Değişimin sezgisi ve düşüncesi

Forum Haberleri —

.

.

  • Büyük düşünenler, içsel zaman yolculuğu yaparak ve dışsal zamanın değişimini öngörerek hareket ederler. Önderlik, tarihsel olarak böylesine derin bir sezgi ve öngörü yeteneğine sahiptir.

ŞEMSETTİN ÖZER

Modernite, insanlığı mutluluğa taşıyacak temel bir araç olarak değil de temel bir amaç olarak inşacılığa vaat edildi ya da hazır bir reçete gibi tepeden insanlığa sunuldu. İhtiyaca, açlığa, refaha, yoksulluğa son verilmesi bekleniyordu. Arkasına maddi olarak aldığı; cinsellik, milliyetçilik ve erkek egemen dünya, teknolojiyi ve pozitivizmle birleştirerek, yaşamı daha da kolaylaştıracak, daha az yoksulluk ama daha çok bolluk, daha az savaş ama daha çok özgürlük vaat eden bir dünya… Dahası, bu katılımın kıymetli olduğunu kanıtlamak devlete düşüyordu. Sosyalizm de moderniteye alternatif olarak; eşit, özgür bir dünya hedefliyor ve emek-sermaye çelişkisini ortadan kaldırmayı amaçlıyordu.

Ancak bu hedefin teorideki doğruluğu, toplumun talebiyle doğmuyordu. Sosyalizm için sermaye-emek antagonisti, kurguda ve teoride sosyal sınıflar arasındaki eşitsizliği ortadan kaldıracak bir işlev üstlenmişti. Belki de tarihin en büyük bedelleri ödenerek bu hedefe ulaşılmaya çalışıldı. Hiçbir sistem kusursuz değildir, ancak sosyalizm, kendini çağa uyarlayamadığı için kapitalizmi aşamadı ve dağıldı. Hem sosyalizm hem de kapitalist devlet, tekçi yapıları nedeniyle iktidarın değişmez olduğu sistemler olarak kaldı.

Ulus-devlet, bireyleri mutlu kılmayı toplumun görevi olarak belirledi. Bu mutlu olma hakkı, “ulus-devlet-din” üçgeniyle kuşatılmış bir toplum yapısı içinde sunuldu. Ancak bu yapı, bireylerin özgürlüklerini teşvik etmekten ziyade, faşizmin ideolojik gücü olan liberalizmin toplumun öz değerlerine sızan bir “Truva atı” işlevi gördü. Toplum, devlete sadakat sözü verirken, devletin sorgulanması neredeyse imkânsız hale geldi. Toplumun devlete, hatta sermaye sahiplerine sadakat göstermesi bekleniyordu. Entegrasyonun ticarileştirdiği bu formüle, “din-milliyetçilik” gibi iktidar zihniyetleri eklendi ve yaşam-özgürlük kavramı anlamını yitirdi.

Fakat esas mesele şudur: Denenmiş veya mevcut sistemler, elit bir kesim dışında kimseyi tatmin etmedi. İktidarlar güçlendikçe bilim, felsefe, sanat ve insanlığın değerlerini oluşturan temel dinamikler yitirildi. Diğer taraftan savaşlar ve askeri güç, iktidarın korunması için hukuku da arkasına alarak bir koruma rolü üstlendi. Kaos ve sürekli savaş, sermaye iktidarı için bir nimet haline geldi. Nihayetinde tarih bize şunu gösteriyor: “Tüm savaşlar, sermaye ve askeri güç yoksul yaşamaya neden oldu. Çünkü yoksullukla boğuşan toplum, ne kadar yoksul olursa o kadar kolay denetlenebilir. Yoksulluk içinde dini ve milliyetçi söylemlerle beslenen toplum, eğitim ve bilgiden uzaklaşır ve böylece özgürlük yerine sömürü, milliyetçilik ve dini yapılar insanları devlete kölece bağlar.”

Oysa ki, hakikatin dışında toplumun bencilleştiği bir düzende sermaye, mutlu sunumlarla insanlığı öğütür. Kuzgun edebiyatının ironisiyle susar. Toplumun bekasıymış gibi sunulan bu sistem, aslında mesafeli bir şekilde insanlığı öğütür. Özgürlüğün sonlandığı yerde, Özgürlük Hareketi, birey ve toplum olarak hakikat ve özgürlük mücadelesini “bir kurtuluş devleti” ile yönlendirmeden, insanın doğasına ve toplumun gerçekliğine uygun bir şekilde ele alır.

İşte bu tam olarak modernitenin en büyük açmazıdır. “Kurmaktan çok, Kürtleri ezdiğimizde fiziksel refleksi de olsa entelektüel dünyasına karşı özgürlük felsefesi doğallığı, vermektedir.” Yukarıda belirttiğimiz entelektüel insan bağını oluşturmaz.

Tarih felsefesi olan bir ana felsefe, tarih bilgisi oluştukça da hayata hep formel bakan kim ise özgürlük haklarını unutmaz. Entelektüel yaşam ve toplum iktidarı, doğal olarak stratejik düşünürler. Gücünü entelektüel birikimlerinden alırlar. Aynı şey hisler için de geçerlidir.

Özgürlük Hareketi ve tarihsel sorumluluk

Tarihsel olarak Özgürlük Hareketi, özgürlük alanında değişim ve gelişimi, farklı koşullar altında kendi eyleminin tarihsel sorumluluğuyla yürütmektedir. Tarihsel ve zamansal algının karakteri, değişimin doğası her zaman var olmuştur ve var olmaya devam edecektir. Zamana ve tarihsel sorumluluğa karşı duranlar ise tarihin tozlu sayfalarına karışırlar. Tarih boyunca pek çok imparatorluk, devlet ve büyük örgütlerin nasıl yok olup gittiği bunun en büyük tanığıdır.

Dolayısıyla bir hareket, insan merkezli varoluşunun getirdiği sorumluluğu ahlaki ve politik bir gerçeklik çerçevesinde ele almazsa, korku duygusuyla hareket etmeye başlar ve zamanla dogmatizme saplanır. Burada özellikle vurgulanması gereken nokta, yaşamın tamamını felsefi ve kültürel bir bütünlük içinde ele alan bir hareketin, değişimi de bu perspektifle gerçekleştirmesidir. İşte Özgürlük Hareketi’nin temelini oluşturan bu diyalektik hakikat, ete kemiğe bürünmüş tarihsel rolünü, tüm engelleyici unsurlara rağmen, kendi önderliksel muazzam entelektüel birikimi ve özgürlük bilincine ulaşmış Kürt halkına güvenerek sürdürüyor ve dünya çapında stratejik hamleler yapıyor.

Bunu anlayamayan bazı Kürtlerin olması doğaldır; ancak Özgürlük Hareketi’nin başarısı karşısında öfkesini gizlemeyen marjinal kesimler, farklı algılar oluşturmaya çalışmaktadır.

Özgürlük eşittir demokratik siyaset

Özgürlük Hareketi, “özgürlük eşittir demokratik siyaset” anlayışıyla, tarihsel ve felsefi bilinci birleştirerek gelişmektedir. Bu nedenle sorunlara “formel-mekanik” bir yaklaşımla değil, tarihsel sorumluluk temelinde yaklaşmaktadır. Çünkü bu, önderliksel bir harekettir.

Önderlik, sorunlara her zaman estetik, felsefi ve ahlaki bir perspektiften yaklaşarak insanın özgürlüğünü ve geleceğini, jeostratejik ve jeopolitik boyutlarıyla birlikte ele almıştır. İnsanların özgürce bir arada yaşayabilmesi ancak demokratik siyaset kültürünün gelişmesiyle mümkündür ve bu anlayış en başından beri kararlılıkla savunulmaktadır. Bu önderliksel felsefe, bugün dünya gündeminde önemli bir yer edinmiş ve tarihte ilk defa Kürt halkı, bilinci ve onuruyla dünyanın dikkatini çekmiştir. Elbette ki ne kendisi ne de insanlık için hiçbir katkısı olmayan bazı kesimler bundan rahatsız olmaktadır.

Sonuç olarak, Özgürlük Hareketi, tarihi birikimi ve deneyimiyle zamanın ruhunu okuyarak hakikat yolculuğunda bir an bile durmadan gelişmeye devam etmiştir. Kürt halkının öncülüğünde insanlığa karşı sorumluluğunu yerine getirmiş ve getirmeye devam etmektedir. Çünkü Özgürlük Hareketi, hakikatin ve direnişin ruhuyla enternasyonalist bir dünya değeri haline gelmiştir. Bu, en başından beri önderliksel bir harekettir.

Büyük düşünenler, içsel zaman yolculuğu yaparak ve dışsal zamanın değişimini öngörerek hareket ederler. Önderlik, tarihsel olarak böylesine derin bir sezgi ve öngörü yeteneğine sahiptir.

Evet, zaman herkesten ciddiyet talep etmektedir. Çünkü Özgürlük Hareketi’nin önderi, ciddiyetle düşünerek hareket etmektedir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.