Biden “dış koşuldur”  Biz ise iç özneyiz!.. 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Üçüncü Dünya Savaşının merkezlendiği Ortadoğu’da Türk faşizmine yardım edenle yardım etmeyen arasındaki nüansları değerlendirmek ve “ne Rus-Çin emperyalizmi, ne ABD-Alman emperyalizmi, demokratik konfederal Ortadoğu Ortak Evi” diye özetlediğimiz stratejik “üçüncü yol”da yürümek.. 

AKP medyası Türkiye’deki muhalefeti Biden’ın seçilmesine çok sevindiği için suçluyor. Ben pek rastlamadım ama kimileri “Kürtler de çok sevindi” diyor. Belki sevinen olmuştur. Olamaz mı? Yani Kürtler hiç mi sevinmesin? 
O halde bu “sevinme” işine şöyle bir bakalım: Biden nedir? Dış etkendir. Özne ise biziz Uçurtma uçurmak isteyen çocuk "uçurtma için şartlar uygunsa" sevinir. Ama uçurtmayı uçurtacak olanın dış şartlar olmadığını bilir. Uçuracak olan çocuğun kendisidir. Kürtler için şu anda olumsuz dış şart gitmiştir. Biden Trump'a göre daha elverişli dış şart demektir. Kullanmasını bilene...   
Önce şunu hatırlatayım. Biz 68’li yıllarda ABD’nin bütün başkanlarına da, ABD emperyalizminin Cumhuriyetçilerine de, Demokratlarına da ayrım gözetmeksizin karşı çıkardık. Neden? Çünkü o zamanlar dünya sosyalist sistemiyle emperyalist sistem arasında müthiş bir mücadele vardı ve 68 kuşağı da bu mücadelede sosyalist ülkelerin yanında yer alıyordu. O nedenle bizim için ha Kennedy kazanmış, ha çakma kovboy Reagan, fark etmiyordu. Kimimiz Moskovacıydık, kimimiz Pekinci, kimimiz Tiranacı, kimimiz Kim İl Sungçu, kimimiz Che’ciydik ama, hepimizin anti-emperyalist programında ABD, başında kim olursa olsun “baş düşmandı”. (Bir istisna vardı; Perinçek Sovyetleri ‘baş düşman’ ilan etmişti.) 
Şimdi sosyalist dünya sistemi yok. Küresel  ve bölgesel emperyalist devletler sistemi var. Ve bu sistem kendi içinde amansız bir rekabet içinde.  Bu devletlerin arasında “mutlak-değişmez-stratejik” karşıtlıklardan söz etmek zor. Sermayenin “küreselleşme” süreçleri devletler arasındaki ilişkileri, “soğuk savaş” dönemine kıyasla çok daha karmaşıklaştırdı. Bir konuda ortaya çıkan kamplaşma ya da kutuplaşma bir başka konuda yerini farklı bir kutuplaşmaya bırakabiliyor.  
Her neyse. Derin analiz bizim işimiz değil. Onu akademisyenlere bırakalım ve gazetecilik açısından konumuza bakalım.  
Böyle bir dünya ortamında ABD’de kim başkan olursa olsun “devrimci süreç” açısından önemsizdir denemez. Örneğin Trumpla kıyaslandığında Biden’ın seçilmesi Türkiye ve Ortadoğu devrimci süreci bakımından daha iyidir. Çünkü büyük olasılıkla Biden Amerikası ile Erdoğan Türkiyesi, yani biri küresel, öteki bölgesel emperyalist güç arasındaki çelişki daha da keskinleşecektir.  
Hepsi bu.  
Yani Biden Türkiye’ye demokrasi, Kürdistan’a özgürlük, Ortadoğu’ya barış getirmeyecektir. 
Fakat Türkiye’de faşizme karşı, Kürdistan’da sömürgeciliğe karşı, Ortadoğu’a emperyalist hegemonyacılığa karşı mücadele eden güçler bu çelişkinin keskinleşmesinden yararlanacaklardır. Çünkü Ortadoğu’daki krizin merkezi Türk devletidir. Türkiye’de demokrasi, Kürdistan’da özgürlük, Ortadoğu’da barış devrimci demokratik güçlerin TC-ABD çelişkisinden yararlanma becerisine ve mücadele azmine bağlı olarak gerçekleşecektir. 
Mukaddes kitaplar Sodom şehrinin ahlaki çöküntü yüzünden Allah tarafından cezalandırıldığını yazar. Şehir büyük bir afetle yerle bir olmuştur. İnsanlara şu sorulur: Günahkarları kahreden “afete” mi şükretmeli yoksa “Allah’a” mı?
Kıssadan hisse: Biden Türkiye’deki günahkar rejim için bir “afet” olabilir. Olduğu zaman Biden’a mı şükredeceğiz, yoksa “afetten” yararlanıp, Türkiye’ye demokrasiyi, Kürdistan’a özgürlüğü, Ortadoğu’ya barışı getiren halklara mı?  
Bu soruya doğru yanıt verdiğimizde, hiç kimse ne Amerikancı olur, ne Bidencı…. 
ABD seçimiyle bizim mücadelemiz arasındaki ilişki bana kalırsa bundan ibaret.  
Ama bu sınırlı ilişki sanılandan önemli. Çünkü kendi sınıfının ya da ezilen halkların değil de, kendi “devletinin” ve kendi “burjuvazisinin” çıkarlarını savunan “Selefiler”in ve derin devletçi ulusalcıların Trumpçı olması şaşırtıcı değildir. Onlar yukarıda değindiğim 68’in anti-Amerikancı geleneğini sahtekarca istismar ediyorlar. Gerçekte onlar kendi devletlerinin çıkarlarını Rus ve Çin emperyalizmiyle ittifakta görüyorlar. Onların “anti Amerikancılığı” Türk derin devleti adına Rusya ve Çin emperyalizmiyle işbirliğini örten sahte bir “anti emperyalizmdir.” 
Haydi gelin “ilmi” olmasa da aktüel bir işaretten söz edelim. 
Şu ana kadar Biden’ın seçilmesini bir teamül olduğu halde tebrik etmeyen devletler şunlar: 
Rusya, Çin, K.Kore ve Türkiye… 
İlginç değil mi? 
O halde yazımızı bağlayalım: 
İki karşıt sistem arasındaki mücadelenin emperyalizmden yana sonuçlandığı bugünkü dünyada, doğru politika şudur: küresel ve bölgesel emperyalistler arasındaki çelişkilerden yararlanmak, özellikle Üçüncü Dünya Savaşının merkezlendiği Ortadoğu’da Türk faşizmine yardım edenle yardım etmeyen arasındaki nüansları değerlendirmek ve “ne Rus-Çin emperyalizmi, ne ABD-Alman emperyalizmi, demokratik konfederal Ortadoğu Ortak Evi” diye özetlediğimiz stratejik “üçüncü yol”da yürümek.. 
Yazmayı unuttum. Biden’dan da şunu istemeliyiz: 
Türkiye’deki iktidar senin müttefikin, NATO’nun üyesi. Sen de NATO’nun başısın. Trump’ın azdırdığı müttefikini ya sakinleştir ya da arkasından çekil, biz onu sakinleştirelim!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.