Sanatımız devrimin parçası
Dosya Haberleri —

Yapıcılar Kolektifi
MLKP savaşçıları bir yandan da Yapıcılar Kolektifi adı altında özgür toplumun sanatını üretiyorlar. Biz de Yapıcılar Kolektifi’ne devrimi, sanatı ve özgür bir yaşamda sanatın yerini sorduk.
- Devrim kültür-sanat alanına ne katıyor, kültür-sanat devrime ne katmalı? Devrimcilerin ölçülerinden birisi attıkları her adımın devrimin amaçlarına ve ezilenlerin çıkarlarına hizmet edip etmediğidir. Sanata bakış açımız da politik görüşümüzden bağımsız değil. Kültür sanat alanını devrimin ihtiyaçları ve görevlerine sımsıkı bağlı, askeri-siyasi çalışmalarımızın bir parçası olarak görüyoruz.
- Bize göre sokaklarda, meydanlarda faşizmin azgınca saldırılarına direnmeden, gözaltında, zindanlarda devrimci onuru yükseltmeden, Rojava siperlerinde işgalci sömürgeci düşmana karşı Rojava halklarıyla omuz omuza savaşmadan, gerillanın tarihsel direnişine omuz vermeden, faşizme karşı yaşamın her alanında örgütlü bir karşı koyuş geliştirmeden ezilenlerin sanatını üretmek mümkün değildir.
- Bugüne kadar yaptığımız çalışmalar daha çok müzik alanında oldu, bu çalışmalarla birlikte dönem içerisinde Dema Baranan isimli bir belge-film yaptık. Geçtiğimiz yılın Eylül ayında haince bir suikast sonucu ölümsüzleşen Ferhat Erebo ve Metin Dicle yoldaşlarımızın anılarına “Yaşamak Direnmektir’’ ve “Gûle Mêrdînê’’ adlı iki belge-film çalışmamızı daha yakın zamanda paylaştık.
MIHEME PORGEBOL
Ortadoğu, Mezopotamya ve Kurdistan uygarlığın başlangıcından itibaren savaşla iç içe bir coğrafya oldu. İyilerle kötüler arasında bin yıllardır süren savaş buradaki yaşamı her yönüyle baskı altına alsa da direnenler, yaşamı yaratmanın yolunu bir şekilde buldular her çağda. Fars şair Sohrab Sepehri’nin ifadesiyle “yaşam hoş bir adettir” bu coğrafyada. İyilerle kötüler arasındaki son büyük savaşta DAİŞ barbarlığı ve Türk işgalini alt eden direnenler yaşamın hoş lezzetini paylaşmaktan da bir gün olsun geri durmadı. Cepheden cepheye koşan savaşçılar bir yandan kara bayraklı kötülüğü namlunun ucuna mahkûm ederken bir yandan da bu coğrafyanın renklerini, seslerini, kokularını yeniden yaratmak ve onları yaşatmanın çabasını veriyorlar. İşte Yapıcılar Kolektifi de böyle bir çabanın ürünü. Rojava Devrimi’nde kocaman bedenlere dönüşen yürekleriyle savaş meydanlarında çarpışan MLKP savaşçıları bir yandan da Yapıcılar Kolektifi adı altında özgür toplumun sanatını üretiyorlar. Biz de Yapıcılar Kolektifi’ne devrimi, sanatı ve özgür bir yaşamda sanatın yerini sorduk. Koşullar nedeniyle söyleşimizi yazılı olarak gerçekleştirdik.
Yapıcılar Kolektifi nedir? Nasıl bir yapı ve kimlerden oluşur?
Yapıcılar Kolektifi, Rojava Devrimi'ni savunmak ve inşa etmek üzere devrim topraklarında mücadele yürüten Marksist-Leninistlerin devrimin ve devrimci savaşımın bir zorunluluğu olarak ele aldığı kültür-sanat cephesi perspektifinin somutlaşmış halidir. M-L savaşçıları olarak devrimin en başından bu yana, DAİŞ barbarlığına ve Türk devletinin işgalci, sömürgeci saldırılarına karşı yürütülen tarihi savaşın bir parçası ve öznesi olduk. Kültür sanat cephesini, devrimin gelişiminin, toplumun farklı kesimlerinin devrime kazanılması görüşünün, devrimin enternasyonal zeminde karşılık bulmasının, dünyanın farklı ülkelerinde farkındalık yaratmasının ve devrimci dayanışmanın geliştirilmesinin bir aracı ve zorunluluğu olduğu bilinciyle ele aldık. Devrim topraklarında bulunduğumuz süreç boyunca bu topraklarda politik ve örgütsel olarak kök salmanın da bir aracı olan kültür sanat cephesinde politik faaliyetlerimizle eş güdümlü olarak “her daim amatör bir ruhla, devrimci sosyalist amaçlar doğrultusunda”* çalışmalarımızı sürdürme çabası içerisinde olduk.
Yapıcılar Kolektifimizde, devrimin savunulması ve inşası görevlerini sürdüren komünist savaşçıların emeği olduğu gibi, dünyanın farklı coğrafyalarında politik çalışmalar sürdüren yoldaş gruplarımızın ortak, birbirini tamamlayan emeğiyle üretimler yaptığını ifade etmemiz gerekir. Kültür sanat alanını devrimin ihtiyaçları ve görevlerine sımsıkı bağlı, askeri-siyasi çalışmalarımızın bir parçası olarak görüyoruz.
Yapıcılar Kolektifi’nin sanata bakışını nasıl özetlersiniz ve mevcut/hakim sanat algısına dönük nasıl eleştirileri var?
Sanatı, tıpkı Marks’ın, Engels’in, Lenin’in ele aldığı gibi; “Dünyanın sanatsal olarak da kavranışının ve sanatsal kültürün, toplumsal yaşamda, toplumsal gelişimde ve toplumun dönüştürülmesinde ne gibi gerçek bir önem taşıdığının bilinciyle’’ ele alıyoruz. Yani dünyayı kavrayışımız neyse sanatı kavrayışımız da onun bir tezahürüdür. “Sanatın kendinden başka amacı yoktur’’ düşüncesini öğütleyen burjuvaziye karşı bizler, sanatı dünyayı anlamanın ve değiştirmenin araçlarından biri olduğunu savunuyoruz. Kültür sanat alanına bakışımıza bu fikir yol verir. Devrimin topluma, dünyaya kazandırdıkları, açtığı yol ve yarattığı özgürlük ufku tartışma götürmez. Burada kültür sanat cephesinden şu soruyu sormayı doğru buluyoruz; Devrim kültür-sanat alanına ne katıyor, kültür-sanat devrime ne katmalı? Devrimcilerin ölçülerinden birisi attıkları her adımın devrimin amaçlarına ve ezilenlerin çıkarlarına hizmet edip etmediğidir. Sanata bakış açımız da politik görüşümüzden bağımsız değil.
Mevcut/hâkim sanat algısının yarattığı tahribatları çok yönlü ele almak gerekir. Birincisi, içerikten yoksunluktur. Biçimci yaklaşım burjuva kapitalist ideolojinin en temel taşlarından bir tanesidir. Bu biçimciliği yaşamın her alanında olduğu gibi, sanatın da her alanında gözlemlemek mümkün. Kapitalizm, ideoloji olarak bireyi ön plana çıkarır, onun çıkarlarını gözetir. Böylelikle değil sanatta toplumsal içerik bulmak, yaşamın kendisinde dahi toplumsallığa, kolektivizme dair bir bilinç görmek imkânsız hale gelir. Burada biçimin özü belirleyen yönünü de yabana atmamak gerekir. Devrimci sanat biçimi bir hiç olarak ele almaz. Biçimi bizim için önemli kılan, arayışımızın sadece biçimsel değil, politik muhtevasıyla bir bütünlük kazanıyor olmasındandır. Bütün ezilenlerin duygu ve düşüncelerine uygun düşen, halkların ortak hafızasına, kaygılarına, sevinçlerine hitap edecek içeriğe sahip bir biçimden bahsetmek gerekir.
Mevcut/hakim sanat algısına dönük eleştirileri doğrultusunda Yapıcılar Kolektifi nasıl devinir, nasıl işler üretir. Daha doğrusu ana akım sanat algısına nasıl bir müdahale önerir?
Ana akım sanat algısı toplumu her yönüyle bir kuşatma altına almak isterken, sanatı bu kuşatmanın, özel savaş taktiğinin yalnızca bir parçası olarak kullanır. Diğer parçalarda acımasız, ilkesiz, kirli bir siyaset ve savaş yürütür. Bizler de sanatı özgürlük mücadelesinin, sosyalizm mücadelesinin bir parçası olarak ele almalı ve mücadelenin diğer bütün alanlarında farklı araç ve yöntemleriyle en doğru tarzda buluşturabilmeliyiz. Sanatımızın içeriğini ve biçimini, politik mücadelenin ihtiyaçları belirlemelidir. Politik kitle faaliyetinden, fiili meşru mücadeleye ve politik askeri mücadeleye kadar tüm politik mücadele alanlarının desteklenmesi olmalıdır. Yani bize göre sokaklarda, meydanlarda faşizmin azgınca saldırılarına direnmeden, gözaltında, zindanlarda devrimci onuru yükseltmeden, Rojava siperlerinde işgalci sömürgeci düşmana karşı Rojava halklarıyla omuz omuza savaşmadan, gerillanın tarihsel direnişine omuz vermeden, faşizme karşı yaşamın her alanında örgütlü bir karşı koyuş geliştirmeden ezilenlerin sanatını üretmek mümkün değildir. Bakınız işgalciler Efrîn’i işgal ettiklerinde bir uçak dolusu ırkçı, faşist sözde sanatçıyı güle oynaya Efrîn’e götürdü. O sözde sanatçıların birçoğu da asimile olmuş, halkının değerlerini satılığa çıkartmış Kürt sanatçılardı. Düşman en kirli siyaseti yürüterek, eşitsiz koşullarda ileri savaş tekniğini sınırsızca kullanarak, DAİŞ artığı selefi çetelerini mayın eşeği misali öne sürerek kadim bir Kürt şehrini dünyanın gözleri önünde talan edip, işgal etti. Toplu katliamlara girişti, halkımızı tecavüzle, işkenceyle, en ağır insanlık suçlarını işleyerek katletti. Buna bir meşruiyet kazandırma ihtiyacı duyarak toplumu etkilemenin en önemli araçlarından birisi olarak sanatı ve sanatçıyı kullanmaya çalıştı. Bu örnek bile tek başına ana akım sanat algısının yarattığı tahribatı ve ona karşı yürütülecek mücadeleyi özetlemeye yeter diyebiliriz.
Kolektif sanat üretimine dair imkanların giderek bastırıldığı, bireyselliğin öne çıkarıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bu perspektif küresel anlamda egemen kılınmaya çalışılıyor. Böyle bir ortamda kolektif sanat üretiminin önemi nedir ve siz kolektif üretim olanaklarını nasıl yaratıyorsunuz?
Kolektivizm ve onun karşıtı olan bireysellik çok derin iki ideolojik olgudur. Tarih boyunca ezilenler bir araya geldiklerinde, örgütlendiklerinde kazanımlar elde edebilmişlerdir. Bu gerçeklik dünden bugüne kapitalist sistemin ve faşizmin korkulu rüyası olagelmiştir. Faşist, inkârcı Türk devletinin varoluş kodlarında görebileceğimiz böl-parçala-yönet anlayışı da tam olarak bununla ilgilidir. Bizler örgütlü mücadele dışında bir kurtuluş yolu olmadığını düşünüyoruz. Örgütlü mücadele içerisinde de kolektif akıl ve kolektif iradenin ortaya çıkarttığı bir pratikle yaşamı kuruyoruz. Sanat çalışmalarımıza yön veren de bu ideolojik ve örgütsel bilinçtir.
Sanat ve özellikle müzik, yapısı itibariyle kolektif olmak zorundadır. Günümüzde endüstriyel sanat sektörü bunun tam karşıtını ortaya çıkartmış olsa da sanatın doğasında farklı renklerin, karşıtların bir araya gelişiyle ortaya çıkan uyum söz konusudur. Özellikle müzik, tarihi bir hafızanın günümüze taşınmış olmasının en somut örneğidir. Hiçbir beste kendinden öncekilerden etkilenmeden ortaya çıkamaz, hiçbir melodi bir başka melodiyi içermeden bir şarkıya dönüşemez. Devrimci/protest müzik söz konusu olduğunda bu daha belirgin ortaya çıkıyor. Devrimci müziğin herhangi bir tür ve tarz sınırı olmadığını düşünüyoruz. Sahip olduğu içerikle birlikte bulunduğu coğrafyayı, sosyolojiyi kapsayabildikten sonra her müzik tarzı devrimci müziğin aracı olabilir. Her mekân, her olanak bu aracı kullanmaya uygun hale getirilebilir. Bu görüş açısına sahip olduktan sonra imkanların kısıtlılığı ya da yan yana gelebilme olanaklarının olmaması kolektif çalışmamızın önünde engel olmuyor.
Yapıcılar Kolektifi’nin Rojava sahasında çalışma yürüten yoldaş grupları Rojava’da Özerk Yönetim’e bağlı kültür sanat kurumlarıyla da yardımlaşma ve dayanışma içerisinde olarak kolektif üretim olanaklarını güçlendiriyor. Yine farklı coğrafyalardaki siper yoldaşlarımızla ortak çalışma imkanları oluştukça kolektif üretimler elde edebiliyoruz.
Başta Kurdistan ve Ortadoğu olmak üzere küresel ölçekte de toplum ve bireylerin maddi ve manevi bütünlüğü için sanatın bir misyonu olduğunu kabul ediyoruz. Bunun için elini taşın altına koymak elbette ki devrimci bir çabadır. Pratik devrimciliği sanat alanına taşımak üzerine neler söyleyebilirsiniz?
Pratik devrimciliği sanat alanına taşımak noktasında özellikle Kurdistan’da birçok örnek sayılabilir. Çok değerli devrimci sanatçılar gerilla faaliyetleriyle birlikte bu toprakların sanatına eşsiz katkılar sunmuşlardır. Ş. Hozan Serhad, Ş. Hozan Mizgin, Ş. Viyan Peyman, Ş. Delila yoldaşları, özgürlük mücadelelerini ölüm orucu direnişiyle taçlandıran devrimci sanatçılar Helin Bölek ve İbrahim Gökçek yoldaşları ve isimlerini sayamadığımız daha nice yoldaşlarımızı bu vesileyle anmak isteriz. Yine devrimci, sosyalist yazar Kutsiye Bozoklar (Işık Kutlu) yoldaşımızı sanat ve mücadele denklemini tüm yaşamı boyunca ortaya koyduğu devrimciliğine ve pratiğini bağlılıkla anmak isteriz. Bu coğrafyada mücadele ve sanatı yan yana getirebilme pratikleri bugün hala devrimci sanata, ezilenlerin sanatına rehberlik ediyor. Pratik devrimcilik ve sanat başlığı altında Grup Vardiya, Grup Yorum, Grup Munzur, Awaze Çîya gibi gruplarımızı saymak gerekir. Rojava’da da çok değerli müzik kolektifleri ezilenlerin müziğine yön verecek düzeyde ve nitelikte çalışmalar ortaya koyuyorlar. Hunergeha Welat bunun öncülüğünü yapan kurumlarımızdan bir tanesi olarak mutlaka belirtilmelidir. Bizim açımızdan yukarıda da bahsettiğimiz üzere, pratik devrimcilik ve sanat çalışmalarımız birbirinden ayrı ele alınamaz. Bunu güçlendirmek noktasında adımlar atmamız gerektiği ise aşikâr. Yani Türkiye ve Kurdistan coğrafyasında ortaya çıkan devrimci pratikler ve devrimcilik düzeyleri önümüzdeki yüzyıla ışık tutacak bir niteliğe sahipken, devrimcilerin ortaya çıkarttığı her ürün bu çıtayı yakalayabilmelidir. Eşi benzeri görülmemiş fedailik düzeyleriyle özgürlük mücadelesinde ölümsüzleşen yoldaşlarımızın anılarını ve ideallerini, ortaya çıkarttığımız her üründe en güçlü biçimde yansıtabilmeli, onların pratiklerini halklarımızın talep ve özlemleriyle, öfkeleriyle buluşturabilmeliyiz.
Ortadoğu coğrafyasının yiğit kadın ve erkekleri hesapsızca canlarını ortaya koydukları binlerce fedakârlık, fedailik örneği söz konusuyken, coğrafyamızda yaşanan gelişmeler, acılar, ayaklanmalar, isyanlar devrimci sanatı beslemeye bu kadar yatkınken devrimci pratiğimizin ve devrimci sanatımızın esinleneceği sayısız yaşanmışlık varken bahsini ettiğiniz elini taşın altına koymak çabası tarihi bir görev olarak önümüze çıkıyor. Pratik devrimciliği sanata taşımak da tek başına bu kahramanlıklardan sanat yönüyle esinlenmekten ziyade bahsini ettiğimiz öncülükten örgütlü birer devrimci olarak öğrenip kendimizi bu yönlü geliştirmeyi, örgütlülüğümüzü bu yönlü güçlendirmeyi gerekli kılıyor. Sanat ise bu gelişimin, bu kavrayışın bir parçası olarak ortaya çıkıyor.
Yapıcılar Kolektifi’nin kamuoyuna yansıyan üretimleri daha çok müzik alanında oluyor. Bize yelpazenizden bahsedebilir misiniz? Hangi alanlarda neler üretiyorsunuz?
Bugüne kadar yaptığımız çalışmalar sizin de belirttiğiniz gibi daha çok müzik alanında oldu, bu çalışmalarla birlikte dönem içerisinde Dema Baranan isimli bir belge-film yaptık. Geçtiğimiz yılın Eylül ayında haince bir suikast sonucu ölümsüzleşen Ferhat Erebo ve Metin Dicle yoldaşlarımızın anılarına “Yaşamak Direnmektir’’ ve “Gûle Mêrdînê’’ adlı iki belge-film çalışmamızı daha yakın zamanda paylaştık. Bu alanda sürdürdüğümüz fakat henüz sonuca ulaştıramadığımız çalışmalarımız da var. Özellikle Rojava’da yürüttüğümüz çalışmalar Türk devletinin işgal tehditleri ve aralıksız biçimde sürdürdüğü saldırılar sebebiyle zaman zaman sekteye uğrayabiliyor. Fakat yine de ısrarla Rojava’daki genç kitlelerle gençlik korosu, folklor ekipleri, tiyatro grupları gibi projelerimiz hali hazırda varlığını sürdürüyor. Şu aşamada daha çok eğitim, öğrenme, biriktirme ve hazırlık süreçlerinde olduğumuzu ifade edebiliriz. Çalışmalarımız belli bir düzeye ulaştığında kamuoyuyla paylaşabileceğiz. Şimdilik kamuoyuyla paylaşabileceğimiz düzeyde olan müzik ve belge-film çalışmalarımız mevcut. Perspektif olarak resimden, tiyatroya, sinemadan müziğe geniş bir yelpazede birçok projemiz var. Bunu hem Rojava devrimini dünya kamuoyuna tanıtabilmek noktasında bir sorumluluk olarak görüyor hem de Rojava gençliğini devrimin sanatıyla buluşturup geliştirebilme, örgütleme noktasında bir görev olarak ele alıyoruz. Bu nedenle önümüzdeki süreçlerde daha farklı alanlarda daha çok üretim ortaya koymayı umut ediyoruz.
*MLKP Rojava Temsilcisi ve Komutanı Baran Serhat’ın (Bayram Namaz) 2012 yılında gazetecilik faaliyetleri yürüttüğü dönemde Edirne F Tipi Cezaevinde iken Bianet’e verdiği bir demeçten alıntıdır.














