Devlet öldürür, özerklik yaşatır 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Halkın özerk yönetimleri devleti devlet olmaktan çıkardığı, en küçük birimlerdeki özerk yönetimlerin toplamından oluşan “demokratik cumhuriyeti” kurduğu zaman da yine deprem olur. Ama ölüm çok az olur ya da olmaz. Saray’daki devlet çürük gökdelenlere imar affı çıkarır, ama özerk yönetim Cengizleri affetmez.

Samandağ merkezli iki deprem daha Hatay’ı, Suriye’yi, hatta Mısır’ı sarstı. Yer küre hareket halinde. İstanbul felaketinin eşiğindeyiz.

Yer kürenin hışmını önlemek mümkün değil. Büyük kütleler hareket halinde. Biriken enerjiyi insanlık durduramaz. Nasıl ki güneşin doğudan doğup, batıdan batışını durduramazsa. Tabiatın kanunları insanlığa rağmen işler.

Deprem doğal bir gerçekliktir. İnsan bu doğal gerçekliklerin bir parçasıdır. Türün devamı bu gerçekliğe intibak etme yeteneğine bağlı. Milyonlarca yıl insan türü bütün doğal gerçeklerle birlikte yaşadı. Sayısız depremlere de intibak sağladı. Hiçbir deprem insanlığın evrimini önlemedi. Doğa ve insan milyonlarca yıl büyük bir ahenk içinde var olageldi.

Bu ahenk şu çağda bozulmak üzeredir. İklim krizi bir uygarlık krizine dönüşmek üzere. Çöl kumullarında ve kutupların buzullarında yaşayan, hem sıcağa, hem soğuğa intibak eden insan, kumulla ve buzulla ahenk içinde hayatını sürdürebilen “Bedevi” ve “Eskimo” biraz daha doğaya ihanet ettiğimizde hayat şartlarını yitirme tehlikesiyle karşı karşıya.

Uygarlığın sonuna doğru körlemesine yürüyüşümüzün sebebi ne? Bizi kim “kıyamete” itiyor?

Bağırıyoruz: Bizi mahva sürükleyen kapitalizm.

Çok doğru. Ama yine de bu kapitalizm dediğimiz iblis bizi nasıl oluyor da kıyamete doğru itekliyor? İblis bizim dışımızda mı? Arkamızdan mı bizi dürtüklüyor?

Değil. Biz onun içindeyiz. Bindiğimiz “alametin” moturu işçi sınıfıdır, yolcusu felsefe kitapları okumak yerine parasız reklam dergileriyle kendinden geçen tüketicidir. Biz bu her gün modeli değişen, göz kamaştırıcı kapitalizm arabasının içindeyiz.

Arabanın dümeninde kim var?

Kim olacak? Devlet. O devlet olmasa arabanın moturu olan işçiler uçurumu görür görmez işi o anda paydos ederler, tüketiciler yedikleri her şeyin zehirli olduğunu gördüklerinde, arabanın şaşaalı koltuklarına kusarlardı.

Şimdi doğal hayatın, gezegenemizin doğal yapısının gereği şu deprem günlerinde depremi “sebep”, felaketi ve kitlesel kırımı “depremin sonucu” sanan milyonlar çaresiz haykırıyor: “Devlet nerede?” Burnundan hırsla soluyan depremzede “devlet yok” diye bağırıyor.

Devlet var. Enkazın üstüne dikilen devletin sembolü Türk bayrağını görmüyor musunuz? Devlet sizin altında can verdiğiniz enkazın üstündedir. Betanların ve çelik putrellerin ağırlığı altında ezilmiyorsunuz, devletin ağırlığı sizi pestile çeviriyor.

Devletin propaganda makinası böyle diyeni “devlet düşmanı terörist” diye yerden yere vuruyor.

Bindiğimiz kapitalist “alametin” şoförü devletin “düşmanı” bugünün “teröristi” değil. Bütün dinlerin peygamberleri özel mülke şoförlük eden devletin düşmanıydı. Hıristiyanlık da, Müslümanlık da, İsa da, Muhammed de “devletsiz” dinlerin peygamberleriydi. Roma İmparatorluğu İsa’yı çarmıha gerdi. Şam valisi Muaviye ve Yezid Emevi devletini Hüseyin’in mezarı üsünde kurdu. O günlerden bu yana Hıristiyanlık ve İslam’ın mukaddes kitapları, İncil ve Kur’an devletlerin “yol haritasına” çevrildi. Kapitalizmin şoförü devlet, bindiğimiz alameti kıyamete doğru son hızla sürerken, istikametin “cennet” olduğuna hem alametin motoru emekçileri, hem de alametin yolcusu tüketicileri inandırıyor. Motor var güçle homurdanıyor, pistonlar var güçle çalışıyor. Emek verimliliği rekorlar kırıyor ve tüketim çılgınlığına zavallı insanlık deliriyor.

“Anti kapitalizm” iyidir, doğrudur. “Sosyalizm” kurtuluştur. Hepsi isabetlidir. Ama çok eksiktir. Kapitalist makinanın şoförü devleti ne yapacağız? “Alametten” inip, yeni arabanın dümenine, “bizim devleti” mi oturtacağız? İşte temel meselemiz budur. Çünkü devletin dümende olduğu “reel sosyalizmi” denedik. Kapitalizmle girdiği “yarışta” şoförümüz “proletarya diktatörlüğü” sosyalist marka arabamızı son hızla kapitalizmin zırhlı duvarına çarptı. Mahvolan arabadan canını kurtaran Sovyet, Çin, Doğu Avrupa halkları yeniden Mercedeslere, Volvolara kapağı attı. Şoförleri yine devlet.

Yüzyıllar önce Thomas Hobbes, bu şoförün Leviathan, yani canavar olduğunu yazmıştı. Şoförümüz canavar.

Ve deprem enkazı altında can çekişen insan “devlet nerede” diyor. Başucunda canını almak üzere olanı Allah’ın meleklerinden “Azrail” olduğunu sanıyor. Oysa baş ucundaki devlettir.

Bir an düşünün sevgili okurlar: Devleti “devlet olmayan devlet” haline getirmişsin. Toplumun en küçük yerleşim birimlerini, mahalle bile değil, yaşadığın sokağı “demokratik özerk” bölge ilan etmişsin. Sokaktaki herkes birbirini tanımakta, eş, dost, akraba bu sokakta yaşamakta. Sokağın “halk meclisi” haberi okumuş; her an “deprem olacak”. Tam o sırada kapitalist Cengiz, sokaktaki tek katlı binaları sokağın işçileriyle yıkıp, yirmi beş katlı binalar inşa etmekte. Sokaktaki tüketici “kulübeden saraya” taşınma rüyası görmekte.

Depremde kendisi de dahil, sokaktaki eşinin, dostunun, çoluğu çocuğunun can vereceğini gören “halk meclisi”nin seçilmiş üyeleri bu durumda ne yapar? Cengiz’e “imar affı” mı çıkarır, yoksa tek bir kararla o yirmi beş katlı “modern tabutların” yapılmasını mı engeller?

Merkezi devlet sokaktaki insanları tanımaz. Onların ölümüne, alacağı rüşvet karşılığında fetva verir, imar affı çıkarır. Ama sokağın özerk yönetimi sokakta tanıdığı eşini, dostunu, kardeşini, çocuğunu, kapı komşusunu depremden korumak için “kapitalist cengizi” sokaktan kovar, depreme hazırlanır, halkı uyarır, battaniye, konteyner, jeneratör, peksimet, su, ilaç stoklar.

Deprem, diyelim ki “Allahın emridir, ama şu devlet olmasaydı.”

Halkın özerk yönetimleri devleti devlet olmaktan çıkardığı, en küçük birimlerdeki özerk yönetimlerin toplamından oluşan “demokratik cumhuriyeti” kurduğu zaman da yine deprem olur. Ama ölüm çok az olur ya da olmaz. Saray’daki devlet çürük gökdelenlere imar affı çıkarır, ama özerk yönetim Cengizleri affetmez.

Enkazın üstünde dalgalanan devletin bayrağına bakın. Uzun uzun bakın.

Ne demek istediğimi anlayacaksınız..

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.