Diriye, ölüye düşman kendi tarihine de düşman 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Türk insanı barbarlığın kurbanıdır, kendi tarihine de, ölüsüne de yabancılaşmıştır. Ahlaki yok oluş çukuruna itilmiştir. Devlet bu yabancılaşmaya ve ahlaki çürümeye güvenerek insanlık suçlarını ve her türlü barbarlığı küstahça yapabiliyor. 

Oğlu Hakan Arslan’ın kemiklerini bir torba içinde taşıyan babanın resmi unutulmayacak. Annenin çığlığı kulaklarda çınlayacak.  
Türk insanı nasıl oluyor da böyle bir barbarlığı “Türklük” adına yaşatanlara böyle sessiz bir onay içinde? Onu bu hale getiren tarihi sebebler nedir acaba? 

Kendi milletinin tarihine, o tarih içinde yer alan farklı milletlerin tarihine saygısı olan hiçbir uygar halk böyle bir barbarlığa sessiz kalamazdı. Türkler kaldı. Neden? 

Çünkü Türklerin devleti kendi vatanlarına yabancıdır. Siz bakmayın “milliyetçi” nutuklara. Bu devletin ruhu yok. Bu yazıda soykırımlardan, savaşlardan, işkencelerden söz edilmeyecek. “Kemik torbasının” çağrıştırdığı barbarlıklardan bazıları hatırlatılacak. 

Yıl 1972. Antakya... Asi Nehri üstündeki  köprü yıkılıyor. Roma’dan kalma taş köprü. 1 800 yaşında. AP ve CHP’li Belediye onay vermiş. Yerine sakil bir beton köprü yapılıyor. O taş köprünün üstünden insanlık tarihi geçmiştir. Türklerin kendi tarihleri de o köprüyü adımlamıştır. Ama yıkıyor. 

İkinci Dünya Savaşının acılarını yaşayan hiçbir halk, bu acıların sembol mekanlarını, örneğin Buchenwald toplama kampını lüks bir otel yapmayı aklının ucundan bile geçirmemiştir. Türk devleti yalnız aklının ucundan geçirmemiş, yapmıştır da.  

Tarihi Sultan Ahmet Ceza ve Tevkif Evi, 1994 yılından beri Four Season Hotels olmuştur. O zindanın işkence hücreleri, zulüm koğuşları şimdi birer lüks suittir. O odaların eski mekanlarında Nazım Hikmet’in, Aziz Nesin’in, Orhan Kemal’in, Vedat Türkali’nin, Kemal Tahir’in daha nicelerinin izleri vardı. O izler bu zindanın müze yapılmasıyla korunmalıydı. Yok edildi.  

Ama daha beteri Yassıada’dır. O Yassıada aslında bir “siyasi mezarlıktır.”  Sözcü yazarı Yılmaz Özdil dünkü yazısında dayakla öldürülen Ermeni milletvekili Rupen Zakaryan’ı, intihar edenleri, intihara kalkışanları tek tek yazdı. O adadan Menderes, Zorlu ve Polatkan İmralı adasına idam edilmek üzere sürüklenerek götürüldü. Ve şimdi, Yassıada’da “Katre Island” adlı beş yıldızlı bir otel var. Ada’da yaşanan trajediyi betonla örten proje AKP Samsun Milletvekili Çiğdem Karaaslan’a ait. Kendi Mendereslerine ve siyasi tarihlerine bile saygısı olmayanların Kürt’ün,  Alevi’nin, Ermeni’nin ölüsüne saygısı mı olur? 

Olmuyor da. Van Tuşba’nın Kalecik Mahallesindeki Ermeni mezarlığı daha geçenlerde iş makinalarıyla yıkıldı. Kemikler etrafa saçıldı. Altı yıl önce yeniden vatanına dönen Gavane Gevorgyan gözyaşları içinde kemikleri topladı ve yeniden gömdü. Beteri de var: 2017’de  Van’da Dilkaya Höyüğü ve Ermeni mezarlığı üzerinde tuvalet, soyunma odası ve otopark yapılmıştı. 

İşte yıllardan beri de Kürdistan’da şehit mezarlıkları uçaklarla bombalanıp tarumar ediliyor, babaların ve annelerin adreslerine kargoyla paketlenmiş şehit cenazeleri postalanıyor, “torba içinde şehit kemikleri” çağrılan babanın kucağına veriliyor. 
Türk insanı işte burada bir kaçını andığımız bu barbarlığın kurbanıdır. Kendi tarihine de, ölüsüne de yabancılaşmıştır. Ahlaki yok oluş çukuruna itilmiştir. Devlet bu yabancılaşmaya ve ahlaki çürümeye güvenerek insanlık suçlarını ve her türlü barbarlığı küstahça yapabiliyor. 

Mendereslerin Yassıada’dan İmralı’ya ölüm yolcuğundan söz etmiştik. Bu yolculuğa mecbur edilenler İmralı’da öldürülüp, gömüldü.  
Sonra… 

Sonra kabirlerinden çıkarıldılar ve Adnan Menderes İstanbul’da yapılan bir Anıt Mezar’a defnedildi. 

Şimdi o İmralı Ada’sında Başkan Apo hücre içinde hücre cezalarıyla tecrit işkencesi altında. Kürt Halkı, Önderliğini Türk devletinin bu tarihi cinayet çarklarına teslim etmiyor. Zavallı Menderes’e oy vermiş, onun uğruna çocuğunu kurban etmeye bile kalkmış Türk seçmen ona sahip çıkmadı. Devletin cinayetini kimisi içten içe ağlayarak, kimisi sevinerek izledi. Kürt halkı ise hem Kürdistan’ın dört parçasında, hem de dünyanın bütün ülkelerinde “Öcalan’a özgürlük” diye haykırıyor. Vaktiyle Erdoğan dünyanın gözdesiydi, İslam’ı demokrasiyle yücelten adam olarak Arap sokaklarında posterleri gezdiriliyordu. O esnada komplocular Öcalan’ı “bebek katili, terörist” diye nefret nesnesi haline getirmişti. Amaçları onu “yaşarken manen öldürmekti.” 

Şimdi durum nedir? 

Erdoğan’ın pulları döküldü. İnsanlık aleminde hem nefretle anılmaya başlandı, hem de herkesin alay konusu haline geldi. Düne kadar İmralı işkencesine aldırmayan Avrupa yargısı bile artık “umut hakkı” adı altında da olsa Öcalan’ın özgürlüğünden söz etmeye başladı. Avrupa’yı DAİŞ istilasından kurtaran Kürdistan gerillasının önderi insanlığın saygısını kazandı.  

Ve Erdoğan Saray’ın da hür ve müreffeh günlerinin sayılı olduğunu her geçen gün daha büyük bir korkuyla anlıyor, anladıkça gözünü karartıyor, Kürt halkına karşı savaşı tırmandırıyor, tırmandırdıkça da Zap’ta, Avaşîn’de, Heftanîn’de ölümcül bir tuzak içinde debeleniyor.  

Bu defa Türk devletinin barbarlığı sonuç alamayacak. 

Öcalan İmralı’dan sağ salim çıkacak, halkıyla kucaklaşacak. Yakındır.  

Ve o İmralı Adası ise Türk devletinin suçlarından gelecek nesillerin ibret alması için bir “Müze Adası”na dönüştürülecek. Öcalan’ın tecrit edildiği o lanetli binayı hiç kimsenin gücü beş yıldızlı otel yapmaya yetmeyecek. Barbarlık tarihiniz son bulacak. 

Müzenin açılış gününü tahayyül ediyorum da, şehit annelerinin zılgıtlarını işitir gibi oluyorum. Oraya dikilecek “ibret” anıtının temeline elinde kürekle ilk toprağı “evladını torba” içinde teslim alan babanın attığını görür gibi oluyorum. 

O toprak yığını barbarlığın mezarı olacak.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.