1 Mayıs ve insanlığın unutulan yarası

Selim FERAT yazdı —

  • Öcalan, aletle tartılmayacak, metre ile ölçülmeyecek, çalışma araçlarıyla ilintili olmayan başka bir "emeği" tartışmaya açıyor.

 

Selimferat@web.de

Bu yıl 1 Mayıs Türkiye’de yasaklandı.

Polis İstanbul’da HDP tabanını ve diğer sosyalist toplulukları hedef aldı. Tutuklamalar oldu.

AKP-MHP koalisyonuna deyim yerindeyse, bir de korona eklendi.

Almanya’da da benzeri bir mekanizma harekete geçirildi.

Özelikle Berlin ve Hamburg’da "Covid-19 tedbirleri" 1 Mayıs yürüyüşlerinin gecikmeli başlamasına neden oldu.

Özgürlüğün garantisinin olmadığı bir zaman diliminden geçmiş olmak, özellikle gençliğin tedbirlere karşı toleranslı olma sınırlarını zorladı.

Berlin’de "Özgürlüğün garantisi öz savunmadır" (TJK-E-Kürdistan Kadın Hareketi-Avrupa) dikkatimi çeken emeğe dayalı ön parolalardan biriydi.

Özgürlüğün garantisinin çağrıştırdığı, 1 Mayıs’ta ahlaki temel bir değere vurgu yapmasıydı.

Bu da, sadece proletarya merkezli değil, dünyada baskı ve talan hükmüne dayalı tüm ülkelerde, aşağıdakilerin kimliğine işaret ediyor.

Emek nedir sorusunun, 1 Mayıs’ın merkezine yüklü olduğunu hatırlatan önemli metinlerden biri, Öcalan’ın 2 Mayıs tarihinde ANF’de yayınlanan ‘Tarihte benzeri olmayan talan rejimiyle karşı karşıyayız’- I- makalesi oldu.

Öcalan bu makalesinde, "ana emek" temasını irdeleyerek, şöyle bir çıkarımda bulunuyor: 

"Sadece ana emeğinin bir işçinin kırk yıllık ücretinden daha değerli olduğu ispatlanabilir. O birey işçiyi doğuran tarihin, felsefenin, dinin, sanatın ve bilimin ücret payını nasıl hesaplayıp karşılığını ödeyeceğiz? Herhalde sahipleri ölmüştür deyip işin içinden sıyrılamayız. Emek sahiplerinin ölümsüz oldukları herhalde sosyalizmin temel ilkelerindendir. O halde bu kısa tanımın ışığında bile işçi ve ücreti sorunu mitolojik bir anlatım olmaktan öteye gitmez".

Marksizmin diyalektik, statik olmadığına işaret ederek, insanın doğuştan sonra, günübirlik yeniden üretiminin, işçilerin her gün iş fabrikalarda yeniden işlev sahibi olmasını sağlayan "emeğin" geleneksel öğretiyi aştığına da işaret etmek istiyorum.

Bu emeğin adresinin büyük çoğunlukla kadınlara ait olduğunu biliyoruz.

Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar, fabrikalarda proleter olarak çalışıyor ve buna ek olarak, kendilerinin, eşlerinin, çocuklarının iş dünyasında üretime katılımlarını sağlamak için, onların fiziki olarak yeniden üremelerini, deyim yerindeyse, iş dünyasına yeniden katılmalarını sağlıyorlar.

Öcalan, aletle tartılmayacak, metre ile ölçülmeyecek, çalışma araçlarıyla ilintili olmayan başka bir "emeği" tartışmaya açıyor.

Proleter’in proleter olmasını sağlayan sosyal, felsefik, sosyal güç olmadan, "artı değer" olarak tanımlanan ve emeğe dayalı "kar"ın mümkün olmadığını vurguluyor.

Bir yerde proleteri proleter yapan gücün, emeğin "ölçülmesini/tanımlanmasını" ve bu yapılmadan, "emek" deyiminin statik ve eksik kalacağıyla ilgili önermelerde bulunuyor.

Böylece geçmişi sonsuz, geleceği sonsuz bir "emek" önermesi yapıyor.

Kapitalizmden kurtuluşun tarihi sembollerinden biri olan 1 Mayıs’ta, bizi "emek" üzerine düşünmeye zorlayan bu makalenin bir pasajını aktarmamın önemli nedenlerinden biri, herkesin adını bildiği, dünya nüfusunun yarısı olan kadınların, emekçiler kategorisi dışında, daha derin ve insanlığı yeniden üreten kadınların sosyal, biyolojik ve psikolojik rollerine işaret etmekti.

Öcalan’ın: "Toplumu kapitalizmden kurtarmanın yolunun sendikacılık ve devlet particiliğinden değil, ahlaki ve politik toplumdan geçtiği belirtilmesi gereken en önemli husustur" belirlemesini 1 Mayıs’a not olarak düşmek istiyorum.

Bu notu: Kürdistanlı kadınların "Özgürlüğün garantisi öz savunmadır" parolasıyla birleştirince, dünyada emeğe dayalı, proletaryayı, emekçileri de içinde barındıran, elle tutulmayan ancak hissedilen emek sahibi tüm insanlara bir önerme olduğunun da altını çizmek istiyorum.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.