“Bilimsel suikast çağı” ve Öcalan’a Özgürlük
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Yaşadığımız dramatik “tesadüfler” gösteriyor ki, Öcalan’ın hayatı mutlak bir şekilde güvenceye alınmadan, devletin adını koymadığı, her şeyi muğlaklaştırdığı şartlarda ne barış olur ne demokrasi.
Bilim çok gelişti. O kadar gelişti ki, bilimi kontrol eden merkezler insanlığın geleceği ile çelik-çomak oynuyor.
Nasıl oynadıklarını anlatmayı bilim insanlarına bırakalım. “Bilimsel suikastlar” bahsini açalım. Mesela bir insanın bedenine, o insan basit bir cerrahi operasyon geçirdiği sırada yerleştirilen bir çip’in uzaktan kumandayla o insanın hayatına son verebileceğini düşünelim. Alın size “modern suikast”.
Olmaz demeyin. Bilim bilim olmaktan çıktı. Abra kadabra sihirbazlığına evrildi. Yapamayacağı kötülük yok.
Bu kurgu bilimsel paragrafı sürdürmek anlamsız. Biz yeniden günümüzdeki siyasi gelişmelere dönelim.
Geçtiğimiz yılın Ekim ayından beri adı konmamış bir “süreçten” geçiyoruz. Bu süreçte elbette devlet de var Kürt Özgürlük Hareketi’nin bütün kurumları da var. Ancak ne görüyoruz? Artık yarım yılı bulan bu süreçte üç insanın rolü belirleyici önemde. Başkan Apo, TBMM Başkan vekili Sırrı Süreyya Önder ve MHP Başkanı Devlet Bahçeli.
Önce Devlet Bahçeli ölümle yüz yüze geldi. Henüz yaşıyor. Ama nasıl yaşıyor? Bilmiyoruz. Ardından Sırrı Süreyya Önder ölümden “döndü.” Ama ölüme direniyor.
Vaktiyle Stalin, bazı olumsuz gelişmeleri tesadüfle açıklayanlara karşı şöyle demişti: “Devrimde tesadüfe yer yoktur.” Stalin’in şüpheciliği devrimci şüpheciliktir. Elbette olayların peş peşine gelmesi tesadüf olabilir. Ama ya tesadüf değilse?..
KCK, Sırrı Süreyya’nın ölüm riskiyle yüz yüze gelmesi üzerine yayınladığı açıklamada bu olaya devrimci şüphecilikle yaklaştı.
Çok doğal bir şüphedir bu. Adı konmamış süreçte yer alan üç insandan ikisi fiilen şu anda devre dışındadır. Tekraren söyleyeyim: Bu gelişme dramatik bir tesadüf olabilir: Ya tesadüf değilse?..
Sürecin asıl belirleyici olanı ise, şu ana kadar hala tecrittedir ve fiilen o da “barış ve demokratik toplum sürecini” sonuçlandıracak şartlardan mahrumdur.
Böylece somut olarak bu sürecin üç en önemli kişisi şu anda fiilen devre dışındadır.
Başkan Apo’nun yerini hiç kimse dolduramaz. Acaba Bahçeli’nin yeri doldurulabilir mi? Milliyetçi kamuoyunu onun dışında hiçbir MHP’li böyle bir barış sürecine ikna edemez. Ya Sırrı Süreyya? DEM Parti’den hiçbir şahsiyet devletle ve İktidarla Sırrı Süreyya gibi karşılıklı empati yaratan diyalog kuramaz.
Belki Ahmet Türk! ”Tesadüfe” bakın, o da hasta.
Şimdi asıl konumuza geliyorum.
İktidar Başkan Apo’nun şartlarını iyileştirme sözü vermiş. Ama hala ortada somut bir adım yok. Belli ki devlet “önce PKK silah bıraksın ve örgütünü dağıtsın, sonra iyileştirmelere sıra gelir” demekte.
Ya PKK silah bıraktıktan ve örgütünü dağıttıktan sonra iyileştirmelere sıra gelmezse…
Şimdi bu ihtimali kuvvetle hesaba katmak şarttır.
Şu anda yaşanan “tesadüfler” şunu gösteriyor: İmralı’da iyileştirmeler yetmez. Başkan Öcalan kesinlikle devletin kontrolünden çıkmalıdır. İmralı’da ya da herhangi bir evde devlet kontrolünde kaldığı sürece can güvenliğinden hiç kimse emin olamaz.
Cemil Bayık “tek şartımız Önderliğin özgürlüğüdür” dedi. PKK Öcalan’ın esareti ve tecriti boyunca ve savaş alanlarında, onun Kürt halkına önderlik rolünü üstlendi. Şimdi bu geçici rolünü Başkan Apo’ya devretmeye hazırlanıyor.
Soru şudur: İster esarette, ister “ev hapsinde” devlet kontrolünde olan Başkan Apo, rolünü özgürce oynayabilir mi? PKK lağvedildiği gün, Başkan Apo’nun hayatını kim garanti edebilir? Onun güvenliğini alan silahlı adamlardan birinin suikasti nasıl önlenebilir? Ya da yukarıda anlattım ya, “bilimsel suikast”i de kimse yabana atmasın.
Öcalan özgür değilse, PKK feshedildiğinde Kürt halkı tümüyle önderlikten mahrum hale gelecektir. Belli ki, devletin içinde birileri “PKK’siz ve Apo’suz Kürt halkı” hedefine yürümekte.
PKK’nin silah bırakması ve feshedilmesi karşılığında demokratikleşme çok açık ki belli aşamalardan geçecek olan bir süreçtir. PKK bu sürecin en sonunda silah bırakmayacak, kendini feshetmeyecektir. Ne zaman? Demokratikleşmenin ilk ve olmazsa olmaz adımı olarak Başkan Apo, devlet denetiminin dışına çıktığı, yani özgür olduğu zaman PKK silah bırakacağını ve kendini feshedeceğini açıklamıştır.
Yaşadığımız dramatik “tesadüfler” gösteriyor ki, Öcalan’ın hayatı mutlak bir şekilde güvenceye alınmadan, devletin adını koymadığı, her şeyi muğlaklaştırdığı şartlarda ne barış olur ne demokrasi.
O halde barışa ve demokratik topluma ulaşabilmek için hepimiz “Öcalan’a özgürlük” sloganıyla elimizden geleni yapmalıyız. Barış ve demokrasi Başkan Apo’nun özgürlüğüne doğrudan bağlıdır.