Viktor Jara’dan Hozan Canê’ye...

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Hozan Canê’nin bir demecinde, “Kürtlerden gereken ilgiyi, desteği göremedim“ demesi iç acıtıcıydı. Ne oluyor? Kürtlerin dar günde dayanışma, bir ve beraber olma kadim kültürüne ne oldu? Bilemiyorum. İçim acıdı...

Mahmut Güneş, dişi, tırnağı ile zemini kazıyıp tutunarak, diasporada hiç “yok“tan yeni bir hayat kuran, Ahmed Arif’in sözüyle, “safi namus“ Kürtlerden biridir. Yani çevresinde sevilen ve saygı gören...

Ama, namuslu olma niteliklerinin, “Türk-İslam“ rejiminde  “suç“ olduğunu düşünmeden, geçenlerde ailesiyle birlikte, doğduğu toprakları  görmeye gitti. Uçaktan iner inmez, “gökte ararken yerde bulmuş“ gibi, onu kızları, eşinden koparıp götürdüler, hapishaneye koydular. Mahmut Güneş şimdi, bir mahpus. Suçu da insan olmak...

Somut suçu mu? Bir muhbirin uydurdukları ve telefonunda yazılı bir kaç ironi.

Burada, bir parantez açmak istiyorum. Ben, “kendi halkının çocuklarıyla savaş halinde olan Türk ordusu“nun 12 Mart ve 12 Eylül darbelerini de yaşadım. “Eserleri“ne tanıklık ettim. Ama kendilerinden olmayanlara, (Kürtlere işkenceyi hariç tutuyorum, çünkü onlar ezeli düşman. Onlara karşı barbarlaşmak vatanseverliktir) bu kadar hoyratça bakan, kin ve nefretle muamele ve zevkini çıkara çıkara işkence eden, Türk darbecisi bile görmedim.

Bunlar kafa, kol kesen, ölüler tarlasında yürümeyi ve işkenceyi zevklenme, eğlenme bilen IŞİD ve Talibanlıların “Türk versiyonları“ dır. Mahmut Güneş de, bu zevklenmenin bir kurbanıdır.

Geçenlerde, Alman dostların da katılımı ile “Mahmut Güneş için ne yapılabilinir?“ konulu bir toplantı düzenlendi. Yakın tarihte, “Türk hem de İslam“ rejiminden kurtulmayı başaran Kürt müzisyen Hozan Canê de, “Türk zindanlarında hayat“ı anlatmak için oradaydı.

Onu dinlerken, Şili’li müzisiyen, şair, öğretmen ve tiyatro yönetmeni Viktor Jara’nın hikayesini hatırladım. Viktor Jara, gitarı ve sesiyle Şili’de özgürlüğün ses çağlayanıydı.

1970’de, faşist cepheyi yenerek başkan olan Salvador Allende’nin seçim kampanyasında haykırdığı “Venceremos“ (Kazanacağız) şarkısını dünyalılara mal etti.  

11 Eylül 1973 tarihinde gerçekleşen askeri darbeden beş gün sonra, onu tutuklayıp Santiago’da, siyasilerin doldurulduğu stadyuma kapattılar. Jara o gün 41 yaşındaydı.

Hayatının sonrasının tanığı, Rus gazeteci Vladimir Çernisev anlatıyor:

“Onu, yanından hiç ayırmadığı gitarıyla stadyuma getirdiler. Jara gelir gelmez, şarkı söylemeye başladı. Öbür tutuklular, gardiyanların ateş açma tehdidine rağmen, melodiye eşlik etmeye başladılar. Sonra bir subayın emriyle, askerler tüfeklerinin dipçiğiye vura vura Viktor’un elllerini kırdılar. Artık gitar çalamıyordu. Ama zayıf bir sesle şarkı söylemeye devam ediyordu.

Askerlerden biri, bir dipçik darbesiyle kafasını parçaladı. Sonra, ellerini kesip tribünlerin önüne astılar.“

Kürt dengbêjlerin kaderi farksız değil. Pek çoğu, ölüm kaçkını olarak diasporada bugün. Çünkü olan dengbêjler, soyunun mirasçıları, başkaldıranların sedasıdır. Kürdistan’ın melodik ruhu, hüzünlü tarihinin doğrudan ya da dolaylı anlatıcılarıdır, dengbêjler.

Direniş ataklarının “zîl û zengil“leşen turna sesleri benzeri hüzün ve sevincin, dahası umudun taşıyıcılarıdır.

Bu yüzden, Xozan Canê’ler, ruhun alınması gereken düşmandır

Ve Canê, bunu bile bile Viktor Jara’nın Allende’nin yardımına koşması gibi, 2018 seçimlerinde, HDP kampanyasına katkıda bulunmaya gitti. Kalabalıklara umudun ve zaferin sesini melodileştirdi. Coştu, onların coşkularına katıldı. 6 gün sonra, bir bölük asker, bulunduğu otobüsün yolunu kesti. Onu alıp götürdüler.

Barbarlığa dayanma süreci başladı. Çıplak arama ile işkenceye giriş yaptılar. Lağım içinde tutuldu. Bırakın yıkanmayı, içme suyu vermediler. Derken ilk zehirleme...

Yemeğine ne koydular,  bilinmiyor. Üzerinde durup araştırılmadı. Zehirden, hayatla bağı, bağlantısı koptu. Komaya girdi. Hastanede ayıldı...

IŞİD kiniyle, saçlarından tutup yerlerde sürüklediler. Kin büyük ve zapt edilmezdi. Çünkü, umudun şarkılarını söylemişti, kitlelere. Onlara zaferin ışıklı yolunu göstermişti, fısıldadığı melodilerle. Kobanêye gitmiş, IŞİD eliyle Êzîdî Kürtlere karşı girişilen barbarlığı işleyen belgeselde, sesiyle katkı sunmuştu. IŞİD dünyası nezdinde, bunlardan daha büyük suç olabilir miydi?

Onu, kelepçeli olarak Türk ırkçılar arasında yürütüp sövdürler. Hakaret yağmuruna  tuttular. Sonra, ikinci kez zehirlediler. Ama “düşmana inat“ direndi ve kurtuldu.

Sonra, onu çocuk yaştaki kızı Dilan’la vurdular. Annesinin davasını takibe giden Dilanı tutuklayıp 6 ay cezaevine tuttular.

Ama gerçeği söylemek gerekirse, “adalet ise“ eğer, Kürtçe şarkı mırıldanan veya dinleyenleri sokakta kurşunlayan veya linç edenler, “terör örgütü üyeliği“ suçlamasıyla yargıladılar. 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptılar. 2 yıl 5 ay hapiste tuttuktan sonra, yurttaşı olduğu Almanya'nın yoğun çabaları sonucu, yurt dışına çıkış yasağı şartıyla salıverdiler. 4 ay dışarıda zindan hayatı yaşadıktan sonra, mahkeme kararıyla özgürleşti. Hayatını kurup yaşadığı Almanyaya döndü.

Şunu söylemek istiyorum, Viktor Jara olayında görüldüğü gibi, ister Türk-İslam, İster IŞİD ve Taliban gibi İslam sloganlı olsun bütün Faşistler, birbirinin benzeri, zulüm kardeşleridir. Tümü Hitler Faşizminin barbarlık tohumundandır. Faşistin dini yoktur, vicdanı olamaz. Onların tapındığı tek şey kandır. Hırsızlık, talan ve tecavüz...

Xozan Canê’nin başına gelenlerle, diasporadan giden Kürtlere, çakma tanık, düzmece gerekçelerle reva görülenlerin özetini sundum ben size. Kapıları tutmuşlar. Adının karşısında bir çentik ya da çarpı işareti olanları, içeriye alıp işleri, hayatlarından kopararak, bu yoldan çektirdikleri işkence ile mutlu oluyorlar.

Diaspora Kürtlerine duyurmak istediğim bu. Ayağınızla Türk zindanına gitmeyin...

Bu arada, Canê’nin bir demecinde, “Kürtlerden gereken ilgiyi, desteği göremedim“ demesi iç acıtıcıydı. Ne oluyor? Kürtlerin dar günde dayanışma, bir ve beraber olma kadim kültürüne ne oldu? Bilemiyorum. İçim acıdı...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.