AKP kadınlara savaş açtı

Dosya Haberleri —

U'sandık kadın cinayetleri haritası

U'sandık kadın cinayetleri haritası

Kadın cinayetlerini takip eden feminist kadınlar AKP döneminde işlenen cinayetler hakkında ne düşünüyor? Bu sorunun yanıtını U’sandık ekibinden Aylin, Emel ve Melek’e sorduk.

  • Raporlara göre son 20 yılda en az 7 bin 317 kadın öldürüldü. Ancak bu rakamların eksik olduğunu biliyoruz. Zaten kadın cinayetlerine dair raporlama hiçbir zaman tam anlamıyla gerçekleşemiyor. Kadınların özgürlüğüne karşı, cinsiyet eşitsizliğinden ve erkek egemenliğinden, iktidarından beslenen bir savaş var.
ÖLÜM İKTİDARI -3-

MİHEME PORGEBOL

“Ölüm İktidarı” başlıklı dosyamızda şu ana kadar İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) karşılaştırmalı verilerinden yola çıkarak Türkiye Cumhuriyeti devleti resmi ideolojisinin körüklediği inkar ve savaş politikalarından kaynaklı ölümleri inceledik. AKP, bayrak taşıyıcılığını yaptığı bu ideoloji çerçevesinde 20 yıllık iktidarı boyunca en az 19 bin 210 can aldı. Fakat bu iktidar ölümcül karakterini yalnızca bu ideolojiden almıyor. Kökleri neredeyse insan uygarlığıyla yaşıt kadın nefretine de yaslanan iktidarın, ölüm kustuğu en büyük düşmanlarından biri olarak kadınları görüyor. Gerek Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun katledilen kadınları rapor eden Anıt Sayaç’ında gerekse de dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından 2009 yılında Fatma Kurtulan’ın soru önergesine verdiği yanıtta yer alan verilere göre AKP döneminde en az 7 bin 317 kadın cinayeti işlendi. Bu cinayetler verilere şöyle işlendi: 2002 yılı 66, 2003 yılı 83, 2004 yılı 164, 2005 yılı 317, 2006 yılı 663, 2007 yılı 1011, 2008 yılı 806, 2009 yılı 125, 2010 yılı 203, 2011 yılı 130, 2012 yılı 147, 2013 yılı 232, 2014 yılı 291, 2015 yılı 294, 2016 yılı 292, 2017 yılı 351, 2018 yılı 407, 2019 yılı 424, 2020 yılı 417, 2021 yılı 427, 2022 yılı 397, 2023 yılı 70.

Kadın cinayetleri

Bu ölümlerin iktidarla ilişkisini ortaya koymak için elbette senelere yayılan, kitaplar dolusu çalışma yapmak gerek ancak AKP iktidarıyla ilişkisini ortaya koyabilmek hiç de zor değil. Özellikle 14 Mayıs’ta yapılacak seçimler öncesinde AKP-MHP iktidarının merkezinde olduğu ittifak bloğuna baktığımızda bu ilişki açıkça kendini gösteriyor. Üstelik AKP-MHP iktidarının İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi ve kadın cinayeti davalarındaki cezasızlık politikaları bu anlamdaki bütün soru işaretlerini giderebilecek nitelikte. Peki bu cinayetleri takip eden feminist kadınlar AKP dönemindeki cinayetler hakkında ne düşünüyor? Bu sorunun yanıtını U’sandık ekibinden Aylin, Emel ve Melek’e sordum. Filmmor bünyesinde kadın cinayetlerini takip eden U’Sandık ekibi Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiği 1 Temmuz 2021’den itibaren, cinayetlerde kaybettiğimiz kadınları unutmamak ve unutturmamak için portrelerini, yaşam hikayelerini U’Sandık’ta (Unutmamak İçin Dijital Sandık [www.usandik.org <http://www.usandik.org/>]) biriktiriyor.

Raporlara göre AKP iktidarının son 20 yılında en az 7 bin 317 kadın öldürüldü. Ancak bu rakamların eksik olduğunu biliyoruz. Kadın cinayetlerine dair raporlama neden hiçbir zaman tam anlamıyla gerçekleşemiyor?

Kadın cinayetleri derken kadınların özgürlüğüne karşı, cinsiyet eşitsizliğinden ve erkek egemenliğinden, iktidarından beslenen bir savaştan söz ediyoruz. Kadınların bu eşitsiz ve güvencesiz koşullarda, sırf kadın oldukları için erkekler tarafından, kontrol etmek, özgürlüklerinden yoksun bırakmak, korkuyu körüklemek-itaati beslemek, aşağılayarak özgüvenini yok etmek yoluyla istediklerini yaptırmak, fiziksel, ekonomik, cinsel, psikolojik şiddet uygulama gibi eylemlerinin bir sonucu olarak, hatta diğer kadınlara ibret olsun diye öldürülmelerinden söz ediyoruz. Politik ve sistematik cinayetler ki dünyada femicide deniyor fakat Latin Amerika’da feminicide diyor artık feministler. Çünkü sadece erkek failler değil, kadın düşmanlığını normalleştiren devlet ve yargı yapılarını da sorumlu. Bu cinayetler faillerin şiddet eylemlerine müsamaha gösterildiği veya devlet kadınları koruma sorumluluğunu ihmal ettiği, kadın haklarını garanti altında almadığı için işlenebilen cinayetler. Bu uzun girişin vardığı yer sorunun cevabı aslında. Neden raporlansın? Latin Amerika’da feminicide olarak kayda geçmesi için de uzun zamandır mücadele ediyor feministler, devlet binaları yakılıyor filan.

Kaybettiğimiz kadınların hikayeleri

Biz de ise femicide ya da feminicide’ın Türkçe karşılıkları bile olamadı hala maalesef, kadın kırımı ya da cinskırım gibi öneriler var ama kapsayıcı değil vb. woke eleştiriler nedeni ile yaygın kullanılmıyor. Biz de kadın cinayeti diyoruz. Çünkü kavram-pozisyon çatışmalarıyla iştigal etme lüksümüz ve takatimiz de yok fakat kadın cinayeti demekte de bir sorun var aslında. Erk-ek cinayeti demeyi düşündük bir ara biz hatta ama yine esastan uzaklaştıracaktı. Ne dediğimiz önemli aslında çünkü “kadın cinayetleri politiktir” derken ne kast ettiğimizi anlatabilmiş olurduk fakat Türkiye’de devletin kadın cinayeti diye bir meselesi de yok. Değil mücadele etmek, politika geliştirmek kaydı tutulmuyor ki bu yok saymak, üstünü örtmek demek. Feminist örgütler olarak elimizden geldiğince raporlamaya, izlemeye çalışıyoruz ama bu koşullarda mümkün değil. Çünkü kolluğa, mahkemelere yansımayan cinayetler, “intihar süsü verilen” ya da kadın cinayeti olarak adlandırılmayan cinayetler var. Son yıllarda “balkon cinayetleri” denen kadınların düşmüş gibi gösterildiği cinayetler var. Devletin kurumlarının cinsiyet eşitliği açısından bir veri toplama, raporlama yaklaşımı yok, hatta olanı da düşük gösterme refleksi gösterdiği bu koşullarda biz henüz bu yok sayma, üstünü örtme ile mücadele ediyoruz. Ki 2010’da başladık, kadın cinayeti demeye, ilk kampanyamız Kadın Cinayetlerine İsyandayız: “erkeklerin sevgisi her gün 3 kadını öldürüyor” diye başladı. İstanbul Feminist Kolektif dağılana kadar sürdü ki kolektifteki örgütler izleme de yapmıyorduk o zamanlar, görünür kılmaya çalışıyorduk. Maalesef hala aynı noktadayız, görünür kılmaktan önlemek için mücadeleye geçemedik, hatta daha gerideyiz maalesef. Sayıların çok da önemi yok aslında, öldürülen kadınları rakam olmaktan öte şiddetsiz, özgür bir hayat için çoğunlukla tek başına mücadele eden, hatta ölümü göze alan kadınlardan söz ediyoruz. O yüzden Filmmor’da sonrasında da rakamlara değil kadın cinayetlerini, kaybettiğimiz kadınların hikayeleri, mücadelelerini görünür kılmaya çalışan çalışmalar yaptık.

Raporlara yansıdığı kadarıyla neredeyse her gün 1 kadın öldürüldü. Üstelik çoğu ya sudan gerekçelerle ya da gerekçesiz cinayetler. Kadın öldürmek neden bu kadar kolay?

Kadın cinayetlerinin “gerekçesi” olamaz. Saikleri ve faili ve teşvik edeni olur, var. Fakat kadınları öldürmek, sizin deyiminizle ‘kolay’, çünkü son yıllarda devletin gayreti kadınları aile - ev içinde tutmak iken ve tam da bu yüzden kadınların en güvende olmadıkları yer aile-ev içi. Kadın Cinayetleri Eylem Araştırmamıza göre cinayetlerin çoğunluğu ev-aile içinde. Tamamı kadınları aile içinde, anne, eş, kız çocuğu gibi konumlayan, onları eşit görmeyen zihniyetin yansıması. Bu zihniyetin egemen, iktidar olması maalesef kadınları öldürmeyi “kolay” kılıyor. Yine araştırmamızda gördük ki kadınlar tek başlarına hayatta kalmak için ölüm tehditi altında mücadele ediyor, başvurabileceği her yere başvuruyor, devlet gözetiminde ve göz göre göre kadınlar öldürülüyor. O araştırma bize “kadın cinayetleri önlenebilir” ve “kadın dayanışması yaşatır” dedirtti. Öyle üzerine düşündüğümüz sloganlar değildi, araştırmadan gün gibi çıktı, biz afişlere yazdık sadece. Kurumlar önlemek için üstüne düşeni yaparsa, önlemek istenirse gerçekten önlenebilir. Kadın dayanışmasının yaşattığı örnekler çok fazla, bazen çevresinde dayanışma gösteren bir kadın, bazen bir kadın örgütü, bazen bir kadın muhtar cinayeti önleyebilmiş. Neden kolay olduğunu değil, kadınları öldürmenin zor olacağı koşullar için nasıl mücadele edebileceğimizi belki daha çok konuşmamız lazım. 

Bütün devlet sistemleri ve iktidarların erkek egemenliğine dayalı siyasetler geliştirdiğini biliyoruz ve bu yıllardır her yerde söyleniyor. Artık herkes de kabul ediyor bunu fakat değişen bir şey yok…

Her şey değişti ya da değişen bir şey yok ya da ikisi bir arada. İkili bir yanı ve cevabı var. Bir yanına kadınlar bir yanına erk-ekler dersek, kadınlar çok değişti ve değiştirdi. Erkekler ise denklemin ayrıcalıklarını şiddetle korumaya çalışan muhafazakar yanı. Şimdi bunları tartışmamıza, bu röportajı yapmamıza vesile olan, en temel haklarımızı bile kazanmak için verdiğimiz örgütlü mücadeleden söz etmeye bile hacet yok. Kadınlar dizini kırıp evde oturmuyor, şiddetsiz, eşit, özgür bir hayat için ölümüne mücadele ediyor. Fakat iktidarın bütün silahlarına sahip, örgütlü bir erkek dayanışması ile karşı karşıyayız. Kadınların örgütlü mücadele ve kazanımlarından sonra tekrarlanagelen bir geri püskürtülme, karşı saldırı dönemindeyiz. Bu dönemde nasıl toparlanıp mücadele edeceğimizi bu görüşmeye sığdırmak zor ama her seferinde toparlanıp mücadele edebilmişiz, çünkü başka çaremiz yok.

AKP dönemindeki cezasızlık ve kadın düşmanı politikaların siyasal İslam geleneğiyle ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz?

Erkek egemen bir dünya ve tarih diliminde yaşıyoruz. Erk-eklerin tarih boyunca “olağan ve doğuştan” saydıkları ayrıcalıklardan vazgeçmemek için verdikleri savaşlar, sadece siyasal İslam değil, erkek egemen her siyaset ve inancın kadın düşmanlığında nasıl buluştuğu da malum. Ki hepsinin kadın düşmanlığını kıyasa gerek yok, bizim yaşadığımız topraklarda, inansak da inanmasak da siyasal İslam’ın hayatlarımız üzerinde kaskatı bir belirleyiciliği var. Afganistan’dan İran’a, Mısır’dan Türkiye’ye siyasal İslamı arkasına alan bir erkek egemenliği hayatımıza kastediyor. Kadınlar bununla tam anlamıyla “ölümüne” mücadele ediyor. İslam’ı Konca Kuriş gibi kendi içinden ama farklı yorumlayan kadınların hayatına kast edilen koşullarda dinin siyasal yorumları ile kadın düşmanlığı arasında neden-sonuç ilişkisi de çok net olmayabilir ama miras, giyim-kuşam, evlilik (evlilik yaşı ve boşanma) gibi dini referans alan şer-i politika ve uygulamalar kadın cinayetlerini teşvik ediyor, kadınlara hayatı dar ediyor.

Yaygın bir anti-propaganda söylemi olarak “İstanbul Sözleşmesiyle birlikte kadın cinayetleri arttı” deniyor. Halbuki raporlara baktığımızda bunun gerçek olmadığı anlaşılıyor fakat velev ki doğru olsun; İstanbul Sözleşmesinin kadın cinayetlerine dair farkındalığı arttırdığını düşünüyorum. Sizce İstanbul Sözleşmesine karşı iktidarın bu denli saldırıya geçmesinin nedeni nedir?

İstanbul Sözleşmesi kadınları şiddetten korumak, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak amacıyla ortaya konmuş en etkin hukuksal metin. Kağıt üzerindeki bir metnin kadın cinayetlerini artırdığını söylemek, eşyanın tabiatına aykırı. Kaldı ki yürürlüğe girdiği 2014 yılından bu yana doğru dürüst uygulanmadı bile. Ama yarattığı farkındalık, giderek daha çok kadının haklarının farkına varması, şiddetine maruz kaldıkları erkeğe ‘hayır’ demeye başlaması kadın cinayetlerini görünürlüğünü ve bilinirliğini artıran etkenler arasında sayılabilir. Çünkü kadınlar en temel haklarını kullandığı, şiddete hayır dediği, ayrılmak istediği için en yakını erkekler tarafından öldürülüyor. Ki kabaca her beş kadından biri yasal haklarını kullanmaya çalışıyor, şikayetçi oluyor, uzaklaştırma kararı aldırıyor. Kadınlar değişti; şiddete, egemenliğe biat etmiyor. Erk-ekler yani muhafazakârlar ise İstanbul Sözleşmesi’ne, şimdilerde 6284’e karşı çıkarak kadınların şiddet görseler de seslerini çıkarmamalarını, “kan kustum kızılcık şerbeti içtim” demelerini istiyor. İstemekle de kalmıyor tabi bütün kurumları ve silahlarıyla kadınlara karşı savaş açmış durumdalar. Erk-ekler derken bu ifadenin içinde devleti de barındırdığını eklemeye gerek yok zaten.

* <https://drive.google.com/file/d/1frvLFZCBxr_acH93E5O7tFy2htZgbYfj/view>

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.