Şengal, DAİŞ’in köpekleri ve Êzîdî tarihinde ilkler

Dosya Haberleri —

EZIDI

EZIDI

YAVUZ FERSOĞLU*

 

Êzîdî halkı, Şengal yaylasına Kürtçe “Serdeşt” diye sesleniyor. Serdeşt, yaklaşık bin 400 metre yüksekliğinde ve tüm yıl yeşil olmasıyla biliniyor. Yamaçlarında incir, kayısı, üzüm ve tütün başta olmak özere envai çeşit meyve ve sebze yetişiyor ama bu yayla, sakinlerine sadece meyve ve sebze sunmakla kalmıyor. DAİŞ’in 3 Ağustos 2014’te başlattığı soykırımda binlerce Êzîdî, canını bu yaylaya sığınarak kurtardı; yaylanın yamacında kalanlar ise cihatçı suçlular tarafından ya infaz edildi ya da kaçırıldılar. Irak ordusu ve KDP’ye bağlı peşmerge güçleri, DAİŞ’in ilerlemesi karşısında kaçtılar ve Êzîdî halkını bu saldırı ile koruma sız baş başa bıraktılar. Bundan kısa bir süre önce bu güçler, Êzîdî halkına onları koruma sözü vermiş ve silahlarını ellerinden almıştı.

 

DAİŞ’i durduran 8 PKK’li

Serdeşt’e sığınan bütün Êzîdîlerin -açlık, susuzluk ya da hastalıktan ölmedikleri sürece- hayatta kalma şansları vardı. Yüzlerce yaşlı ve çocuk, bu dönemde yaşamını yitirdi. Hayatta kalanların anlattıklarına göre 3 Ağustos 2014’te 300 binden fazla insan, canını bu yaylada kurtarmıştı. Serdeşt’teki tek silahlı güçler, sokakları DAİŞ ilerlemesine karşı savunan 8 PKK savaşçısıydı. Serdeşt etrafında hızla bir savunma hattı kuruldu ve bağlantı yolları inşa edildi. Halka nasıl silah kullanacakları öğretildi. Aradan iki gün geçtikten sonra bu 8 PKK savaşçısı, bazılarının elinde taşlar ve palalardan başka silah olmayan 700’e yakın insana komuta ediyordu.

Bu savunma savaşında iki kez yaralanan Davut, DAİŞ’in hattı kırmak için defalarca saldırdığını anlatıyor. Serdeşt üzerine dört gün boyunca havan topları ve bazuka mermileri düşmüş ve yayladaki yüz binlerce insan, DAİŞ çetelerinin kuşatması altında kalmış. Öğretmen İdo’ya göre, bu yüz binlerce insanın yardım çığlıklarını kimse duymamış. 8 Ağustos 2014 günü öğleden sonra ise Karsi köyünden YPG ve YPJ’nin ilk birlikleri bölgeye ulaşmış. Bu birlikler, Suriye sınırından Serdeşt’e kadar uzanan bir koridoru temizlemek için mücadele etmiş. Kuşatma altındaki dört günün ardından insanlar, YPG ve YPJ güçlerinin ulaşması ile ilk defa hayatta kalma umuduna sahip olmu ş. Yamaçlardan ise bütün bu günler ve geceler boyunca çığlıklar, duman bulutları ve top atışları, yaylaya kadar yayılıyormuş.

 

Her köyde toplu mezar

DAİŞ, girdiği her köyde Êzîdîleri meydanlara topladı. Kadınlar, erkekler ve çocuklar, ayrı ayrı toplanıyordu. İtiraz eden, daha oracıkta infaz edildi. Bütün erkekler, yaşı 40’ı geçmiş kadınlar ve 10 yaşından büyük çocuklar katledildi. Serdeşt’in derinliklerinde, toplu mezarı olmayan bir köy, neredeyse kalmamış durumda. Şu anda DAİŞ’in cesetleri buldozerlerle üst üste yığıp üzerlerine toprak döktüğü 81 toplu mezar biliniyor. Bugüne kadar bu toplu mezarlardan yalnızca biri açıldı ve cenazelere DNA testi yapıldı. Diğer bütün toplu mezarlar, yalnızca çitlerle çevrildiler ve kimliklerin belirleneceği günü bekliyorlar. Bu, hayatta kalanlar için dayanılmaz bir durum. Her şey bir yana, kimin yaşadığ  ı, kimin kaçırıldığı, kimin sırra kadem bastığı ve kimin toplu mezarlarda yattığı halen belli olmadığı için. Bu, hayatta kalanların koşullara yeniden uyum sağlayabilmesini ve bir dayanak bulmasını zorlaştırıyor. Ölülerin gömülebilmesi ve huzura kavuşabilmeleri için bunların açığa kavuşması gerekiyor. Ne var ki bunu sağlamanın koşulları bulunmuyor: Irak sorumluluk üstlenmiyor, uluslararası toplum konuyla ilgilenmiyor.

Tek dostumuz dağlar

Serdeşt’in yükseklerinde halen binlerce insan, acil ihtiyaçların bile karşılanmasının güç olduğu çadırlarda yaşıyor. Koyun ve keçi sürüleri, yaylanın yeşil otlarıyla besleniyor. Öz savunma güçleri, kontrol noktaları oluşturdular ve burada sürekli bir inşa hâli var. Çadır kentin sakinlerinin bir bölümünü sürgünden geri dönenler oluşturuyor ve bunlar, evlerin inşa edilmesini bekliyorlar. Bazıları burada kalmakta ısrar ediyor, çünkü (Êzîdîlerin kendilerine yönelik katliama verdikleri isim ile) “Ferman”dan bu yana kendilerini sadece burada güvende hissediyorlar. Birçok insan, köyüne ya da şehrine geri dönmeye korkuyor. Şengal Meclisi Başkanı Huso Tamo, Serdeşt yaylasının bu insanlar için ne anlama geldiğini tek cümleyle anla tıyor: “Dağlar, bizim tek dostumuz; sadece Serdeşt bizi kurtardı.”

 

KDP ve Irak’ın planı

Şengal dağlarının yamaçlarında akla gelecek çok fazla şey yetiştiriliyor ama geleneksel çiftçi yöntemleri ve araçları ile. Burada hayvancılık da yaygın. Bunlar, ancak halkın hayatta kalmasına yetiyor. Êzîdî bölgesinin nüfusu şu anda 200 binden fazla olan sakinlerine, dışarıdan ise çok az yardım ulaşıyor. 300 bine yakın Êzîdî, halen Güney Kürdistan’daki mülteci kamplarında yaşıyor - on binlercesi ise Rojava’da. Topraklarına geri dönmek isteyenler, destek görmüyor; bilakis Şengal’e dönmeleri, bölgenin güvenli olmadığı iddiasıyla engelleniyor. Ne var ki bu iddianın bir nedeni de Êzîdîlerin öz örgütlülüğünün istenmiyor oluşu. Güney Kürdistan Özerk Yönetimi ve Irak merkezi hükümeti, DAİŞ  ’e karşı kendilerinin kaçtığı günlerde ortaya çıkan zaferin ardından bölgeye yine iktidardaki efendiler olarak geri dönmek istiyor.

Enkazlar arasında...

Şengal’deki köyler ve kentler, harap durumda. Evlerin neredeyse hiçbiri oturulabilir değil. Bölge sakinleri, çeşitli kooperatifler kurdu. Her şehir ve köyde fırın, gıda maddesi, su tesisatı, tarım, inşaat malzemesi ve başka alanlarda kooperatifler bulunuyor. İnsanlar, savaşın enkazı arasında altyapıyı yeniden inşa etmeye çalışıyor. Bu enkazda ama, çok fazla acı da gömülü. Enkazı kaldırmaya ne denli çalışılırsa, bu acı da o kadar görünür hâle geliyor. Sadece bir örnek: Enkazlar arasında DAİŞ’in kadınları zincire vurduğu, kadınların ise DAİŞ’e direndiği Tel Hezir’deki eski kadın hapishanelerinden biri bulunuyor. Hapishanenin altında kadınların istismar ve işkenceler ardından canlı olarak  atıldığı bir derin bir çukur bulunuyor. Bu çukur, kemiklerle ve kumaş parçalarıyla dolu. Şengal’in yerlilerinden hiçbiri, bu çukura girmeye cesaret edemiyor. Êzîdîlerin bu derin acısı, kimseyi ilgilendirmiyor.

 

Eşitlikçi özyönetim

Êzîdîler, gündelik işlerin koordinasyonu için bir Özyönetim Meclisi oluşturdu ve bu meclisle hem problemleri çözmeye hem de ihtiyaçları karşılamaya çalışıyorlar. Çöp toplama, sağlık sistemi, elektrik ve su tesisatı gibi altyapı meseleleri, Özyönetm Meclisi üzerinden organize ediliyor. Eğitim sistemi de burada yeniden inşa ediliyor ve şimdi okullar, Latin alfabesi ile Kürtçe eğitim veriyor. Tarihte ilk defa Êzîdî öğretisi de müfredatta yer alıyor. Şengal sakinlerinin güvenliği ise Asayiş güçleri ve YBŞ/YJŞ tarafından sağlanıyor.

Burada, demokratik özyönetimi temel alarak en başta cinsiyet özgürleşmesine ulaşmayı hedefleyen yapılar kuruluyor. Bütün kurumlar, toplumsal cinsiyet eşitliği hedefiyle, eşbaşkanlar tarafından yönetiliyor. Amaç, şimdiye kadar devam eden hiyerarşik yapıları aşmak. Bunun yanında doğa ile uyumlu bir yaşam da özyönetimin giderek daha da belirginleşen hedefleri arasında bulunuyor. Bahsini ettiğimiz koşullar altında bu hedeflere ulaşmak, hâlâ çok zor ama burada yerinden yönetime dayanan bir toplum modeli hedefleniyor. Ne var ki özyönetimin bu biçimi, Irak hükümetinin ve KDP’nin de sürekli takibatı altında bulunuyor. Buna Kürtlerin otonomi iddiasını her yerde daha doğmadan bastırmak isteyen Türkiye’nin baskısı ve karşı çalışmaları  ekleniyor.

Êzîdî tarihinin ilkleri

Tarihte ilk defa Êzîdîler, kendileri için inisiyatif almaya ve kendi kaderlerini kendileri belirlemeye çalışıyor. Özyönetim ve özsavunma, tarihlerinden de dolayı, Êzîdîler için ilk defa güvenlikte olmak anlamına geliyor. Keza son örnek de neredeyse herkes tarafından zor durumda yalnız bırakıldıklarını ve kimseye güvenemeyeceklerini gösteriyor. Fakat Irak hükümeti, Ekim 2020’de, Türkiye’nin baskısıyla Êzîdî özsavunma güçlerinin tasfiyesi ve bunun yerine yine Irak ordusu ve KDP’ye bağlı peşmerge güçlerinin Şengal’in güvenliğini sağlaması kararı aldı. Türk hava kuvvetleri, PKK’ye saldırdıklarını iddia ederek, sürekli olarak Şengal’deki belli insan ve altyapı hedeflerine saldırılar düzenliyor. Mesele sadece özyönetim  güçlerinin tasfiye edilmesi de değil; hem Irak hem de KDP, Şengal’deki özyönetimden tek bir izin dâhi geride kalmamasını istiyor. Êzîdîler ise yeniden KDP ve Irak rejimi yönetimi boyunduruğunda yaşamayı reddediyor. KDP ve Irak rejimi ise özyönetim tasfiye edilmedikçe bölgenin yeniden inşasını da, Êzîdîlerin geri dönüşünü de desteklemek istemiyor.

 

DAİŞ’in köpekleri

Bu koşullar altında Şengalli mültecilerin geri dönüşü, hem çok yavaş hem de sadece kişisel inisiyatifler doğrultusunda gerçekleşiyor. Êzîdîlerin kentleri, DAİŞ’in buraya getirdiği köpeklere bırakılmış durumda. Şehirlerdeki Êzîdîlere ait ev hayvanı bulunmuyor; olan hayvanlar, ya beslenmek için kesiliyor ya da çiftlik hayvanı olarak kullanılıyor. Şengal’in terk edilmiş şehirlerinde ise şimdilerde geceleri ve gündüzleri köpekler havlıyor. Bunlar, “DAİŞ’in köpekleri” olarak anılıyor. Ne var ki Êzîdî öğretisine göre hiçbir hayvan, öylesine kesilemiyor ya da kovulamıyor. Serdest, DAİŞ’in köpeklerinin olmadığı tek yer. Yayla sakinlerini, sakinleri de yaylayı koruyor. Bu nedenle yeni yerleşimler de esas  olarak Serdeşt’in etrafında gelişiyor. Bunun gerekçesi, oldukça açık.

* Bir film ekibiyle beraber Nisan ayında Şengal’e giden hukukçu Yavuz Fersoğlu’nun izlenimleri, ilk olarak anfdeutsch.com’da Almanca olarak yayımlandı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.