Elitizme feminist bakış

Hatice ERGÜN Haberleri —

  • Bugün Boğaziçi’ndeki direniş üzerine söz üretenler hooks’a kulak verseler ve aktivizmin sözle ve an’a bağını unutmasalar; elitizmin soğuk duvarlarını aşındırıyorum derken faşist olan anti-entelektüel tokada kapılmasalar, feminizme kulak verseler...

bell hooks, Theory as Liberatory Practice (Özgürleştirici Bir Pratik Olarak Teori) başlıklı yazısında yoksulluk, beyaz üstünlükçü ırkçılık ve cinsiyet ayrımcılığının birarada ve ayrı ayrı şiddetini pek iyi öğrendiği kişisel tarihinde feminist bilme biçim(ler)inin, dolayısıyla feminist teorinin özgürleştirici potansiyelini ne güzel, ne sade ve bir o kadar doygun anlatır: “Teoriye sığındım; çünkü canım yanıyordu—içimdeki acı öylesine yoğundu ki, yaşamaya devam etmem imkânsızdı. Etrafımda ve içimde ne olup bittiğini anlamak için çaresizce uğraşırken teoriye sığındım. Her şeyden önemlisi duyduğum acıdan kurtulmak istiyordum. İşte o zaman teoride şifa buldum.”(*)

Gerçekten, feminist bilme biçimleri, bilginin konumsallığından, evrensel olanın şimdi, şurada ve buradaki parçalı olma hallerinden ve bu olma hallerinin anlık, geçişken biraradalığından yola çıkarak dünya, toplum ve insan hakkında bilgi üretmeyi hedefliyorlarsa kişiye diğerleriyle birlikte ve belirli bir zamanda, belirli bir mekânda ve ortamda kendinin bilgisini verirler; kendiyle beraber ilişkilerin bilgisi. Bu bilgi olan biteni anlamamızı sağladığı ölçüde özgürleştiricidir. Zira tecrübe dediğimiz, hep ve ancak başkalarıyla birlikte edinebildiğimiz, salt insanlarla değil insan-dışı canlılarla ve şeylerle ilişkimiz ölçüsünde etkiyebildiğimiz, bize ve bizimle olan bitenler bütünüdür. Teori olmadan, bize ve bizimle birlikte olan bitenin anlatısını sunan düşünceler dizgesi olmadan, ancak başkalarıyla iletişim halinde ulaşabileceğimiz bu dizge olmadan tecrübeden bahsetmek zordur, yaşantıdan da, dönüşümden ve dolayısıyla özgürleşmekten de. Yanlış anlamıyorsam, hooks ve onun gibi düşünen feministler tesadüfen özgürleşmenin mümkün olmadığına işaret ederler. hooks, Siyah feminist aktivistlerle bağlantısında özellikle düşünmenin ve konuşarak birlikte düşünmenin önemini bu nedenle vurgular: Düşüncesiz, iletişimsiz aktivizmin tesadüfi sonuçlarının risklerine işaret eder.

Son iki haftadır, Boğaziçi Üniversitesindeki (kayyum) rektör atamasına karşı öğrenci-öğretim elemanları dayanışmalı protestolarda, yurt içi ve yurt dışındaki Boğaziçi mezunların tepkilerinde, bu tepkilere yönelik iktidar partisinin ve Türkiye’de kurumsal düzeyde hükmedenlerin karşı tepmelerinde ve maalesef Boğaziçi Üniversitesindeki protestoya destek verirken odaktan sapan elitler – elitizm ayrılığında kutuplaşan tartışma gruplarında hooks’un dertlendiği teori – pratik ayrımının riskleri belirginleşiyor. Bu riskleri görmeye çalışırken ve sosyal medyayla sınırlı ilişkime rağmen, aktif hesabımın olmadığı Twitter’da bu konuda duyduklarımdan şaşkınlıkla başlıyorum. Bir yanda Hilal Kaplan’ın, ‘bir Boğaziçi mezunu olarak’ AKP’nin dışarıdan atadığı rektöre başarılar dileyen notu, diğer yanda Boğaziçi’nin neden elitist olmadığını anlatmak için kişisel tarihine, ebeveynlerinin orta sınıf, memurluk tarihine, burslu okumalarına, okurken çalışmalarına, solcu olmalarına başvuran akranlarım.

Türkiye’de Kemalist dönemin ideal memuru burjuva etiğini içselleştirdiği ölçüde makbuldür – o dönemin kapitalizmi henüz neoliberal olmadığı ölçüde çok çalışmayı, biriktirmeyi ve gereğinden fazla tüketmemeyi, yoksula yardımı önerir. Bugünün olgun akademisyenlerinin ebeveynleri o dönemdendir. Genel olarak memuriyet de, kamu personeli olan öğretim elemanı da ülkenin seçkinidir. Bunda beis görmez; zira, okumuştur, aydınlanmıştır, entelijensiyadır. Bugün söz konusu okumuşun, aydınlanmışın, münevverin entelijensiyadan ziyade topluma yabancılaştığı varsayılan entelektüel tiplemesine yapıştırıldığını söylemek mümkün. Zira, bugün Türkiye’de yerleşikleşmeye çalışan bir rejim var; bu rejimi kurumsal  olarak ve tabanda sahiplenmeye çıkanlar bilgiden haz etmiyorlar; entelektüelden rahatsızlar; eleştiriyi ellerinin tersiyle itiyorlar. Siyasetle kasten ya da değil faşist ilişkideler: Şahsiyeti öne alıyorlar; kurumları kişiselleştiriyorlar; siyaseti samimiyete, samimiyeti şiddet kilitliyorlar.

Bugün Boğaziçi’ndeki direniş üzerine söz üretenler hooks’a kulak verseler ve aktivizmin sözle ve an’a bağını unutmasalar; elitizmin soğuk duvarlarını aşındırıyorum derken faşist olan anti-entelektüel tokada kapılmasalar.

Keşke.

Feminist bilgi, sözü eyleme döker; feminizme kulak verseler.

(*) Çeviri bana ait (H.E.)

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.