“Devrim” sözcüğünü küçümsemeyelim

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Bu seçim son seçim olabilir. Eğer Erdoğan’ı sandıkta yenip, sivil darbe karşısında yenilirsek, “süreç içinde faşizm” son adımını atacak, “seçimsiz faşizme” geçecek.

Bütün muhalif partilerin önünde  iki aşamalı görev var. 

Birinci aşamanın görevi, bugünden sandık gününe hazırlık. Burada amaç en geniş seçmen kitlesini kazanmak ve onları sandığa firesiz yönlendirmek. Aynı zamanda sandık güvenliğini sağlamak için her türlü önlemi almak. 

Sanıyorum, hem Millet İttifakı, hem de Emek ve Özgürlük İttifakı birinci aşamanın görevini var güçleriyle yerine getirmeye çalışmakta. Ne gibi eksikleri var, bilmiyorum. En azından bu birinci aşamada onları bekleyen görevin bilincindedirler. 

İkinci aşamanın görevi ise, şu ana kadar hiçbir muhalif partinin gündemine bile girmiş değil. Görev, YSK’nin muhtemel sivil darbesini önleme, önlenemezse buna karşı direnme görevidir.  Gündeme almanın belki henüz zamanı değil. Ve belki bu partiler, YSK’nın “Erdoğan üçüncü defa aday olmuştur” demesini bekliyorlar. Olabilir. Çünkü YSK bu kararı ile “aday olamayacağı halde Erdoğan’ı nasıl aday yapmışsa”, O’nu, “seçimi kaybettiği halde Cumhurbaşkanı da yapacak” demektir.  

Bazıları sivil darbeden söz etmemi seçmenin umuduna zarar verecek bir yaklaşım sanabilir. Oysa seçmeni sandıkta oy atmaya teşvik etmek ne kadar önemliyse, kullandığı oyu savunmaya hazırlamak ondan da önemlidir. Sonuçta bir “askeri darbe’’den söz etmiyorum. Sözünü ettiğim, “sivil darbe”. YSK, “sivil darbenin cuntasıdır.” Bu cunta, 15 Temmuz darbesiyle Saray tarafından örgütlenmiştir. İşin ilginç yanı, bu “cunta” Anayasal bir kurumdur. Anayasa, bu “cuntayı” alacağı kararlara hiçbir şekilde itiraz edilemeyen bir kurum olarak akıl almaz bir yetkiyle donatmıştır. İktidarı ele geçirmek ve elde tutmak için, artık orduyu, polisi, MİT’i halkın üzerine sürmeye gerek kalmamıştır. O iş 15 Temmuz’da tamamlanmıştır. Seçimin kaderi YSK’nın elindedir. Ve YSK, Saray tarafından ele geçirilmiştir.  

Sandıklar açılıp, oylar sayıldığında sonuçları Anadolu Ajansı açıklamaya başlayacaktır. Muhtemelen muhalefetin dijital hazırlığı teknik bir sabotajla susturulacaktır. AA’nın yaratacağı “adam kazandı” algısı, YSK tarafından “evet, adam kazandı” haline getirilecektir. Eğer şimdiden gerekli hazırlık yapılmazsa, muhalefetin seçmenleri bile “Allah kahretsin, yine kazandı” diyerek evlerine dönecektir. YSK kararına anayasal ve yasal olarak itiraz mümkün değildir. Kararı mutlaktır. Çareyi faşist rejimin “hukukunda” değil, halkın sivil darbeye karşı örgütlü gücünde ve direnişinde aramaktan başka yol yoktur. 

İşte bu noktada kafamı kurcalayan şüpheden söz edeceğim. 

Böyle bir “sivil darbe” karşısında Millet İttifakı’nın tutumu ne olur? Kestirmeden söyleyeceğim, Muharrem İnce’nin tutumu ne olduysa o olur. Bu ihtimal, Kılıçdaroğlu’nun YSK ile ilgili sözleri sonrasında kuvvet kazandı. CHP Genel Başkanı, “üçüncü defa adaylığa YSK nezdinde itiraz etmenin hiçbir sonuç doğurmayacağını” söylerken muhalefetin çaresizliğini dile getirdi. YSK, Erdoğan’ı kaybettiği halde kazanmış ilan ettiğinde bu çaresizlik M.İnce tavrına dönüşecektir. 

Kürt halkının böyle bir sivil darbeye öz savunma güçleriyle, serhıldanlarla karşı koyacağından şüphe edilmez. Şimdi Emek ve Özgürlük İttifakı, Millet İttifakı tabanında muhtemel bir sivil darbe tehlikesine karşı direnme kararlılığı yaratmalıdır. CHP ve diğerlerinin iktidarda ne yapacaklarından çok daha önemli olan, bir sivil darbe karşısında ne yapacaklarıdır.  Bu partilerin sivil darbeye direnmeleri  ancak ve ancak seçmenlerinin direniş kararlılığı ile mümkün olur. “Müzakere” ile değil. 

“Partilerinizin kazanacağı seçime karşı Saray’ın YSK eliyle sivil bir darbe yapmasına sizinle birlikte direneceğiz.” Radikal demokrasinin gereği, halka böyle seslenmektir. 

Daha şimdiden bir sivil darbeye karşı halkı şu hususlarda örgütlenmeye çağırmak gerekir: 

YSK daha şimdiden, Erdoğan’ı anayasaya aykırı olarak üçüncü defa aday yapmaya hazırlanıyor. Aday olsa da Erdoğan’ı sandıkta yenebiliriz. 

Ancak YSK anayasaya aykırı olarak Erdoğan’ı üçüncü defa aday yaparsa, bilelim ki seçimde ortaya çıkacak halk iradesini hiçe sayarak, yenilen Erdoğan’ı yenmiş olarak ilan etmeye hazırlanıyor demektir. 

Bu durumda da partilerinizi şöyle bir açıklamaya zorlayınız: 

YSK’nın sivil darbeye hazırlandığını şimdiden ilan etsinler. 

YSK sivil darbeye yeltenirse, partileriniz “sine-i millete döneceklerini” de şimdiden karar altına alsınlar. 

1949 yılında Demokrat Parti’nin İnönü’ye karşı verdiği  “sine-i millete dönüş” ultimatomu sonuç vermiştir: İnönü “Partili Cumhurbaşkanı”olmaktan geri adım atmış, CHP’den istifa etmiş ve 1950 yılında hilesiz bir seçime razı olarak iktidarı Bayar-Menderes’in DP’sine “gönüllü” olarak devretmiştir. 

Sine-i millete dönmenin büyük bir anlamı var. Bu demektir ki, partiler Anayasal açıdan işlevlerini tamamlamış, sivil darbeyle mücadele görevi halka devredilmiştir. 

İşte seçim hazırlık sürecinin ikinci aşamasında görev, halkı muhtemel bir sivil darbeye karşı uyarmak, örgütlemek ve direniş ruhuyla donatmaktır.  

Sanırım bir çoğunuza bu yazılanlar hayli “dramatik” geliyor olabilir.  

Şunu tahmin etmek zor değil. Eğer Erdoğan’ı sandıkta yenip, sivil darbe karşısında yenilirsek, “süreç içinde faşizm” son adımını atacak, “seçimsiz faşizme” geçecek; ekonomik enkazın yükünü emekçilerin sırtına amansız bir zorbalıkla yükleyecek, kadınların tüm kazanımlarına savaş açacak, laikliğe son verecek, Kürt halkına karşı soykırımı sonuçlandırmaya yeltenecektir.  

Bu seçim son seçim olabilir.  

Seçim sürecini devrimci sürece dönüştürmekten söz ettiğimin bilincindeyim. Ama “devrimbazlık” yapmıyorum;  Seçim süreci, ya devrimin zaferine yol açar ya da devrimci sürecin yan ürünü olarak ülkede demokratik reformlar gerçekleşir. O reformlardan hız alarak, kesintisiz şekilde yeniden devrim yoluna koyulursun. 

Devrim diyerek yola çıkarsan, en kötüsü demokratik reformlar elde edersin. Reform diye yola çıkarsan kendini Yenikapı’da faşizmle kol kola bulursun.  

Sonuç; Restorasyoncu “reformisti” ıslah edip devrimci yapamazsın. Ama onu tecrit edip, tabanındaki halk kitlelerini devrimci eyleme kazanabilirsin. HDP’nin “kendi adayıyla” seçime katılma kararı, bu nedenle devrimci bir karardır. Müzakereye açık olması ise gerçekçi bir karar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.