Boyun eğme, panik ve zırva
Aykan SEVER yazdı —
- ABD, Colani çetesini İsrail ile uyumlu bir kuklaya dönüştürmeye çalışıyor. DAİŞ artığı HTŞ lideri Colani buna razı ancak karşılığında Trump'tan TC ile birlikte Özerk Yönetim’e dönük yapmayı istedikleri soykırım saldırıları için izin koparma derdinde.
- Erdoğan gelecek endişesiyle yanıp kavrulsa da bu kez işi zor. Zira mevcut post-modern karakterli yeniden paylaşım savaşında dengeler geçmişten bir hayli farklı. Savaş ve kazancı eşitleyen Trump'a Erdoğan'ın vereceği rüşvetler yetmeyebilir. Hem Trump "kötü" ama aptal değil.
ABD-İsrail ittifakının, 3. Dünya Savaşı'nın seyrini etkileyebilecek ölçüde yeni dayatmalarda bulunduğu bir süreçten geçiyoruz. Bu ikili Hamas'ın 7 Ekim saldırısını (2023), 11 Eylül'le (2001) benzer tarzda bir milat olarak kullanarak dünyayı genel anlamda şekillendirmeye çalışıyor. Yaşananların öncekilerden farkı bu kez liderliklerin azılı neo-faşist bir zihniyetle hareket ediyor ve dünyaya güç dininin hakimiyetinde yeni bir hukuk dayatıyor oluşları. Nitekim ABD geçen hafta BM Güvenlik Konseyi'nde Gazze'de ateşkes kararını tek başına veto ederek ve engelleyerek işin seyrini gösterdi.
Trump yönetimi ülke içinde faşizmi kalıcı hale getirecek politikalara aralıksız devam ediyor. Güney Amerika'da Venezuela'da rejim değişikliğini zorlayacak tehditleri sürdürüyor. Ekvador sayelerinde şiddet girdabına sürükleniyor. Avrupa'nın ABD'ye bağımlılığını artırmak için baskılar yoğunlaştırılıyor. Batı Asya'da ise İsrail liderliğinde ve İsrail'in sınırlarını büyütecek yeni bir "süreklileştirilmiş terör düzeni" kurulmaya çalışılıyor. İsrail'in Katar'a dönük saldırısı bu işin nasıl olabileceğiyle ilgili yeterince ipucu verdi. Katar ve Körfez ülkeleri ABD sermayesine 4 trilyon dolar kazandırmanın, İsrail'in her dediğine boyun eğmenin, işbirlikçilik yapmanın veya ABD'nin Katar'da askeri üssünün olmasının (TC'nin de var) hiç bir şeyi garanti etmediğini görmüş oldular. Ancak bu silkinip geçmişte yedikleri haltlardan sıyrılabilecekleri anlamına gelmiyor. Yine de hareketlenmeler var. Mesela, Suudi Arabistan-Pakistan anlaşması. Bu ittifaka başkaları da katılır mı, zaman gösterecek. İran ve Hizbullah olayı fırsat bilip "birlik" çağrısı yaptı ancak karşılık bulması beklenmiyor. Mısır ve TC'nin pakt girişimleri de sonuçsuz kaldı. Her halükarda bölge rejimlerinin, Filistin'i yalnız bırakmanın bedelini ABD-İsrail ittifakına boyun eğerek ödemeleri kaçınılmaz gözüküyor.
TC ise son dönemde panik halinde. Öncelikle pasta küçüldüğü için oligarşi içi çekişmeler arttı. Rejimin sermaye gaspları ve bürokrasideki tasfiyeler bu doğrultuda değerlendirilmeli. Uluslararası planda ise İngiltere'nin desteğine rağmen emperyalist iddialarda körelme var. İsrail'in dayatmaları karşısında Suriye'de çuvallarken Gazze işgali karşısındaki belirgin, inkar edilemez iki yüzlü tutumları Hamas ve Filistin halkını kendi oyunlarında sadece bir kart olarak gördüklerini açıktan belgeledi. ABD, Colani çetesini İsrail ile uyumlu bir kuklaya dönüştürmeye çalışıyor. DAİŞ artığı HTŞ lideri Colani buna razı ancak karşılığında Trump'tan TC ile birlikte Özerk Yönetim’e dönük yapmayı istedikleri soykırım saldırıları için izin koparma derdinde. Trump rejimi Suriye'de diğer halklara -en azından şimdilik görünür bir biçimde Alevi ve Dürzilere- HTŞ'nin kölesi olmayı dayatıyor. Amerika'nın bölgedeki emlakçısı T. Barrack bunu daha açıktan tarif ediyor. "Barış yanılsamadır, işin doğrusu boyun eğmedir" diyerek durumu özetliyor. Kendisini sallantıda hisseden rejimin başı Erdoğan öncelikle kişisel geleceğini garantiye almak ve Rojava'ya saldırı için müsaade isteme kapsamında bir sürü rüşvet önererek/vererek Trump'la bir görüşme ayarladı. Peşin verilen rüşvetler arasında ülke tarımını daha fazla bitişe zorlayacak Amerika'nın bazı ürünlerine gümrük vergisini kaldırmak da yer alıyor.
Erdoğan 2002'de henüz başbakan değilken nasıl Bush'un elini eteğini öpmüş ve yeni bir başlangıç yapmışsa şimdi de Trump'la benzer bir geleceğin hayalini kuruyor. Diktatör Pazartesi günü Amerikan sermaye çevreleriyle buluştu ve onlara her türlü kolaylığı sağlayacağı vadinde bulundu. Akabinde BM'deki konuşmasını uzatmasına izin verilmeyen Erdoğan gelecek endişesiyle yanıp kavrulsa da bu kez işi zor. Zira mevcut post-modern karakterli yeniden paylaşım savaşında dengeler geçmişten bir hayli farklı. Rejimin İsrail ve Yunanistan gibi açıktan muhalefet edeni de çok. Ayrıca savaş ve kazancı eşitleyen Trump'a Erdoğan'ın vereceği rüşvetler yetmeyebilir. Hem Trump "kötü" ama aptal değil; Erdoğan'ın yarıştığı neo-faşistler kategorisinde uzak ara birinci sayılır. Her şeyden önce ortada yürüyen hesap kimin kime ne kadar ihtiyacı olduğu ve gücünüzün ne kadar olduğuyla ilgili. Bu açıdan Türkiye'deki diktanın ABD nezdinde İsrail'e ağır basması sıfır olasılık, bu da kaçınılmaz olarak Türk egemenlerini boyun eğmeye zorlayacaktır. Ancak rejim her halükarda Kürt soykırımının pazarlığını yapmayı deneyecektir.
Devlet Bahçeli'nin kendi zihninde dahi hiç bir karşılığı olmayan Türkiye-Rusya-Çin (TRÇ) ittifakı lafını zırva tevil kaldırmaz deyip geçmek en doğrusu, zira Erdoğan bile kendisine bu konuda yöneltilen bir soruya "takip edemedim" diyerek ne kadar ciddiye aldığını gösterdi. O ara Trump'tan destur almak için Amerikan otomobillerinden yüzde 60 ek vergi kaldırılırken Çin'inkileri artırmakla meşguldü.
Dünyanın gidişatı karşısında halklar seyirci olmaktan çıkmanın yollarını arıyor. İnsanlığın ve yerkürenin geleceğini üç beş zevatın koyduğu kanlı kurallar belirleyemez. Marx gibi devrimcilerin bize öğrettiği bir şey varsa o da değiştirebileceğimiz, geleceğimize hükmedebileceğimiz duygu ve düşüncesidir.
