götürdüler. Doktorlar ailesine, on dakika önce hastaneye getirilseydi onu kurtarabileceklerini söyledi.
  • Amînî’nin katledilmesi, yıllardır öfkeli olan halkın ayaklanmasına çağrı niteliğinde oldu. Jîna Amînî'nin öldürülmesinden bu yana kadınlar birçok gösteriye öncülük etti ve bu ayaklanmada tırmanıyor. İran'daki son ayaklanmanın iyi yanı, erkeklerin de kadınların yanında yer almasıdır. 

SUNA ALAN/LONDRA

Rojhilatê Kurdistanlı Jîna (Mahsa) Amînî’nin, İran’ın başkenti Tahran’da “Ahlak polisi” tarafından saçı göründüğü gerekçesiyle katledilmesinin ardından başlayan protestolar yayılarak sürüyor. En son insan hakları örgütlerinin yaptığı açıklamaya göre, 83 kişi rejim güçleri tarafından katledildi, onlarca kişi yaralandı. Ve yüzlerce kişinin gözaltına alınması bile halka geri adım attıramadı. Eylemlere öncülük eden kadınlar, başörtülerini yakıyor, saçlarını açıyor ve geri adım atmayarak sokakları terk etmiyor. Konuya ilişkin gazetemizin sorularını yanıtlayan İranlı şair, yazar, ressam ve aktivist Nasrin Parvaz, İran’da rejimin kadınlara yönelik zulmü, Jîna Amînî’ni katledilmesi ardından başlayan protestoları, kadın mücadelesinin geçmişini ve bugününü değerlendirdi.

Nasrin Parvaz kimdir?

İranlı şair, yazar, ressam ve aktivist Nasrin Parvaz, hayatının 8 yılını İran cezaevlerinde siyasi tutuklu olarak geçirdi. 1979'da İslami rejim iktidara geldiğinde sivil haklar aktivisti oldu. 1982'de tutuklandı ve sekiz yıl hapis yattı. Kitapları arasında “İran'da Bir Kadının Mücadelesi”, “Bir Hapishane Anısı” ve “X'den A'ya Gizli Mektuplar” yer alıyor. Nasrin'in öyküleri ve şiirleri çok sayıda antolojide yayınlandı ve hapishane resimlerinden birçok sergi yapıldı. 

Politik bir kadın aktivist olarak İran cezaevlerinde sekiz yıl kaldınız. Çok yoğun işkencelerden geçtiniz ve bir sohbetimizde başınıza ağır darbeler aldığını söylediniz. Jîna Amînî de başına ağır darbeler alarak katledildi. İran'da bu bir işkence yöntemi midir?

"Ahlak polisi" rejimin bir parçasıdır ve görevleri kıyafet kurallarını ihlal eden kişileri tutuklamaktır, bu genellikle konu başörtüsü olduğunda olur. İşkence yöntemini kullanırlar. 22 yaşındaki Jîna Mahsa Amînî, gözaltına alındıktan iki saat sonra bilincini kaybetti. Kafatasını kırdılar ve onu hastaneye çok geç götürdüler. Doktorlar ailesine, on dakika önce hastaneye getirilseydi onu kurtarabileceklerini söyledi. Hastaneye götürüldüğünde hemşireler onun kim olduğunu sorduğunda polisler, 'bilmiyoruz, onu sokakta bulduk' dediler. 

Amînî, dövülerek öldürülen ilk kadın değildi. Zahra Kazemi, 2003 yılında tutuklanmasının ardından İranlı yetkililer tarafından tecavüze uğrayan, işkence gören ve öldürülen İranlı-Kanadalı bir fotoğrafçıydı.

Tutukluların kafalarına darbelerle vurmak yaygın bir olaydır. Bu tutuklulardan bazıları gözaltında, bazıları ise serbest bırakıldıktan sonra ölür. Rejim iktidara geldiğinden beri bu yöntemi kullanır. Sekiz yıllık tutukluluğum sırasında ve sonrasında, cezaevindeyken kafalarına darbe alan tutsaklarla karşılaştım. Sorgucular tarafından kafama darbe aldıktan sonra bir beyin tümörü gelişti, diğer bazı eski mahkumlarda da beyin tümörü gelişti ve ameliyat olan on ikimizden biri ameliyat sırasında yaşamını yitirdi. Bazılarında da şiddetli baş ağrılarına neden olan iç beyin kanamaları gerçekleşmekteydi.

Şeriatın iktidara gelmesinden bu yana geçen 43 yıllık süreçte kadınlar rejimin ilk ve en büyük hedefi haline geldi diyebilir miyiz?

Evet, İslami rejim iktidara geldiğinden beri kadınlar başörtüsü takmama özgürlüğü, boşanma hakkına sahip olma, çocuklarının velayeti, kocasının izni olmadan pasaport sahibi olabilme, erkeklerle eşit miras hakları ve cinsiyet ayrımcılığı sistemine karşı mücadele ettikleri için tutuklanıyor, işkence görüyor ve idam ediliyorlar. Kadınlar ayrıca sendika kurma ve ifade özgürlüğü gibi haklar için erkeklerle birlikte mücadele ediyorlar. Kadınlara yönelik ayrımcılık yasaları, erkeklere eşlerini veya kız çocuklarını sonuçları olmadan öldürme hakkı verdi. Ancak bir kadın kendisine kötü davranan kocasını öldürürse idam edilecektir. Bu kadın karşıtı yasa, erkek akrabaları tarafından öldürülen kadınların sayısında artışa neden oldu.

Kadınlar başörtülerini "düzgün" takmadıkları için tutuklanıyor. Kadınlar evden çıktıklarında eve geri dönüp dönemeyeceklerini bilmiyorlar. Gözaltındayken tecavüze uğrayabilir, öldürülebilir veya işkence görebilirler. Kadınlar ve aileleri her zaman endişeli. Başörtüsüz kadın yolcu taşıyan sürücülere para cezası kesiliyor. Başörtüsüz kadınlara hizmet veren dükkanlar para cezasına çarptırılıyor veya kapatılabiliyor. Bu şekilde rejim, insanları birbirine ve nüfusun yarısına, yani kadınlara düşman ediyor. Kadınlar, her gün şiddete maruz kaldıkları için kolektif travma/kaygı yaşıyorlar.

Jîna Amînî’nin katledilmesi ardından İran’da gerçekleşen protestolar ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Başörtüsü kuralına uymadığı için kadınları tutuklamak ve öldürmek, korku yaymak ve halkı bastırmak için tasarlandı, ancak bu sefer tam tersi bir etki yaptı. Amînî’nin katledilmesi, yıllardır öfkeli olan halkın ayaklanmasına çağrı niteliğinde oldu. Jîna Amînî'nin öldürülmesinden bu yana kadınlar birçok gösteriye öncülük etti ve ayaklanma tırmanıyor. İran'daki son ayaklanmanın iyi yanı, erkeklerin kadınların yanında yer almasıdır. Benim kuşağımın erkekleri, kadın haklarının sendika hakkı ve ifade özgürlüğü kadar önemli olduğu konusunda hemfikir değildi. Humeyni kadınların başörtüsü takması gerektiğini söylediğinde ve kadınlar protesto için sokağa döküldüğünde, erkekler kadınlara destek olmadı ve sokakta onlarla birlikte yürümediler. Humeyni'nin kararnamesine karşı yapılan bu gösterilerin fotoğraflarında, kadınların yürüyüş yaptığını ve erkeklerin kaldırımlarda dikilip kadınları şaşkınlıkla izlediğini gösteriyor. Şimdi erkeklerin kadınlarla birlikte hareket etmesi ve insanların sadece ahlak polisine değil, rejim aleyhine de slogan atmasından memnunum.

Elbette bu protestolar önemli ve protestoların tırmanışıyla halk kendini örgütleyip rejimi devirebilecektir. Elbette bir gün bu failler Naziler gibi adalet karşısına çıkacak ve halkın gazabının ağırlığı altında ezileceklerdir.

Amînî öldürüldüğünden ve büyük bir ayaklanma olduğundan beri, kadınlar sokağa başörtüsüz çıkıyor, parklarda veya meydanlarda başörtüsü olmadan oturuyor ve polisler, mekan kalabalıksa onlara bir şey söylemeye cesaret edemiyor. Şimdi genel bir ayaklanma olduğu için, polis insanları bastırmakla meşgul ve sadece alanın kalabalık olmadığı zamanlarda başörtüsüz kadınlara saldırıyorlar, çünkü o zaman insanların kadınların tutuklanmasına müdahale etmeyeceğini biliyorlar. 

Rejim çok sayıda gösterinin olduğu yerlerde interneti kesti. Ama yine de haberler yayılıyor çünkü insanlar haberleri ülke çapında ve dış dünyaya nasıl göndereceklerini biliyorlar.

Şimdiye kadar kadınların örgütlenme ve protestoları nasıl gerçekleşiyordu? Beyaz Çarşamba eylemleri ile şimdiki protestolar arasında bir fark var mı?

Bir süre önce 100'den fazla genç kadının halka açık bir şekilde toplandığı birkaç video gördüm ve hiçbiri başörtüsü takmıyor veya kıyafet kurallarına uymuyordu. Heavy metal müzik hayranlarıydılar!

Beyaz Çarşamba eylemleri İran dışından organize edildi ve Amînî'nin "Ahlak polisleri" tarafından öldürülmesinden bu yana gördüğünüz gibi bir taban hareketi değil. Kadınlar beyaz eşarp takmıyorlar, başörtülerini yakıyorlar. Ne yazık ki Beyaz Çarşamba eylemlerinin örgütleyicisi Masih Alinejad Amerika yanlısıdır ve ABD hükümetine İran rejimini Irak'ta yaptıkları gibi devirmeye çağırıyor. Irak'a kaç bomba atıldığı ve sözde demokratik bombalarla kaç kişinin öldüğü umurlarında değil. Sadece molla Ayetullah Ali Hamaney ve İran Cumhurbaşkanı Ebrahim Raisi'den kurtulmak istiyorlar.

İran'daki mevcut ayaklanmada Batı'nın tavrı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Şimdi halk rejime karşı savaşırken, batıya karşı da mücadele etmek zorundalar. Batılı hükümetler, herhangi bir ülkede iktidarı ele geçiren halktan korkuyorlar; bombalarını ya da kukla rejimlerin değiştirilmesini, halkın gerçekten rejimi devirdiklerini sanacak şekilde kullanmaya çalışıyorlar; halk Şah'a karşı ayağa kalktığında halkın devrimini baltalayarak Şah'tan kurtuldukları gibi Humeyni'yi başa getirdiler ve Şah'ın bitiremediğini tamamlamak üzere İslami rejimle yer değiştirdiler. İran halkının bu ayaklanmasında da aynı şeyi yapacaklarından endişeliyim. Bu rejimi ancak İran'daki halk tarafından devirmek, kadınların ve herkesin hayatında bir fark yaratacaktır. Ancak o zaman kadınlar nasıl yaşayacaklarını, ne giyeceklerini ve ne yapacaklarını seçmekte özgür olacaklardır. Tabii bu, halk önderliğindeki hareketlerden korkan batılı hükümetlerin buna izin vermesi ve bize kendi sahte “özgürlük” versiyonunu dayatmamasıdır.

İran Cumhurbaşkanı Reisi'nin New York ziyareti hakkında ne düşünüyorsunuz?

O bir katildir. 1988'de mahkumların katledilmesi sırasında, ben hala cezaevindeyken şimdiki Cumhurbaşkanı Reisi, katliam komitesinin başkanıydı. Şimdi batılı hükümetler onu masalarına davet ettiler. Peki ya Salman Rushdie'ye yönelik suikast? Fetvayı veren Humeyni değil miydi? Ve Hamaney fetvayı yeniden yayınlamadı mı? Batı hükümeti neden İran büyükelçiliklerinden valizlerini toplayıp evlerine dönmelerini istemiyor? İslami hükümeti böyle olduğu için yani terörist ve katil olduğu için sevdiklerinden değil mi? Reisi gibi katillerin sesi var ama Batı ülkeleri nazarında işkence görenlerin sesi eşit bile değil.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.