Belirsizlik, meydan okuma ve el açanlar
Aykan SEVER yazdı —
- Trump da Putin de iki numaranın gerçekte Çin olduğunun farkında. Trump'ın hamlesi Putin'i yedekleme ihtiyacının ifadesi. Dolayısıyla böyle bir gelişme Putin'i içinden çıkamayacağı yeni açmazlara sokabilir.
- Erdoğan'ın Çin lideriyle yaptığı görüşmede el açmadan öteye gidemediği, Putin'e ise yeni dalavereler çevirme arayışıyla sırnaştığı görüldü. Özetle Türkiye'deki rejim açısından semer vuranın çok olacağı bir dönemin kapıları aralandı.
Geçtiğimiz haftalarda Trump-Putin arasında Alaska'da gerçekleşen görüşme sonrası Ukrayna Savaşı'nın geleceği belirsizliğini koruyor. Ne Avrupa ülkeleri ne de Ukrayna yönetimi ABD ve Rusya'nın belli bir mutabakata vardığına işaret eden "toprak karşılığı barış" formülünü henüz kabullenmiş değil. Ancak Trump Ukrayna'ya verilecek güvenlik garantileriyle bunu sağlayabilir. Zira Trump, Alaska sonrası basına yaptığı açıklamaların birinde özetle "İki büyük gücün geçinmesi iyidir. Onların da bizim de nükleer silahlarımız var. Biz bir numara onlar iki" dedi. Bu yaklaşım, gücü odağa alan Trump ve Putin'in zihniyetine pekala uygun ve ortaklaşabilecekleri bir çerçeve olabilir. Hatta böyle bir durumun varsayılıyor olması dahi Rusya'nın sınırlı iddiaları açısından ehven denilebilir. Ancak Trump da Putin de iki numaranın gerçekte Çin olduğunun farkında. Trump'ın bu hamlesi Putin'i yedekleme ihtiyacının ifadesi. Dolayısıyla böyle bir gelişme Putin'i içinden çıkamayacağı yeni açmazlara sokabilir.
Rusya, Ukrayna Savaşı ile ilgili şu anda işi biraz daha fazla zamana yayarak sahada yeni ilerlemeler kaydetmeyi tercih ediyor görünümü veriyor. Sorunun çözümünü, Ukrayna ve Avrupa devletlerinin ikna edilmesini ABD'ye bırakıyor. Avrupalı liderlerden Ukrayna'ya asker sevk ederek olası barış antlaşması sonrası güvenlik garantisi zemininde durumu kabulleneceklerinin işaretleri var. Ancak itirazlar da mevcut. Basına son yansıyan bilgilere göre ne olup bittiği ve olacaklar üzerine yapılan tartışmalar iyice dedikoduya dönüştü . Nihayetinde politikacıların özellikle Trump ve Putin türünden olanların söylediklerine çok da bel bağlamamak ve önümüzdeki süreçle ilgili ise kesin hükümlerden kaçınmak en doğalı olacaktır. Somut olarak cereyan edense Ukrayna ve Rusya'nın karşılıklı saldırılara devam ettiği, her gün onlarca insanın öldüğü ve ABD'nin Ukrayna'ya silah satışlarının artışı.
Post-modern karakterli yeniden paylaşım savaşının bir diğer cephesinde ise bir gövde gösterisi vardı. Çin, Şanghay İşbirliği Örgütü'nün 25.sine ev sahipliği yaptı. 20'den fazla ülkenin katılımıyla yapılan toplantı şimdiye kadarki en büyük ŞİÖ zirvesi olarak nitelendi. Katılımcılar arasında Hindistan, İran, Rusya ve TC gibi ülkelerin yöneticileri yer alıyordu. Toplantı her şeyden önce Çin'in Batılı ülkelere bir meydan okuma girişimiydi ve kapsamı da bu çerçevede şekillendi denilebilir. Putin basına yaptığı açıklamalarda ŞİÖ zirvesinin işlevini; Asya'da dayanışma, bağları güçlendirme, daha adil çok kutuplu bir dünya yaratmak diye tarif etti. Çin'in ABD'yi tekel olmaktan çıkaracak finansal sistemdeki önerilerini desteklerini de ifade etti. Putin'in arayışının en önemli kısmı ise ŞİÖ'nün güvenlik aygıtı olarak da kendini göstermesini istemesi. Bu öncelikle çatışmayı tercih etmeyen Çin açısından gerçekleşmesi zor bir öneri ancak karşılık bulması halinde kaçınılmaz olarak NATO'nun karşısına küresel bir rakip koymak anlamına gelecektir.
Çok kutupluluk meselesiyle ilgili hareketlenmeler de var. Daha önce Çin'le mesafeli olan Modi yönetimi, özellikle Trump'ın Hindistan'a dönük gümrük vergilerini artırması ve tehditkar bir dil kullanması ayrıca Pekin yönetiminin Hindistan-Pakistan çatışmasındaki sonucu tayin eden sahadaki İslamabad lehine tutumu sonrası Çin'e yakınlaşan adımlarını artırdı. Doğal olarak Çin Devlet Başkanı Xi Jinping de bu işi kolaylaştırmak için elinden geleni yaptı. Zirvede Rusya'nın da desteklediği bu yakınlaşma "karşılıklı güven, saygı ve anlayış" çerçevesinde çeşitli anlaşmazlıkların giderildiği şeklinde duyuruldu. Sonra ne olur bilemeyiz ama şimdilik tartışması Biden döneminde başlayan Hindistan-Orta Doğu-Avrupa enerji ve mal ikmal hattı projesi (IMEC) rafa kalktı denilebilir. Bu yakınlaşmada Hindistan kapitalizminin genel rekabet koşulları ve teknolojik açıdan sıkıntıda olması ve Çin'in desteğine ihtiyaç hissetmesi de belirleyici bir rol oynuyor. Çin daha önce değerli minerallerin satışı konusunda bu ülkeye dönük kısıtlamaları kaldırmıştı.
Pekin yönetiminin sürpriz atağı ise Güney Kafkasya'ya dönük gerçekleşti. Bir süre önce Trump Koridoru projesiyle bölgede inisiyatifi ele almış görünen ABD'nin bir araya getirdiği Ermenistan ve Azerbaycan liderleri de zirveye davet edildi. Onlar da Xi Jinping'i karşılıksız bırakmadılar. Muhtemelen ABD'ye kolunu kaptırma riskine girmemek ve "dengeli politika" adına da olsa zirveye adım attılar. Hatta Paşinyan ve Aliyev'in daha ileri giderek Çin'in 2. Dünya Savaşı ve Japonya'ya karşı zafer kapsamında düzenlediği 80. yıl kutlamaları için yapılan askeri geçit törenine katılmaları da bekleniyor. Bu arada Ermenistan'ın Çin'le stratejik işbirliği anlaşması imzaladığı duyuruldu. Fakat ŞİÖ üyeliği konusunda hem Azerbaycan hem de Ermenistan, Pakistan-Hindistan çekişmesine takılı kaldı ve üyelik talepleri veto edildi. Anlaşılan Savaş'ın zemini karakteri gereği BARIŞ doğrultusunda olmasa da çokça flu durumlar üretmeye müsait.
Malumunuz Erdoğan da koşa koşa zirveye gitti. Bu telaşın arkasında, ABD ve İsrail'den yeterince aradığı ilgiyi bulamamasının yanı sıra halkların barış, demokrasi ve özgürlük talebiyle yüzleşmekten kaçmak yatıyordu. Rejimin şiddete tapan zihni doğal olarak karşısında kendisinden güçlü birilerini görünce önünde eğilme refleksi gösteriyor. Nitekim basına yansıdığı kadarıyla Erdoğan'ın Çin lideriyle yaptığı görüşmede el açmadan öteye gidemediği, Putin'e ise yeni dalavereler çevirme arayışıyla sırnaştığı görüldü. Özetle Türkiye'deki rejim açısından semer vuranın çok olacağı bir dönemin kapıları aralandı.
