Yıkılmamak ya da yolu sonuna kadar yürümek

Selim FERAT yazdı —

Selimferat@web.de

Yeni Özgür Politika’nın birinci sayfasından şu küçük başlıkları okudum:

"Çocukları önünde işkence";

"Köpekler saldırınca, güldüler";

Köpeklere: "Yakala oğlum diye saldırdılar";

"Yüz üstü yere yıkıldım."

Olayın geçtiği yer Başkent Diyarbekir.

"İtliğin haddi yok" bu haberin ana bağlığı.

Bu haberin sağ tarafında, Amerika’da,  beyazların da yoğun katıldığı siyahların direnişi var, başlığı:

"Nefes almak istiyoruz!" isyanı.

O günkü Yeni Özgür Politika’nın manşeti: Ferda Çetin’in kaleme aldığı: "Kim bu mezbele takımı?"

Beni derinden düşündüren bu yazıyı üç kez  okudum.

40 yıldan beri, gözlemci ve 33 yıldır, Yeni Özgür Politika ve öncesinde çıkan gazeteler için yazmaya çalışmaktan övünç duymakta olduğumu not etmek istiyorum.

Bekaa Kampı kapatıldığı gün, turist olarak oradaydım. Genç bir Gerilla, bana yemin etmem karşılığında bir hediye vereceğini söylemişti.

Bir Gerilla gibi yemin etme terbiyesine sahip olmayan biri olarak şunları söylemiştim: "Yaşamımın sonuna kadar Kürt halkı için yazacağım."

Böylesi bir yazı hakkında tavsiye pozu almak yerine, yazılış nedenlerini anlamaya çalıştım.

Okuyunca, derinden bir dalganın Kürdistan coğrafyasını sallamak üzere estiğini, Kürdistan’a özellikle de Rojava’ya karşı bir ablukanın harekette olduğunu, bir kez daha anladım.

Her kırılmada, geri tepecek adamlar var.

Krizler, sosyal bilince saldırı ve insan yaşamını dinamitleyen, öncesinde ayak sesleri geldiğinde tedbir gerektiren, kader olmayan, olağanüstü büyüklükte, ekonomik, sosyal ve psikolojik vakalardır.

Böylesi bir dönemden geçiyoruz ve Ferda Çetin, böylesi bir krizin sarstığı, adresleri belli olan kimliklere de işaret ediyor.

Benim, yaşadığımız tüm coğrafyalarda, Türkiye, Kürdistan, Almanya ve Meksika’da vs. asıl sorunlarımdan biri, Antonio Gramsci’ye göre: “Bir tehlike her zaman onu takip eden diğerinden daha küçüktür" tanımlamasına sığdırdığım, ideallerden uzak, vicdani sorumlulukları kıt, sosyal hovarda adamlar.

Özel orduların kurulması, kayyumlar, diktatörler, korucular baş tehlike olarak algılanırlar.

Tümü bir sermaye sınıfının yansımasıdır.

Başarılar, onlara karşı olanları yönlendirmek, yönetmek.

Bunu büyük oranda başardıklarında, iktidardadırlar.

Bu büyük tehlikeyi, bizim cephemizde açılan gedikle, takip eden devamı bir tehlikenin, ezilenler için daha büyük olduğunu tarih bize dikte etmedi mi?

Olaf Palme öldürüldüğünde, İsveç gizli servisi SÄPO‘ya sığınan ve Kürtler’in katlden sorumlu olduğu konusunda ifade veren onlarca "Kürt", Kürtler cephesinde, daha büyük bir tehlike arzetmediler mi?

Onlar da bugünlerde olduğu gibi, Kürdistan’ı savunmuyorlar mıydı?

Tecrübeler öğretiyor; yükü taşıyan ezilen köylüler, emekçiler, iki söz sarfeden adamı tanırlar.

Yıllar önce, Münih’teki bir mitingde, kürsüde konuşan birine: "Heval sen bugün yürekten ve iyi konuşmuyorsun, başka biri konuşsun" diyen bir Kürt kadınının sosyal bilincine ve vicdan terazisine;

Yılmadan ve sonuna kadar yürüyenlerin taşıdığı umuda sığınarak…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.