Tartışmalarda siyaset ve sanat alanı paydaşlığı

İlham BAKIR yazdı —

  • Şimdiye kadar yaşanan tüm sorunların temelinde, yetmezliklerde, eksikliklerde, hatalarda hatta suç pratiğine varan durumlarda tartışma ve karar alma süreçlerine sahadaki mücadelenin asıl ve temel dinamiği olan tabanın dahil edilmemesi, yukarıdan aşağıya uzanan hiyerarşik bir örgütlenme ve karar alma sürecinin işletilmesidir.

Türkiye’nin gündemi oldukça uzun bir zamandır o kadar çok seçime endeksli tartışılır konuşulur oldu ki seçim sonrası adeta konuşacak bir konu kalmadığı hissini yaşamaya başladık. “Şimdi ne konuşacağız” da asılı bir şekilde herkes kendisini bir boşlukta hissediyor adeta. Şimdi daha iyi anlıyoruz ki aslında seçim döneminde de Türkiye’nin sorunları konuşulmamış. Elbette Türkiye’nin sorunlarının konuşulmaması, ortada duran enkaz üzerinden esaslı bir tartışmanın yürümemesi iktidar için “Kör istedi bir göz, Allah verdi iki göz” durumuydu da muhalefetin Türkiye’nin esas sorunlarını konuşmadan iktidarı nasıl devireceğini görememesi, görmek istemeyişi de tam bir körleşme durumuydu. Seçim öncesi zaten ülkenin esaslı sorunlarını tartışmayan, bu yüzden de iktidar olamayan muhalefet hala aynı devasa sorunlarla hükümet etme görevini devam ettiren iktidara esastan bir muhalefet geliştirmek yerine şimdi parti içinde “kim iktidar olacak” kavgasına tutuşmuş durumda. Anlıyoruz ki halkın yaşadığı ağır sorunlar aslında zerre kadar umurlarında değil. Halkın sorunlarına zaman zaman değinişleri de sorunun çözülmesi için bir mücadele değil, iktidara yüklenmenin bir argümanı sadece. Sevgili Ahmet Kaya’nın bir şarkısında dediği gibi” nerden bakarsan tutarsızlık, nerden bakarsan ahmakça." Milletin sorunlarını hiçe sayma, şahsi istikbal peşinde koşma olarak teşekkül ve tevarüs eden politikaları konusunda çok da tutarsız olmasalar da ahmaklıkları konusunda hiçbir itiraza mahal yok kanımca. Her seferinde her şeyi aynı yapıp her seferinde kazanacaklarını düşünmelerinden daha güçlü bir ahmaklık tezahürü olabilir mi? 

Neyse ki Emek ve Özgürlük İttifakı, HDP yaşadığı eksikliklere, hatalara, savrulmalara dair güçlü bir özeleştiri ve eleştiri sürecini gündemine almış görünüyor. Umuyoruz ki bu tartışmalarda bu ülkenin gerçek gündemine, Kürtlerin, Kürt olmaktan doğan hak ve özgürlükleri meselesinden tüm Türkiye halklarının savaş, barış, demokrasi, ekonomi, açlık, işsizlik, yolsuzluk, talan gibi sorunlarına varasıya kadar tüm sorunlar esaslı bir şekilde konuşulur ve güçlü bir mücadele hattı ortaya çıkarılır. Her kesimden insanın bu tartışmalara dahil edilmesi, tartışmaların en geniş biçimde tabana yayılması hayati önemdedir. Şimdiye kadar yaşanan tüm sorunların temelinde, yetmezliklerde, eksikliklerde, hatalarda hatta suç pratiğine varan durumlarda tartışma ve karar alma süreçlerine sahadaki mücadelenin asıl ve temel dinamiği olan tabanın dahil edilmemesi, yukarıdan aşağıya uzanan hiyerarşik bir örgütlenme ve karar alma sürecinin işletilmesidir. En az son sekiz, on yıldır legal alanda politika geliştirme ve örgütlenme çalışmaları Kürt Özgürlük Hareketi paradigmasının hayata geçmesinin esasını teşkil eden yatay örgütlenme modelinin ve aslında bu paradigmanın hilafına bir dikey, hiyerarşik, tüm politika belirleme ve karar alma süreçlerini kişilere, gruplara kilitleyen dolayısıyla halkın katılımını kilit altına alan bir siyaset yürütülmüştür. Bu paradigmanın temel saç ayaklarından biri olan yerel yönetimlerin, belediyelerin işletilmesi, yürütülmesi bile halktan kaçırılarak, yerel dinamikler devre dışı bırakılarak yapılmıştır. Mezopotamya Kültür Merkezi’nden başlayarak neredeyse otuz yıla yakındır Kürt Özgürlük Hareketi çeperinde sanatsal faaliyet yürüten, kurumlarda yöneticilik yapan, muhalif basında uzun yıllardır yazan, sanatsal ve entelektüel sahada emek vermeye çalışan biri olarak son seçimler de dahil olmak üzere birkaç topluca formalite görüş alma dışında bırakalım temel politikaları herhangi bir konuda görüşüme başvurulduğunu hatırlamıyorum. Belediyelerin, bırakalım kentin yönetilmesi meselesinde, kültür sanat politikalarını belirleme konusunda bile sanatçılarla kurmuş olduğu bir paydaşlık yoktur. Kültür sanat kurumları ile böyle bir paydaşlık kurulmuş ise bile bu paydaşlık sanat emekçileri ile değil, kültür sanat kurumları bürokrasisi ile yürütülmüştür. Zaten temel mesele de burada yatıyor aslında. “Kurumların görüşleri alınarak politika belirleniyor, karar mekanizmaları işletiliyor” derken aslında ortaklaştırılan kurumlar değil, kurumlarda adeta kemikleşmiş bürokrasidir.

Kültür sanat kurumlarından tutalım diğer kurumlarda, siyasette, yerel yönetimlerde ortaya çıkan bu bürokratizme karşı çıkmamak, buna rıza göstermek veya ilgisiz kalmak her türlü bürokratik, tekçi, hiyerarşik yapıya itirazı, var oluş sebebi kılması gereken sanatçıların en büyük günahıdır. Kurdistanlı sanatçıların kendilerini, içinden geçmekte olduğumuz bu eleştiri, özeleştiri ve tartışma sürecinin aktif bir öznesi kılmaları, halkımızın, halklarımızın kendisinden beklediği öncü rolü oynaması kaçınılmaz görevidir. Bu süreç, sanatçıların güçlü bir katılımı olmaksızın yürütülemez. Siyaset alanının sahip olduğu alışkanlıklar, bu süreçte de sanatçıları dışarda tutmaya mütemayildir. Buna izin vermemeli, tüm tartışmaların orta yerinde olmalıdır sanatçılar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.