Erdoğan'sız günler

Cafer TAR yazdı —

  • İçerde büyük ekonomik zorluklarla mücadele eden Erdoğan yönetimi ABD ile verilecek olumlu bir fotoğrafın yabancı yatırımcıları olumlu etkileyeceğini düşünüyordu. Böylece Türkiye'ye sermeye girişi hızlanacak ve Erdoğan nispeten daha olumlu koşularda seçimlere girecekti.

Tarih tekerrürden ibaret değildir; bu hayatın olağan akışına aykırı; tarih bire bir asla tekerrür etmez. Fakat ne kadar kendinizi değiştirip dönüştürmüş olursanız olun; bu günün içinde dün bir ölçüde mutlaka vardır.

Gelenek, coğrafya, alışkanlıklar, inanç ve bir çok faktör bunda etkili olur.

Bireyler ve toplumlar kendilerini yenileyebilirler; fakat hiç bir toplum veya birey kendini geçmişinden kopararak yeniden var edemez. Bundan dolayı devletlerin güncel politikalarını anlamaya çalışırken tarihsel tepkilerine de bakarız.

Geçmişte coğrafyayı bir dış politika aracı olarak en iyi kullanan devletlerden birisi Osmanlı devleti ve daha sonra onun devamı olan Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. Bunu kerelerce tecrübe ettik; değişmez bir şaşmazlıkla; Türkiye'yi yönetenler Batı ile ilişkileri bozulunca hemen Rusya'cı, Rusya ile ilişkiler bozulunca da Batı'cı olmuşlardır.

Bu geçmişte Osmanlı devleti için padişahtan bağımsız yapısal bir sorundu; günümüzde de kimin iktidarda olduğundan bağımsız yapısal bir sorun olmaya devam ediyor.

Şöyle ki; 18. yüzyılın sonunda Avrupa’nın güçlü orduları karşısında varlık gösteremeyen Osmanlı devleti bu durumu çözmek için bir yandan ordusunu modernleştirmeye çalışırken, diğer yandan da Avrupa'daki diğer güçleri birbirine karşı kullanabileceği güç dengesi siyasetini devreye soktu.

Osmanlı İmparatorluğu'nun son 150 yıl boyunca dış politikası güç dengelerini yönetebilmek üzerinde kuruluydu. Özellikle Rusya'yı dengeleyebilmek için İngiltere'ye dayanma siyaseti Osmanlı'nın temel dış politika yaklaşımı haline gelmişti.

Cumhuriyet döneminde ise Sovyetler Birliğine karşı koyabilmek için ısrarla NATO üyesi olmuş ve böylece sınırlarını güvenceye aldığını düşünmüştür. Fakat kimi zaman Batı ülkeleri ile arası bozuluca Rusya'ya dayanma; Rusya'cı olmayı tehdit aracı olarak kullanmaktan da geri durmamıştır.

Bunun en bariz örneklerinden birini daha bir kaç gün öncesinde Erdoğan'ın ABD dönüşünde yaşadık. Türk dışişleri bürokrasisi, içerde sıkışan Erdoğan'a BM Genel Kuruluna katılmak için gittiği New York'ta bir tür gösteri hazırlığına girişmişti.

291 Milyon dolara mal olan Türk Evi’nin açılışını bir tür şova dönüştürerek; dünya lideri imajını tazelemek isteyen Erdoğan'ın planları ABD yönetiminin, özellikle de ABD Başkanı Joe Biden'in Erdoğan'a ilgisizliği nedeniyle büyük bir fiyaskoya dönüştü.

ABD yönetimi Erdoğan'ı güvenilir bir müttefik olarak görmediğini kerelerce ifade etmişti; fakat ilk defa bu kadar net onu görmemezlikten geliyor, Erdoğan'a ilgisiz davranıyordu. Halbuki Erdoğan'ın talimatı ile Türk Dışişleri aylardır Erdoğan ve Biden'i görüştürmeye çalışıyordu; fakat sonuç tam bir fiyasko olmuştu.

İçerde büyük ekonomik zorluklarla mücadele eden Erdoğan yönetimi ABD ile verilecek olumlu bir fotoğrafın yabancı yatırımcıları olumlu etkileyeceğini düşünüyordu. Böylece Türkiye'ye sermeye girişi hızlanacak ve Erdoğan nispeten daha olumlu koşularda seçimlere girecekti.

New York gezisinden istediğini alamayan Erdoğan, daha Türkiye'ye dönmeden önümüzdeki günlerde Putin'le görüşme müjdesi verdi. Düşman çatlatırcasına “Biden ile görüşemediğini ama Putin ile baş başa görüşeceklerinden” bahsetti.

Osmanlı'dan devralınan güç dengesi siyaseti yeniden fakat bu kez Erdoğan hoyratlığında dünyanın geri kalanının gözüne sokulurcasına devreye sokuluyordu.

ABD, Rusya ile bir tür tehdit ediliyordu. “Bu siyaset tutar mı?” Bence tutmaz; çünkü artık yalama oldu! Bu yaklaşım ABD ve diğer Batılı ülkeleri daha çok kızdırıyor; onların gözünde Türkiye'yi her geçen gün daha az güvenilir müttefike dönüşüyor.

Tam da bundan dolayı ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken bir kaç ay önce “Türkiye'yi sözde müttefik!” olarak tanımlamıştı. Ayrıca Türkiye ve Rusya arasında bir türlü aşılamayan sorunlar da işin cabası.

Rusya; Suriye, Libya, Kırım gibi konularda hiç bir geri adım atmadığı gibi; Türkiye üzerindeki baskıyı artırıyor. Yani Erdoğan “Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan da olacak!” gibi gözüküyor.

İçerde her geçen gün daha fazla gerileyen AKP/MHP faşizmi, ülke dışında da itibarsızlaşıyor; kimse artık Erdoğan'ı ciddiye almıyor. Erdoğan'sız günlere daha yakın hale geliyoruz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.