Afrika’dan çıkış çok daha eski olabilir

Doğan Barış ABBASOĞLU Haberleri —

  • Bugüne kadar insanların Afrika’dan çıkışı konusundaki genel görüş, bu göçün değişen iklim koşullarının zorlaması sonucu olduğunu savunuyordu. Bilim insanlarının Arap Yarımadasının iklim ve faunası konusunda yaptığı son araştırmalar çıkışın çok daha eski olabileceğini gösteriyor. 

 

Arabistan yarımadası günümüzde geniş çöl alanlarıyla biliniyor. Ama bu topraklar geçmişte bambaşka bir görünüme sahipti. Almanya’daki Max Planck Enstitüsü öncülüğünde yürütülen ve Nature dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, Arabistan yarımadasında 8 milyon yıl öncesine kadar uzanan dönemlerde yeşil, nemli ve yaşanabilir koşullar hakimdi. Ve bu bölgede insansıların varlığı, Afrika’dan 2 milyon yıl kadar önce olduğu tahmin edilen göçten çok daha eskiye dayandığına dair bazı veriler bulunuyor. Yapılan araştırmada bir grup bilim insanı Suudi Arabistan’daki mağaralardan toplanan yani sarkıt ve dikit oluşumları incelendi. Bu oluşumlar, tıpkı ağaç halkaları gibi iklim geçmişine dair veriler sunuyor. Mağaraların tavanlarından sarkan sarkıtlar ve yerden yükselen dikitler, üzerlerine damlayan mineralce zengin su sayesinde zamanla büyürken, iklimin nemli olduğu dönemlerde bu büyüme hızlanıyor. 

Arabistan Yarımadası eskiden yeşildi

Araştırmacılar, bu doğal oluşumların içindeki izotopik katmanları analiz ederek, bölgenin milyonlarca yıl öncesine dayanan iklim döngülerini belirledi. Elde edilen veriler, 8 milyon yıl öncesine kadar uzanan, dönemsel olarak nemli ve yeşil geçen aralıkların varlığını kanıtladı.

Bu yeni bulgular, Arabistan’ın geçmişte sadece bir çöl değil, aynı zamanda Afrika ile Asya arasında doğrudan bir geçiş yolu olduğunu gösteriyor. Araştırmanın başyazarı Prof. Michael D. Petraglia, bu bulguların kendileri için de büyük bir sürpriz olduğunu belirtiyor. Uzun yıllardır Arabistan’daki eski göl yatakları üzerine çalışan Petraglia, daha önce yalnızca 500 bin yıl öncesine kadar uzanan kanıtlara ulaştıklarını, ancak mağaralardaki bu yeni kayıtların bu boşluğu dramatik biçimde doldurduğunu söylüyor.

Bu durum, insanlık tarihine dair genel kabul görmüş bazı kabullerin yeniden değerlendirilmesini gerektiriyor. Şu ana kadar, insan türünün ataları olan homininlerin Afrika’dan ilk kez yaklaşık 2 milyon yıl önce çıktığı düşünülüyordu. Bu görüş, Gürcistan’ın Dmanisi bölgesinde ve Çin’de bulunan erken dönem taş aletleri ve fosillerle destekleniyordu. Homo erectus’un da bu ilk dalgada Afrika’dan çıkarak Asya’ya yayıldığı tahmin ediliyordu. 

Ancak Arabistan’da bulunan bu jeolojik veriler, çok daha önceki dönemlerde de bu göçlerin mümkün olduğunu ortaya koyuyor.

İnsansı türler de bölgede yaşamış olabilir

Aslında bu iddialar, tek başına bu araştırmadaki verilerle desteklenmiyor. Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki Baynuna Formasyonu’nda 8 ila 6 milyon yıl öncesine tarihlenen zürafa, fil, su aygırı ve diğer büyük memeli türlerine ait fosiller de bu bölgenin geçmişte canlılar açısından zengin bir yaşam alanı olduğunu gösteriyor. Hem Afrika’dan hem de Asya’dan gelen hayvan türlerinin burada buluşmuş olması, Arabistan’ın bir tür ekolojik kavşak noktası olduğunu destekliyor. Hal böyleyken, aynı dönemde yaşamış insansı türlerin de bu coğrafyayı kullanmış olma ihtimali kuvvetleniyor.

Peki bu yeni bulgular, insan göçüyle ilgili geleneksel bilgilerimizle nasıl çelişiyor? 

Geleneksel görüş, insanın atalarının Afrika’dan sadece kuraklık, yiyecek kıtlığı ya da çevresel baskılar gibi zorlayıcı nedenlerle çıktığını savunuyor. Tel Aviv Üniversitesi’nden Prof. Israel Hershkovitz’e göre, topluluklar genel olarak kendilerini rahat hissettikleri yerde kalma eğilimindedir. Ancak yaşamsal kaynakların azalması, iklim değişiklikleri ya da doğal felaketler gibi unsurlar onları harekete geçmeye zorlar. Bu görüşe göre, göç bir mecburiyetin sonucudur; rastlantısal ya da merak kaynaklı değildir.

Mecburiyet fikri temelsiz olabilir

Yeni araştırma, bu mecburiyet fikrini sorgulamamıza neden oluyor. Eğer Arabistan 8 milyon yıl önce nemli, göllü, ormanlık bir alan idiyse ve büyük memelilere ev sahipliği yapıyorsa, bu durum insansı türler için de cazip bir yaşam alanı anlamına gelebilir. Ayrıca, bugüne kadar Arabistan’da bulunmuş olan 85 bin yıllık Homo sapiens parmak kemiği de, bu rotanın modern insanlar tarafından da kullanıldığını gösteriyor. Belki de daha eski göçler vardı ama fosil kayıtları henüz ortaya çıkarılamadı. Petraglia da bu görüşü destekliyor: “Bu sadece Afrika’dan çıkış meselesi değil, aynı zamanda kimsenin hayal bile etmediği kadar erken bir çıkış olasılığı.”

Bilim insanlarının bir sonraki adımı, Suudi Arabistan’ın farklı bölgelerinde daha derin kazılar yaparak 5 ila 7 milyon yıl öncesine tarihlenebilecek insansı fosilleri ortaya çıkarmak. Eğer böyle bir keşif yapılırsa, bu sadece Afrika’dan çıkış zamanlamasını değil, aynı zamanda insanın evrimsel tarihini kökten değiştirecek bir gelişme olabilir.

Tüm bunların yanında, Kızıldeniz gibi doğal engellerin de bu dönemde geçilmez olduğunu unutmamak gerekir. Bu nedenle, araştırmacılar göç güzergâhının Nil Vadisi üzerinden Sina Yarımadası’na, oradan da Arabistan’a uzandığını düşünüyor. Bu rota, hem coğrafi hem de iklimsel olarak mantıklı görünüyor. Arabistan’dan sonra Asya içlerine doğru yayılan bu göç dalgaları, zamanla hem Homo erectus’u hem de onun soyundan gelen diğer türleri oluşturmuş olabilir.

İnsanlık tarihi çok daha geriye gidebilir

Bugün elimizdeki fosil kayıtları hala yetersiz. 1 ila 7 milyon yıl arasındaki döneme dair insansı izleri neredeyse hiç bilmiyoruz. Ancak mağara içindeki sarkıtlar üzerinde yapılan analizleri gibi yeni yöntemlerle yapılan bu tür araştırmalar, geçmişe dair perdeyi aralıyor. Belki de gelecekte bir gün, Arabistan kumlarının altında çok daha eski bir insan atası türünün kalıntıları bulunacak. Bu gerçekleştiğinde, insanlığın Afrika’dan çıkış tarihi 2 milyon yıl değil, belki 8 milyon yıl öncesine kadar uzanacak.

Bu yeni bulgular ışığında, insanın evrimsel tarihini ve dünya üzerindeki yayılımını anlamamız için bildiklerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Afrika, insanlığın beşiği olmaya devam etse de, bu beşiğin çevresindeki coğrafyaların da bu büyük hikayeye katkısı sanılandan çok daha fazla olabilir. Ancak bu düşünce halen sadece mantıksal bir çıkarımdan öteye gitmiş değil. 

 

* * *

1.5 Milyon yıllık “Kemik Alet Fabrikası” 

Tanzanya’daki ünlü Olduvai Vadisi’nde gün yüzüne çıkarılan 1.5 milyon yıllık kemik aletler, insanlığın erken evrelerindeki teknolojik yeteneklerine yeni veriler ortaya koydu. 

Bölgede araştırma yapan bilim insanları aralarında fil ve su aygırı gibi büyük hayvanlara ait uzun kemiklerden yontulmuş 27 alet keşfetti. Bulgular, kemikten sistematik alet üretiminin bilinen en erken örneği olarak kayda geçti.

Araştırma ekibinde yer alan İngiltere’den University College London’dan arkeolog Renata Peters, “Bu aletler sadece dikkatle şekillendirilmemiş, aynı zamanda taş yontma tekniğinin kemiğe başarıyla uygulandığını gösteriyor” dedi. Keşfin, taş alet yapımından kemik alet üretimine geçişteki bilinci gözler önüne serdiği belirtiliyor.

Araştırma, kemik aletlerin yalnızca Homo sapiens’e özgü olmadığını, Homo erectus gibi erken hominin türlerinin de bu beceriye sahip olduğunu gösteriyor. Dahası, bu üretim merkezi, bilinen diğer kemik alet üretim alanlarından en az bir milyon yıl daha eski.

İspanya Ulusal Araştırma Konseyi’nden Ignacio de la Torre liderliğindeki ekip, bu aletlerin o dönemin “sanayi bölgesi” sayılabilecek bir alanda seri şekilde üretildiğini ileri sürüyor. Taştan kemiğe bilgi aktarımı, o dönem homininlerinin gelişmiş zihinsel kapasitesine işaret ediyor.

Bu bulgu, yalnızca insan soyunun değil, bazı primatların da karmaşık taş işleme davranışları sergileyebildiğini gösteren son araştırmalarla da paralellik gösteriyor. Ancak Olduvai’deki bu “kemik alet fabrikası”, insan evriminde teknolojik yaratıcılığın tahmin edilenden çok daha erken başladığını ortaya koyuyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.