Varız çünkü direniyoruz!
Aykan SEVER yazdı —
-
Dünyadaki egemen kapitalist zihniyet bize çürüme ve kölelik dahilinde bile soluk alıp vermeyi garantileyebilecek durumda değil. Kendi geleceğimize sahip çıkmak için her şekilde ve dilde direneceğiz, çünkü var olmamızın ve bunu sürdürmemizin ön koşulu bu!
Dünyada olan bitenleri tarif için maalesef uzun bir zaman Trump ve hempalarının yapıp ettiklerini anarak söze başlamak zorunda kalacağız. Uluslararası hukuk diye bir şey vardıysa bu Biden döneminde önemli ölçüde berhava edildi. Şimdi tekno-sermayenin manipülasyonları ile beslenen; çıplak şiddet, tehdit, şantaj ve pazarlığa dayanan "Güç"ün hükümranlığını dayatma süreciyle karşı karşıyayız. Burada tabii tüm insanlığa ait olması gereken vicdan, dayanışma, ortaklaşma, hep beraber sorunları çözme, demokrasi, özgürlük gibi bugüne ve geleceğe dair yaşamsal düzeyde önemi olan düşüncelere, hislere ve politik tercihlere yer yok.
Trump ve ekibi yukarıda tarif etmeye çalıştığım bu fütursuz şiddeti başkanlık koltuğuna oturur oturmaz başlatmıştı, geçen hafta da devam ettiler. Amerikan kurumlarından kendilerine uygun bulmadıklarına hemen saldırdılar. Mesela USAID(ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı) bunlardan biri oldu. Mısır ve İsrail hariç bütün dünyada Amerika'nın yaptığı yardımlar üç aylığına askıya alınmıştı. Bu durum birçok ülkede ABD yardımına bağımlı olarak yaşayan kesimleri şimdiden sefalete sürüklüyor. Ayrıca birçok sosyal yardım çalışanı işsiz kaldı. USAID, geçen yıl BM tarafından sağlanan yardımların %42'sini karşıladı. Bu gelişmelere USAID içinden de tepkiler oldu. Trump, “USAID bir grup deli tarafından yönetiliyor, şimdi onları oradan çıkarıyoruz” demişti. "Verimlilik" Bakanı Elon Musk'ın bu kurumu "kriminal" ilan etmesi ve kapatılmasını istemesi de gecikemezdi. Musk daha önce de bu organizasyonu "Marksist yuvası" diye itham etmişti. Önce yeni rejime karşı koyan bazı çalışanlar kovuldu. Pazartesi günü ise Washington'daki merkezde çalışanlara işe gelmeyin talimatı gönderildi. Muhtemelen yerleşik düzeni temsil eden ve Trump rejimine karşı koymaya çalışan başka kurum ve kişilerin de başına benzer şeyler gelecek. Kurumlar ya tasfiye edilecek yada Trump-Musk ikilisinin ülküdaşları ile doldurulacak.
Trump rejiminin saldırganlığı elbette sadece içeriyle sınırlı değil. İlk hafta başlayan salvolar geçen hafta da devam etti. Kanada ve Meksika’ya %25, Çin'e ise %10 gümrük vergisi konuldu. Beyaz Saray bu üç ülkeyi ABD'ye yasadışı uyuşturucu madde girişine izin vermekle de suçladı. İngiltere uyarıldı, AB de %10 gümrük vergisiyle (Trump bu başlıkta Putin'den alkış aldı) tehdit edildi. Bu ülkeler de misilleme vergi artırımları yaptı ve Amerikan yönetimine eleştiriler yönelttiler. Meksika Devlet Başkanı Sheinbaum'un söylediği bazı şeyler ilgi çekiciydi. Sosyal demokrat kadın Başkan, ABD'nin uyuşturucu ile mücadelede kendilerine haksız suçlamalar yönelttiğini ifade edip bu konudaki polisiye tedbirleri anlatırken operasyonlarda yakalanan Kartel üyelerinin kullandığı silahların %74'ünün ABD meşeli olduğuna işaret etti. ABD'nin kartellerle birlikte çalışarak Meksika topraklarını işgal için bahane yaratmaya çalıştığına işaret etti. Ayrıca Amerikan sokaklarında uyuşturucu satışıyla ciddi bir mücadele verilmediği çünkü Amerikan mantığında kamu sağlığı diye bir olayın olmadığını belirtti. Burada bir not olarak düşmeliyim: ABD'nin kartellerle işbirliği yaptığı, uyuşturucu ile mücadele adı altında Abya Yala kıtasında özellikle son dönemde bölgeyi militarize etmek, kontra rejimler kurmak (örneğin Ekvador) için kullandığı gerçektir. 1985'te Guadalajara Karteli'ne sızmış olan Kiki Camarena adındaki bir DEA (ABD'nin Uyuşturucu ile Mücadele Birimi) ajanının işkenceyle öldürülmesi olayının daha sonradan bizzat Amerikan kurumlarınca yapılan araştırmaların fail olarak CIA'yi işaret etmesi elbette tesadüf değil. Çünkü Camarena söz konusu kartelle CIA arasındaki ilişkiyi açığa çıkarmıştı. Che'nin ölüm emrini vermek dahil bir sürü pis işe karışan CIA ajanı Félix Ismael Rodríguez'in de Camarena'nın da ölümünde rol oynaması tesadüf olmasa gerek.
Trump gümrük vergisi artırımı sonrası pazarlıklara başlayacak(Nitekim yazıyı hazırlarken görüşmeler sonrası Kanada ve Meksika'ya gümrük vergisi artırımının bir ay ertelendiği haberi geldi.) ancak şimdiden zamlar yağıyor. Örneğin petrol fiyatları arttı, Amerikalıların belli başlı içeceği olan kahvenin fiyatı da geçen hafta zirveye çıktı. Kahve ücretlerinin artışında tek neden elbette gümrük vergileri değil. Zaten üç aydır %40 artış yaşanmıştı. Ancak Trump'ın saldırgan politikaları olumsuz gelişmeleri katlayacaktır. Gümrük vergisi artırımının kısa yoldan sonucu; alt ve orta sınıfların cebinden biraz daha fazla para çalınması, iflaslar, göçmen akınlarının çoğalması, Amerikan sokaklarında sefalet içinde sürünen evsizlerin sayısı ve "suç"un da artacak olmasıdır.
Bu arada Trump'ın tehditlerine boyun eğip kolayca işbirliğine gidenler de oldu. Panama ve Venezuela gibi. Venezuela'daki Maduro yönetimi önce Trump'ın özel temsilcisi Richard Grenell'i ağırladı. Bu ülkede bulunan 6 ABD'li rehinenin serbest bırakıldığı açıklandı. Daha sonra Trump, Maduro yönetiminin Venezuelalı göçmenleri geri almayı ve yol masraflarını ödemeyi kabul ettiğini söyledi. Latin milliyetçisi Maduro yönetimi böylelikle Trump rejimi tarafından tanınmış oldu. Muhtemelen başka şeyler de almıştır ancak bize bir kere daha kof anti-emperyalizmin sefaletini sergiledi, neo-faşist zihniyete boyun eğdi.
Milliyetçilik ve etkilerini tekrar tekrar tartışmakta yarar var, zira günümüzde yükselen neo-faşizmin payandası haline geldi. Neo-faşist zihniyetin aklanmasına, güçlenmesine yardımcı oluyor. Örneğin bu kesimler tarafından göçmenlik bir olgu ve hepimizin ortak bir meselesi olarak ele alınmıyor, bir siyasal akımmış gibi değerlendirilerek geniş kitleler manipüle ediliyor. Dolayısıyla soruna herhangi bir çare önermeden göçmen karşıtlığının zehirli ırkçı mantığı dahilinde (Örneğin Almanya'da kolay entegre olanlar /kalifiye elemanlar gelsin gibi sermayenin diline kendini hapsedip rahatlıkla AfD fikirlerini savunanlar haline gelinebiliyor.) totoloji yapılabiliyor. Bu elit-bencil akla bir soru: Halihazırda Latin Amerika'da 41 milyon kişi açlık çekiyor, ne yapmalılar? Raporlara göre, küresel ısınma böyle devam ederse önümüzdeki 25 yılda 17 milyon kişinin de göç etmek zorunda kalacağını söylüyor. Bir de yaşadıkları yerleri terk etmeleri için kafalarına silah dayananlar var. Ne yapmalılar ?
İşgalci "soluk benizli" adamın yukarıdaki sorulara verdiği yanıt "aman bize dokunmasınlar da isterlerse birbirlerini yesinler"den ibaret. Yanki zihniyetindekiler için bu normal. Çünkü yüzyıllardır şiddet yüklü fetihçilerin zihniyetini taşıyorlar. Yaptıklarının her halükarda bir "suç" olduğunun bilincindeler. Biraz da bu gözle ikide bir Malazgirt'e gönderme yapan TC'nin egemenlerinin psiko-politik aklı değerlendirilmeli. Paralel olarak milliyetçiliğin körleştiren-köleleştiren etkisini anlamak için ise İttihat Terakki - Taşnaksutyun ilişkisi göz önünde bulundurulabilir.
Dünyadaki egemen kapitalist zihniyet bize çürüme ve kölelik dahilinde bile soluk alıp vermeyi garantileyebilecek durumda değilken; bütün arsızlıklarıyla kendi dilimizde düşünmeyi ve konuşmayı da yasaklıyor. Bunun için zihnimize prangalar takmaya çalışıyorlar. Kendi geleceğimize sahip çıkmak için her şekilde ve dilde direneceğiz, çünkü var olmamızın ve bunu sürdürmemizin ön koşulu bu!