ABD müdahaleciliğe son mu veriyor?

Aykan SEVER yazdı —

  • Trump yönetimi kendince yeni bir tarzda, devam etmekte olan post-modern karakterli üçüncü yeniden paylaşım savaşını kazanmak istiyor ve bunu geçmişte Biden döneminde dile getirilen "otokrasiye karşı demokrasi" gibi söylemlerle değil "önce güç sonra barış" parolasıyla gerçekleştirmeye çalışıyor.

Yazının başlığındaki soruya hiç dünyadan haberiniz olmasa bile sadece 3. Dünya Savaşı'nın Orta Doğu cephesinde geçtiğimiz günlerde cereyan eden İsrail-ABD ittifakı ile İran arasındaki "12 günlük savaş"a dahi bakarsak olumlu yanıt vermek olanak dahilinde değil. Trump yönetiminden yetkililer ara ara müdahalecilik/saldırganlık, dizayn işlerinin sonu geldi deseler de yapılanlar ve Trump'ın demeçleri bu durumu yalanlıyor.

Evet, Trump yönetiminin öncekilere göre daha fazla "barış" ve anlaşmadan söz ediyor ve bir üslup farkı olduğu doğru. Mesela İran'la müzakereler/savaşta olduğu gibi sık sık yalan ve hilelere hiç bir rahatsızlık duymadan başvurabiliyor. Yine İran örneğinden olduğu gibi önce rakibin kolunu kırıp (bombardıman) sonra hiç zaman geçirmeden aynı eli sıkarak bu kez barışalım, geçmişi unutalım diye teklifte bulunabiliyor. Trump rejimi yine bu mantıkla uyumlu olarak ve yine önceki yönetimlerden tarz farkını gösteriyor: Önce resmi bir açıklama olmaksızın ortalığa neler olabileceğiyle ilgili şayialar yayıyor, mesela İbrahim Anlaşmaları genişleyecek, Suriye ve Suudi Arabistan yönetimleri de buna katılacak deniliyor. Buna aslında pazarlığa giriş denilebilir. Sonrası mesela bu işe dünden razı Colani çetesinin Alevi ve Hristiyanlara dönük katliamları devam edip Kürt siviller kaçırılırken ve ülke içinde tıpkı TC'de olduğu gibi gazetecilere dönük baskıları artırırken, birden "barış"ın tarafı gibi sunularak sorumlu devlet yönetimi olarak sırtı sıvazlanır. Neyin karşılığında? Yanıtı basit, İsrail'in Suriye'nin güneyinde işgal ettiği bölgeler kağıt üzerinde de artık İsrail'e ait olduğu kabul edilecek, İsrail isterse güneyde tampon bölge oluşturacak. Nitekim HTŞ işi biliyor, boşuna ülkenin sağını solunu Trump posterleriyle doldurmadı. TC yetkililerinin sınırımızda "küçük İsrail kuracaklar" diye feryat figan ettikleri aslında HTŞ yönetimi olmasın?

ABD ve genişletilmiş Orta Doğu

ABD'nin coğrafyamızda yaptığı gizli kapaklı olanlar haricinde saldırganlığı 1953 yılında İran'da Musaddık yönetimine karşı geliştirilen darbe ile başladı. Darbe İngilizlerle işbirliği içinde yapılsa da 2. Dünya Savaşı sonrası tüm dünyada olduğu gibi bölgede de emperyalist hegemonyayı Britanya yönetiminden devralma anlamına geliyordu. Bu süreçte demokratik yollarla seçilmiş, petrolleri millileştirme yanlısı olan Başbakan Muhammed Musaddık iktidardan uzaklaştırılırken İran yeniden İngiltere/ABD'nin sömürgesine dönüştü ve acımasız bir dikta rejimi olan Şahlık bir kere daha iktidar koltuğuna kavuşuyordu. Darbe Şah Rıza Pehlevi'yi destekleyen bir halk ayaklanması olarak sunulmuştu. Ajax Operasyonu diye anılan bu darbe sürecinin sorumluluğunu çok sonraları başta Obama olmak üzere çeşitli Amerikan devlet yetkilileri kabul etti ve özür diledi.

Amerika'nın bölgedeki diğer önemli müdahalelerinden bir diğeri ise 1979'da Afganistan üzerinde yaşandı. Sovyetler Birliği ile nüfuz alanları kapışmasına 1979 öncesi başlamış olan çekişme, Sovyet işgaliyle birlikte ABD, Çin, Pakistan ve Suudi Arabistan'ın bugünkü DAİŞ'in ve Taliban'ın atası çeteleri desteklemeleri ve iktidara getirmeleriyle sonuçlandı. 2001'de ise "yeni konsept" doğrultusunda Taliban'ı koltuğundan etmek için ABD bu kez Afganistan'ı işgal etti. Ancak bu iş 2021'e kadar sürdü ve geri çekildiler. Şimdi Taliban rejimi 90 bin kamera ile ülkeyi gözlüyor ve tam anlamıyla bir dikta kurmuş durumda, bu yeni köleci sistemin kurbanlarının yaşadıklarının Amerikan yetkililerinin umurunda olduğuna dair ise bir işaret yok.

Amerikan müdahaleciliğinin diğer bir "kurban"ı ise sadık dostları Saddam oldu. Nitekim İran-Irak Savaşı'nda arada İsrail üzerinden Tahran yönetimine silah satmak gibi kaçamak işler olsa da Saddam'ın kimyasal silahlar dahil savaş malzemeleriyle ilgili ihtiyacını giderdikleri gibi doğrudan hava ve deniz saldırıyla İran güçlerini epey yıpratmışlardı. Amerika fedakarlık yapma ve demokratlık düzeyini 290 yolculu bir İran uçağını düşürmeye kadar vardırmıştı. Hayatını kaybedenlerden 66'sının çocuk olduğu biliniyor. Asıl konuya dönecek olursak 2003'te kitle imha silahları depolama vb. suçlamalarla Irak işgal edildi. Sonuç: Irak önemli ölçüde kaosa mahkum oldu ve başka bir çok sorunun yanı sıra hala bela olarak sunulan DAİŞ'i doğurdu...

2011 yılında TC'nin dahil olduğu Batılı ortaklarıyla birlikte ABD Kaddafi'yi devirdi. Sonra uzun sürse de Suriye'ye dönük savaşı başlatan ana aktörler arasında yer aldı. Nihayet geçen yıl bir NATO operasyonuyla Esad devrilirken, Trump'ın başkanlık yaptığı ABD, Yemen'de Husilere daha sonra İran'a bomba yağdırdı. Genişletilmiş Orta Doğu büyük bir enkaz yığını görünümünde, Trump rejiminin kurgusuna göre sıra "barış" adı altında ABD hegemonyasını buralara hakim kılmakta... 

Neo-faşist demagoji

Trump yönetimi kendince yeni bir tarzda, devam etmekte olan post-modern karakterli üçüncü yeniden paylaşım savaşını kazanmak istiyor ve bunu geçmişte Biden döneminde dile getirilen "otokrasiye karşı demokrasi" gibi söylemlerle değil "önce güç sonra barış" parolasıyla gerçekleştirmeye çalışıyor. İronik anlatımın edebiyatta bir değeri olabilir ancak gerçek hayatta militarist söylemin gerçek bir barış getirdiği hiç görülmemiştir. Yani tanrısı savaş olan yeni güç dininin kurallarını bütün insanlığa manipülatif bir dil eşliğinde dayatma arayışındalar. Ve bu dayatmacılık her yerde görülebilir. Örneğin Trump, İsrail mahkemelerine müdahale ederek Netanyahu'nun yolsuzluktan yargılanamayacağını dile getirebiliyor, ilaveten diktatör Erdoğan'la yeniden "silah kardeşliği" üzerinden flört eden Trump, ne yapmak istediğini göstermek için daha ne yapsın?

Savaş ve militarist sermayenin esiri olan Amerikan egemen siyaseti, ABD içinde ve dışında saldırı ve tehditler yoluyla kendi hegemonyasını dayatıyor ve burjuva demokrasisinden kalan öğeleri de dünyadan silmeye çalışıyor. NATO'nun silahlanma harcamalarını artırmasının "doğal" sonuçlarından biri de bu zihniyetin desteklenmesi, dünyanın ve canlı yaşamının tehdit edilmesi olacaktır. 

Trump'ın Savaş'a kitlenmiş siyasetinin başarısızlığından söz etmek şimdilik anlamsız çünkü göz boyamada usta, ama Amerika artık ne yapıyorsa Avrupalı ortaklarını bile zorlayarak yapıyor, bu kadarını illüzyonla kapatması zor. Bu kafanın uzun vadede hegemon olasılığı ise sıfıra yakın. Güç denilen şey de nihayetinde bütünlüklü olmadığı takdirde zamanla aşınır...

Doğal olarak Amerika Trumpgillerden ibaret değil. Geçen hafta Demokrat Parti, New York belediye başkanlığı için ön seçim yaptı. Oylamayı "sosyalist Müslüman" Zohran Mamdani kazandı. Amerika'da sosyal demokrat siyasetin bu başarısı bile hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi partilerin kodamanlarını kızdırmaya yetti. İleride ne olur bilmeyiz ama gelen haberlere bakacak olursak, şimdiden New York sokaklarını çürümüşlüğe karşı isyanın sevinci sarmaya başlamış...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.