Belfast'ta bir Apocu

Dosya Haberleri —

Mo Mc Ghuil

Mo Mc Ghuil

  • "Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın paradigmasıyla İrlanda’da yaşadıkları eksiklikleri net bir şekilde gördüklerini ifade eden Mo Mc Ghuli: "Kürt Özgürlük Mücadelesi ve Sayın Öcalan’ın paradigmasının bize ciddi bir katkı sunacağına inanıyorum."
  • "İrlanda mücadelesi, Öcalan ve Kürt hareketinden çok şey öğreneceği gibi, Kürt hareketi de İrlanda’da verilen mücadeleden çok şey öğrenebiliyor. Bundan dolayı iki mücadeleye gönül verenler yan yana gelerek deneyimlerini ortaklaştırmalılar."

ERKAN GÜLBAHÇE/ SAARBRÜCKEN

İmralı Adası'nda ağırlaştırılmış tecritte tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın paradigması birçok halka umut olurken, Rojava'da inşa edilen Özerk Yönetim sistemi İrlandalıların da dikkatini çekiyor. Uzun yıllar özgürlük mücadelesi yürüten İrlanda Kurtuluş Örgütü (İRA), 2005 yılında silah bıraktı ancak yaklaşık 3 bin 600 kişinin yaşamını yitirdiği çatışma sürecinin ardından savaş sona erse de yaşananlar hafızalardaki tazeliğini koruyor. 

Frankfurt’tan Saarbrücken’e altıncısı düzenlenen ve 150’yi aşkın enternasyonalistin katıldığı yürüyüşte yer alan Belfastlı Mo Mc Ghuil (36) ile hayatını, İrlanda’nın bağımsızlığı için verilen mücadeleyi ve Kürt özgürlük mücadelesi ile tanışma sürecini konuştuk.

Sizi tanıyabilir miyiz?

Katolik bir anne babadan İrlanda’nın Belfast’ta şehrinde doğdum. Çocukluğum Belfast’ta geçti. Geçmişten beri İrlanda’nın bağımsızlığını savunan bir ailede büyüdüm. Doğup büyüdüğüm çevre Britanya’nın sömürgeciliğine karşı sürekli mücadele içerisinde yer alan bir bölgeydi. Ben de kendimi hatırladığım günden beri sürekli politika ile ilgilendim. Coğrafyamızda doğan her çocuk bir şekilde politika ile iç içe bir hayat sürdürüyor. Ailem Britanya sömürgeciliğine karşı gerek politik kimliğini ve gerekse kültürünü, dilini korumak ve yaşatmak için sürekli bir çaba içerisinde yer aldığı için bir İrlandalı direnişçi olarak büyüdüm.

İrlanda’nın özgürlük mücadelesine ailemden birçok kişi aktif katıldı. Bunların bir bölümü de uzun süre cezaevinde kaldı. Benim çocukluğumda ailemde sürekli sömürgecilik, kapitalizm, emperyalizm üzerine tartışmalar yürütülürdü. Çocukluğumda Britanya askerleri Kuzey İrlanda’da kalıyorlardı. Biz çocuklar Britanya askerleriyle yaşamak zorunda kaldığımız için kendimizi şanssız hissediyorduk. Britanyalı askerler, her çocuk gibi benim de hoşuma gitmiyordu. Bu süreç, gençliğime kadar devam etti. Gençlik yıllarıma ayak bastığım dönemde barış görüşmeleri başlamıştı. Durum biraz daha sakinleşmiş ve yaşam normale dönüş yoluna girmişti.

Belfast’ta çok ciddi bir direniş vardı. O dönemden bahseder misiniz?

Kendimi tanıdığım süreçte artık savaş sona doğru yaklaşmış ve barış görüşmeleri için zemin yoklanıyordu. Bundan dolayı ben çok fazla bir şey yaşamadım. Ancak ailem ve çevrem direnişin içinde yer aldığı için sürekli yaşadıklarını anlatırlardı. Yapılan baskıları, gerçekleştirilen eylemleri ve bu eylemlerde Britanya askerlerinin ve güvenlik görevlilerinin yaptıkları vahşeti sürekli anlatırlardı. Gençlik yıllarımda Belfast sokakları, mücadelede hayatını kaybeden insanların resimleriyle donatılmıştı. Ben sürekli o portrelere bakıp hayat hikayelerini merak ederdim. Hayat hikayelerini öğrendikçe mücadeleye daha da bağlanıyordum. Yaşanan trajedileri öğrendikçe, öfkeleniyor ve daha da güçleniyordum.

O dönemde size anlatacağım en önemli şey, yaşadığım bölgede insanların birbirlerine kenetlenmeleriydi. Savaş insanları ciddi anlamda fakirleştirmişti. Belki de sömürgeciliğe karşı verdikleri mücadele sonucunda birbirlerine samimi bir şekilde kenetlenmişlerdi, ciddi bir yardımlaşma yaşanıyordu. Evlerini kaybetmiş insanların yeni evler inşa etmek için muazzam bir dayanışması vardı. Birçok insan evleri olmadığı için başka ailelerin yanında kalıyordu. Başkasının evinde kalan insanlara komşuları tarafından her türlü yardım yapılıyordu. Yaşadığım bölgede insanlar fakirdi ancak hiç kimse bu fakirliği hissetmiyordu. Çünkü bir ortaklaşma yaşanıyor ve ihtiyaç duyan herkese yardım eli uzatılıyordu. 

Bu süreçte halk arasında barış süreci üzerine tartışmalar yaşanıyordu. Barışın olmaması durumunda nelerin yapılabileceği üzerine planlar yapılıyordu. 

10 Nisan 1998 tarihinde Belfast’ta İngiltere ve İRA arasında bir barış anlaşması imzalandı. Barış anlaşması ne durumda ve bölge nasıl bir katkı sağladı?

Barış anlaşmasının birçok yönü muğlak. Varılan anlaşma kamuoyuyla paylaşılmadı. Paylaşılan en önemli madde politik tutsakların serbest bırakılması idi. Aslında barış anlaşmasının en önemli yanı 20 yılı aşkındır akan kanın durması. Birçok soruna çözüm bulundu. Ancak bununla birlikte birçok sorun ise ortada duruyor. Her iki tarafta da bazı gruplar silahlarını bırakmış değil. Bu anlaşma çerçevesinde yerleşim yerlerinin demografisi değiştirildi. Fakirler daha fakirleşti, zenginler ise daha zenginleşti.

Yani barış anlaşması tüm sorunları çözemedi mi demek istiyorsunuz?

Anlaşma önemli ancak yeterli değil. Bu anlaşmayla birlikte bağımsızlık referandumunun önü açıldı. Yani bu şartlar altında Kuzey ve Güney İrlanda birleşse de, bağımsızlığını dahi elde etse de sorunların tamamı çözülmez. Kuzey İrlanda’da verilen mücadelenin kökeninde anti kapitalizm ve devrimci bir ruh yatıyordu. Bu ruh derinlemesine analiz edilerek barış anlaşmasına yansıtılmadı. Mevcut durumda sürdürülen kapitalist politikalar halkın sorunlarına çözüm üretmediği gibi bağımsızlık kazanıldığında da soruların birçoğunu çözemeyecektir. 

1981’de cezaevinde gerçekleştirilen ölüm oruçları İrlanda sorununu dünya gündemine oturdu. Sinn Féin’in önemli bir siyasi parti olmasında önemli rol oynadı. 1984 yılında Diyarbakır işkencehanesine karşı Kürt gençlerin başlattığı açlık grevi Kürdistan tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. İrlanda ve Kürt halkının tarihinde önemli yer tutan açlık görevleri hakkında neler söylemek istersiniz? 

Britanya sömürgeciliğine karşı İrlandalıların direniş tarihi, açlık grevinde ölen kahramanlarla doludur. Bobby Sands de dahil olmak üzere 10 kişinin yaşamını yitirdiği 1980/1981 açlık grevi bilinir. Ancak açlık grevlerinin İrlanda siyasi kültüründe çok eski bir tarihi vardır. Eski Keltlerde kişinin kendisine haksızlık yapan zenginin kapısının eşiğinde kendini aç bıraktığı söylenir. Bazı tarihçiler bunun bir ölüm orucu olduğunu; adaletin de kapı eşiğinde birinin ölmesine izin vermenin utancıyla gerçekleştirildiği söylenir. 

1916 açlık grevinde Dublin'deki Mountjoy Hapishanesi'nde Thomas Ashe,1920'de Cork belediye başkanı Terence Mac Swiney'in de aralarında bulunduğu üç ikişi İngiltere’nin Brixton Hapishanesi’nde ölürken, 1921'de İrlanda'nın parçalanmasının ardından kurulan yeni "Özgür İrlanda Devleti" tarafından hapse konulmalarını protesto etmek için yaklaşık 8 bin IRA tutsağının 1923'ün Ekim ayında girdiği açlık grevi sırasında iki kişi öldü. Hakeza 1940'larda gerçekleşen açlık grevinde üç insan yaşamını yitirdi.  

1970'lerde IRA'nın kurulması ardından açlık grevleri tekrar yaygınlaştı. IRA'lı Michael Gaughan 1974 yılında bir Britanya hapishanesinde, 1976'da Frank Stagg ise 62 günlük açlık grevinin ardından yaşamını yitirdi. 

Yani anlattıklarım çok acı, ancak ölüm oruçları İrlanda tarihi ile bütünleşmiş durumda. Bobby Sands’ın, “Bu demokrasi çağında, demokrasinin bu kadar gelişmiş olduğu bu çağlarda, herhangi bir çıkış yolu bulunamadığı için önemli bir soruna dikkat çekmek amacıyla insanın bedenini açlığa yatırması, en büyük acıyı yaşayarak açlık grevine girmesi elbette çok acı” demesinin üzerine açlık grevlerine ilişkin ne söyleyebilirim ki?

Kürt halkının mücadelesine olan ilginiz nereden geliyor?

Kürtlerin verdiği mücadeleyi uzun zamandan beri biliyordum. Siyasi nedenlerle Britanya’ya gelen mültecilerle yakından ilgileniyorum. Bu süreçte siyasi nedenlerle topraklarını bırakıp Britanya’ya gelen bazı Kürtlerle tanıştım. Bunlarla tanıştıktan sonra Kürt sorununu daha yakından takip etme ve derinlemesine araştırıp tanıma fırsatı buldum.

Öcalan’ın fikirleri hakkında neler söylemek istersiniz?

Rojava’da kalan birkaç arkadaşla Rojava üzerine tartışma şansı yakaladım. Rojava’nın mimarının Sayın Öcalan olduğunu söylediler. Gördükleri, etkilendikleri noktaları ve deneyimlerini bana aktardılar. Jineoloji çalışmalarında yer alan arkadaşlarla Jineoloji üzerine tartışmalarım oldu. Jineoloji’yi daha yakından tanıma ve derinleşme fırsatı buldum. Sayın Öcalan’ın paradigmasında beni en çok etkileyen doğaya yaklaşımı, demokrasiye vurguları, militarizme ve sömürgeciliğe karşı duruşu oldu. Yine Öcalan’ın silahlı mücadelenin yanında eğitime verdiği önemi vurgulamadan geçemeyeceğim. Özellikle İrlanda’da verilen mücadelede bunun eksikliği yaşandı. Yani silahlı mücadelenin yanında ideolojik eğitimler eksik kaldı.

Demokratik konfederalizm projesinde üstten değil alttan yukarı doğru; yani halkın en geniş katmanından yukarı doğru bir örgütlenme modeli uygulanıyor. Dönüp İrlanda’daki mücadeleye ve örgütlemeye baktığımızda ise ne yazık ki demokratik konfederalizm benzeri bir örgütlenme eksikliğinin var olduğunu rahatlıkla ifade edebilirim. Bundan dolayı Kürt özgürlük mücadelesi ve Öcalan’ın paradigmasının bize ciddi bir katkı sunacağına inanıyorum. Kürtlerin verdiği mücadele ile İrlanda’da verilen mücadeleyi karşılaştırsak, eksik yanlarımızı daha iyi görme şansına sahip olabiliriz.

İrlanda mücadelesi Sayın Öcalan ve Kürt hareketinden çok şey öğreneceği gibi, Kürt hareketi de İrlanda’da verilen mücadeleden çok şey öğrenebiliyor. Bundan dolayı iki mücadeleye gönül verenler yan yana gelerek deneyimlerini ortaklaştırmalılar.

Kürt kadın mücadelesi hakkında neler söylemek istersiniz. Kürt kadın mücadelesi ile özgürlük mücadelesi veren halkların kadın mücadeleleri nasıl ortaklaştırılabilir?

Jineolojiyi iyi analiz edip, pratiğe iyi uyguladığımız zaman başarı yolunda önemli bir adım atmış olacağız. Jineoloji, kadınlar arasındaki diyaloğu geliştirerek mücadelede önemli bir ivme rolü üstlenebilir. Kadınlar arası konfederalizm projesini geliştirmek gerekir. Bizim mücadele yollarımız ve mücadele argümanlarımız farklı olsa da aynı amaçlar uğruna mücadele veriyoruz. İrlanda, İskoçya, Katalonya ve Rojava otonom bölgelerinde yaşayan kadınlar mücadelelerini ortaklaştırarak sadece sömürgecilere karşı değil, kendilerini yok sayan tüm zihniyete karşı ortak bir mücadele ile başarı elde edeceklerdir.

****

İrlanda’nın kısa tarihi:

16. Yüzyıl başlarında adaya İngiliz ve İskoç yerleşimi başladı.

1916’da kurulan IRA, İrlanda’nın bağımsızlık mücadelesini başlattı.

1922’de adanın güneyinde İrlanda Cumhuriyeti kuruldu.

20. Yüzyılın ikinci yarısındaki IRA ise birleşik bir İrlanda’ya ulaşmak amacıyla 1969’da kuruldu.

1972’de Londonderry kentinde gösteri yapanlara ateş açılması sonucu 14 kişi öldü. Tarihe "Kanlı Pazar" olarak geçen bu olay çatışma sürecini şiddetlendirdi.

1981’de Kuzey İrlandalı milletvekili Bobby Sand açlık grevinde öldü, cenazesine on binlerce kişi katıldı.

1983’te IRA destekçilerinin yeni sloganı ise ‘Bir elimizde seçmen kartı, diğerinde silah’ diyerek Gerry Adams milletvekili seçti.

Dönemin Başbakanı John Major’un çatışan taraflarla görüşme çağrısı üzerine IRA 1994’te ateşkes ilan etti. 1994, bu yüzden barış sürecinin başlangıcı olarak kabul edildi.

1997’de Blair ve Adams Başbakanlık konutunda görüştü.

1998’de Mübarek Cuma Anlaşması imzalandı.

IRA 2005’te silah bıraktı ve yaklaşık 3 bin 600 kişinin canını yitirdiği çatışma süreci resmen sona ermiş oldu.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.