Bakırhan’ı dinlerken

Selim FERAT yazdı —

  • Dinozorların sahada olduğu bir evrede, Kürdistan’da iç bir iletişimin ve halka dayalı bir örgütlülüğün olması, emsali az gelişmelerden biri olarak görülmelidir.

Ben de cevap arıyor(d)um.

Pervin Buldan’la birlikte manşetten düşmeyen Tuncer Bakırhan’ı dinlemeye koyuldum.

Kendinden emin ve rahat konuşuyor.

Şifresi çözülmeyecek şeyler söylemiyor.

Siyasetin tuşlarına temkinli basıyor.

Berlin’de kendisini dinleyen yüzlerce kişiye hitap ederken, canlı olarak izlenen konuşmasının etkisinin bu Batı Avrupa başkentinden Avrupa’daki sürgün Kürdistanlılara yansıyacağının bilincinde.

Başladıktan hemen sonra, "Diaspora’daki Kürtler“ derken, bir bilinç karmaşasıyla karşı karşıya kaldım.

Çünkü, Kürtler’in tahminen yüzde 70’inden fazlası Kürdistan’da yaşıyor.

Ve bundandır ki, Kürdistan’dan gelen sesi dinlemek için, Bakırhan’ı can kulağıyla dinliyorlar.

Diaspora, Ermeni ve Yahudi halkı için geçerliydi.

Şimdi artık bir Yahudi diasporası yok. Yahudilerin çoğu aynı zamanda kendilerine ait topraklarda yaşıyorlar. Bu Ermeniler için de geçerli.

Şimdilerde bir Filistin diasporası var. Ama bir Kürt diasporası yok. Sürgün ve göçmen Kürtler var…

Salona dönüyorum.

Beklenen sorulara verilen cevapları dinliyorum.

İçeriğine sadık kalarak, kendi bilincime dayalı hayal dünyama tercüme ediyorum:

Bu süreç iktidar sorumlularının adım atmasıyla başladı.

Kürtler kırk yıl savaştı ve bedel ödedi;

Türkiye bir çıkmazın eşiğine geldi.

Türkiye de sıkıştı ve bu süreç kaçınılmazdı.

Dünyada vekalet savaşlarının sona erdiği, asıl aktörlerin bizzat sahaya indikleri bir süreçten geçiyoruz.

Devlet samimi mi?

Kürtler karşıtlarıyla ilk kez masaya oturanlar değiller.

Gücünüz varsa, eğer halka dayalı bir güçseniz, o gerçeklik kadar etki sahibisiniz.

Kan dökülmesine karşıyız. Barışı bölgedeki tüm halklar hak ediyor.

"Biz bu inkarcı devleti tanıyoruz, tekçi, ırkçı, yüz yıldır Kürtler’i inkar eden iktidarı tanıyoruz“ demek ve bundan dolayı dönüşüme, değişime inanmamak, ufku kapatır.

Halk destek verirse, kaderini belirlemek için, değişime yol açarsa, kazanırız.

Örgüt değişti, dönüştü.

Yüz yıldır "Kürt yok“ diyen devlet, "Kürt var“ diyecek mi?

Bu bizim de elimizde.

Değişim sürecine katılmayan herkes kaybedecek.

Bu devlet de olsa, kaybeder.

Bir dönem kapanır, bir yenisi açılır.

Tarihte sorunları çözmeyen, başbakan, cumhurbaşkanları çözüldü kaybettiler.

Kararlıysak, kazanacağız; umutluyuz, güçlüyüz…

Ekliyorum:

Öcalan’ın 27 Şubat ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın, Rusya’da İmparatorluk Hanedanı’nın sonunu getiren 27 Şubat 1917 devriminin 108. yıldönümüne denk gelmesini tesadüf görmüyorum.

Bu çağrı sonrası, Rojava’da giderek çatışmaların son bulduğu bir süreç başladı.

Ve sonrasında ortaya çıkan tabloda; Kürdistan’da olacaksa çözüm, tüm parçalara yansıyacak bir çözüm olacaktır.

Sömürgeci devletlerin etkisiyle, birbirinden uzaklaşan ve birbirine yabancılaşan Kürdistan parçaları, bu süreçte yeniden kader birliğine sahip olacak kadar, birbirlerine yakınlaştılar.

Aktüel durumda, dinozorların sahada olduğu bir evrede, Kürdistan’da iç bir iletişimin ve halka dayalı bir örgütlülüğün olması, emsali az gelişmelerden biri olarak görülmelidir.

Ayrışmaların üst gündemde olduğu bir dönemde, kader ve eylem birliği için yola koyulacak Kürdistan kazanacak!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.