ABD ile İran anlaşacak mı?
Aykan SEVER yazdı —
- ABD-İran ikilisinin daha pragmatik bir çizgide buluşma olasılıklarının gündeme gelmesi mümkün. Pezeşkiyan, İsrail'in tekrar saldırmayacağının garantisi verildiği takdirde Trump yönetimiyle görüşmeye hazır oldukları açıklamasını yaptı. Ayrıca ABD sermayesine ülkesine yatırım yapma davetini yineledi.
- Analistlerin kendilerini kavrayamadıkları şey mevcut kapitalizmin ürettiği "doğal" liderlik biçimi Trump ve onun siyasetinde somutlanan hal. Dünyanın diğer önde gelen politikacılarına baktığımızda Trump'dan çok daha iyi, akılcı, ve insancıl olduğunu iddia edebileceğimiz kimse var mı?
Post-modern karakterli yeniden paylaşım savaşının Orta Doğu cephesinde cereyan eden "12 Günlük Savaş"ın hemen olmasa da bazı şeyleri kalıcı olarak değiştireceği görülüyor. Özellikle ABD-İran ikilisinin daha pragmatik bir çizgide buluşma olasılıklarının gündeme gelmesi mümkün. Elbette bu durum başta İsrail olmak üzere bölgede etkili olan diğer güçlerin bu sürece ne kadar destek vereceği yada köstek olacağıyla da bağlantılı. Ancak şimdiden İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan, İsrail'in tekrar saldırmayacağının garantisi verildiği takdirde Trump yönetimiyle görüşmeye hazır oldukları açıklamasını yaptı. Ayrıca ABD sermayesine ülkesine yatırım yapma davetini yineledi. Çatışma öncesi de İranlı yetkililerden bu yönde açıklamalar gelmişti.
İran rejimi savaş sonrası içeride intikam operasyonlarına girişti. Binlerce insan casusluk türünden gerekçelerle gözaltına alındı. İşkenceli sorgulardan sonra en az 700 kişi tutuklandı. Tam sayıyı bilmiyoruz ancak bazı idamlar gerçekleşti, bir kısım insana da idam cezaları verildi. Özel olarak Kürt halkına dönük baskılar da arttı. Jin Jiyan Azadî eylemlerine katıldıkları için en az beş kişiye idam cezası verildi. Çoğunluğu Afgan 256 bin civarında göçmen sınır dışı edildi. Son günlerde Güney Kürdistan'da da İran bağlantılı olduğu iddia edilen bazı saldırılar gerçekleşti. Ayrıca Bağdat ve Tahran yönetimlerinin, Başûr üzerinde giderek daha fazla statüsüzleşmeyi zorlayan baskılarının arttığı görülüyor. Öte yandan İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan işgal edilmiş Dağlık Karabağ'ın Başkenti Stepanakert'te diplomatik ikiyüzlülüğe dair yeteneklerini sergileyerek Netanyahu'nun can dostu Aliyev ve Erdoğan'la gülücükler dolu pozlar verdi.
Brzezinski ve Kissinger gibilerinin yetenekleri
Amerikan sağcıları ülkelerinin izlediği uluslararası politikadan hoşnutsuz. Bu kalem erbapları özellikle İran konusunda yanlış yaptıklarını düşünüyorlar. Bazıları İran'da demokratik yoldan rejim değişikliği mümkün değil derken, bir kısmı ise rejim değişikliğinin Amerikan çıkarları aleyhine olacağı kanaatinde. Trump'ın yaptığı saldırının İran'da dağılmayı değil, militarizmi teşvik ettiğini düşünenler de var. İran'a, Lübnan modeli yani hava savunmasız bir coğrafyaya sürekli saldırı olanağını kullanarak Tahran yönetimini zayıf düşürmeyi ve bu durumda tutmanın en iyisi olacağını savunanlar da var. Ancak bu masa başı şövalyelerinin asıl sıkıntısı Trump'ın öngörülemezliği, buna bir de ad koydular: Deli adam teorisi. Özeti her şeyi yapabileceğine inandırarak karşı tarafa boyun eğdirmek. Başarılı oluyor da! Nitekim NATO üyelerinin askeri harcamalarını artırarak adeta bu ülkeleri yeniden fethetti ve boyunduruğu altına aldı.
Amerikan yönetiminin stratejik bir akıldan yoksun olmasına dönük hayıflanma giderek artacağa benziyor. Bugün neden dış politikaya ciddiyetle yön verecek olan Brzezinski'miz veya Kissinger'ımız yok diye soruyorlar. Hatta ABD'nin şimdi yaşadığı siyasal açmazları ölümünden önce Brzezinski'nin tahmin ettiği ve yaşanacak olan "liderlik krizi"nin hem ABD hem de dünyanın geri kalanı için yıkıcı sonuçlar doğuracağını söylediği belirtiyorlar. Analistlerin kendilerini kıymetlendirmeye çalışmaları normal ancak kavrayamadıkları şey mevcut kapitalizmin ürettiği "doğal" liderlik biçimi Trump ve onun siyasetinde somutlanan hal. Dünyanın diğer önde gelen politikacılarına baktığımızda Trump'dan çok daha iyi, akılcı, ve insancıl olduğunu iddia edebileceğimiz kimse var mı? Onların herhangi birisinin ciddi stratejik planlarla davrandığını düşünebiliyor muyuz? Brzezinski ve Kissinger'ı "büyük" yapan aslında neydi, "orta vadeli" çözümler bulmalarıydı. Ancak bu tarz yaklaşım hiç bir zaman köklü problemler üretmekten kaçamadı. Örneğin Sovyetler Birliği ile Çin'i ayrıştırma siyaseti nihayetinde SSCB'nin dağılmasına yardımcı olduysa da bugünün ABD'sine ana rakip olacak kapitalist Çin'in de yolunu açtı. Bu bahsi kapatmak için kısaca ifade edeyim 3. Dünya Savaşı'nın "derin" planları taşıyacak bir zemini yok, aksine günübirlik şamata, rezillik, kan dökme ona yetiyor. Günümüz kapitalizminin tanrısı savaş olan yeni güç dininin mütemmim cüzü ancak böylesini kaldırıyor.
Milliyetçi savruluş
3. Dünya Savaşı'nın genel seyri ile ilgili üretilen politikalar çerçevesinde "bizim" cenahın hali de pek parlak sayılmaz. 12 Günlük Savaş sırasında "Üç Dünyacı" pozisyonlar yeniden hortladı. Yaşamsal gerçeklik anlamında bir önemi var mıydı (hiç sanmam) ama Türkiye ve Güney Amerika'daki bir çok "sol" liderlik savaşa karşı çıkmak yerine İran rejimi lehine tezahürat yapmayı seçti. İnsanların öldüğünü değil, adeta bir maç izlediklerini zannediyorlardı. Hatta bu bakış açısını taşıyan birilerine göre İsrailliler insandan sayılmamalıydı. Peki bu zihnin Natenyahu'nunkinden farkını bilen var mı? Tabii asıl sorun 3. Dünya Savaşı'yla ilgili gerçekleri kavrayamamak bir yana, egemen sınıflarla, devlet, kadınlar, halklar ve emekçi kesimleri aynı anti-emperyalizm (Burada kasıt elbette ABD, sümme haşa İran ve TC gibi devletlerin emperyalist niyetlerle hareket edebilecekleri akıllarına bile gelmiyor) torbasına doldurmayı marifet sanmaları. Tutarlı bir anti-emperyalizm, tutarlı bir kapitalizm karşıtlığıyla birleşmediği sürece işin ucu maalesef Türkiye'deki hakim rejimi bile savunmaya kadar gider. Nitekim TKP türünden örneklere baktığımızda "sınıfsal tahlil" diye bas bas bağırıp sonrası da Türk milliyetçisi kesimlerle saf tutmak artık vakayı adiyeden. Gerçek bir kapitalizm karşıtı hareket ve komün düşüncesi, mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi gerektiği prensibini bir kenara itmez. Ütopya yoksunu ve bundan dolayı doğal olarak kafası bulamaca dönmüş bu topluluklar çıkış yolunu yeni üç dünya teorileri zemininde aramak yerine 1970'lerde Üç Dünya Teorisi'nin şekillendiren politik itkinin ne olduğu ve işin sosyal faşist-Maocu bozkurt çatışmasına nasıl vardığı üzerine kafa yorsalar daha iyi olur. Brzezinski ve Kissinger'ın mahareti belki oralarda saklıdır...
