Ergenekoncu darbeden sivil darbeye doğru 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Darbe, bu seçimlerin de sonucunu belirleyecek bütün mekanizmaları örgütlemiş bulunuyor. Bu mekanizmalardan birisi “yargı” ve seçim bağlamında Anayasa Mahkemesi’dir. Bu mahkemenin amacı, seçimde Kürt halkının iradesini gasp etmektir.

Ergenekoncu darbe resmen 2014 yılının Ekim ayında toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nun “Çöktürme planı”nın karar altına alınmasıyla gerçekleşti. Sonra olup biten her rezalet bu kararın uygulanmasından ibarettir. Darbenin birinci hedefi “çözüm süreci’’ne son vermek ve savaşı yeniden başlatmaktı. Neden? Çünkü Türk devleti, Rojava devrimini boğmadan 2010 yılında burnunu soktuğu “üçüncü dünya savaşında” feci şekilde bozguna uğrayacağını gördü. Aynı zamanda Rojava devriminin bütün Kurdistan parçalarına sıçrayacağını da anladı. Yenilgiyi ve Konfederal Devrimi bu Ergenekon darbesiyle önlemek üzere harekete geçti.

Darbenin ikinci hedefi Erdoğan’la uzlaşarak AKP’yi ele geçirmek için Cemaat’i tasfiye etmekti. Bu amacına da 2016 yılının 15 Temmuz’unda Akar-Fidan ikilisinin tertiplediği “çakma darbeyle” yöneldi. Böylece Batı yanlısı güçleri devlet bürokrasisinden tasfiye etti. Neden? Çünkü Ergenekoncular, ABD’nin Ortadoğu’da Başur’dan sonra Rojava’ya egemen olma yoluyla tüm Ortadoğu’ya hakim olma stratejisini gördü ve yalnız Konfederal Devrimi değil, Kurdistan’ın tümünü “Başurlaştırma” hedefini, kendi devletinin “toprak bütünlüğüne” karşı bir tehdit saydı..

“Çöktürme planı”nın ya da Ergenekon-Erdoğan-Akar-Fidan darbesinin NATO ya da Amerikan karşıtlığı ile hiçbir ilgisi olmadığı kolayca anlaşılabilir. Darbenin temel sebebi Kürt düşmanlığıdır. Bakur, Başur ve Rojava’ya, gelecekte de Rojhilat’a TC’nin mi yoksa ABD’nin mi egemen olacağı sorunundaki çelişkidir. Türk devleti, Kurdistan’a egemen olma yoluyla, bölgesel emperyalist amacına, yani Ortadoğu’da güç merkezi olma amacına, ABD de Kürdistan’a egemen olma yoluyla küresel emperyalist amacına ulaşmak istemekte ve şimdilik bu iki amacı birbirine uydurmak, pek çok nedenle mümkün olmamaktadır. ABD, TC’nin Kurdistan’a hakim olma hedefini kabul ettiği anda Ergenekon’la ABD arasındaki anlaşmazlık anında çözülür. Zaten Ergenekon’un vurucu gücü olan Kontr-gerilla bir ABD mamulatıdır ve genlerinde Amerikancılık yatar.

Ancak, Türk devleti şu ana kadar ne PKK’nin gerilla güçlerine karşı zafer kazanabilmiş, ne de Rojava merkezli Konfederal devrimci süreci yenilgiye uğratabilmiştir. Bir Türk-Amerikan “karşı devrimci uzlaşmasını” önleyen temel faktör budur. Bu başarısızlığın sonucunda Erdoğan rejimi yıkılmanın eşiğine gelmiştir. Uzlaşma ihtimalleri iyice çıkmaza girmiştir. Erdoğan rejimi artık Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması tehdidiyle karşı karşıyadır. Bu basit bir şantaj değildir. Bu yönde somut adımlar atılmıştır. Türkiye’nin NATO’daki rolünün yeri Yunanistan’a verilmiştir. Şu anda TC, NATO’nun içinde, ama NATO’nun Güneydoğu sınırının dışındadır.

Bu uzun analizi burada keselim. Yeniden “darbeye” dönelim.

Darbe bu seçimlerin de sonucunu belirleyecek bütün mekanizmaları örgütlemiş bulunuyor.

Bu mekanizmalardan birisi “yargı” ve seçim bağlamında Anayasa Mahkemesi’dir. Bu mahkemenin amacı, seçimde Kürt halkının iradesini gasp etmektir. İlk adımı HDP’nin “kasasını” gasp ederek atmıştır, ikinci adımı, HDP’yi kapatmaktır. Kürt halkına karşı rejimin “sivil darbe” cuntası AYM’dir.

İkincisi, Yüksek Seçim Kurulu, onun İl Seçim Kurulları, İlçe Seçim Kurulları ve sandıklardaki “çakma yargıçlarıdır.” YSK ve onun örgütlerinin amacı Erdoğan’ı Anayasaya aykırı olarak “Üçüncü” defa aday yapmak ve seçimde ezici bir yenilgiye uğrasa da Erdoğan’ı başkan olarak ilan etmektir. Tüm Türkiye halklarına karşı rejimin “sivil darbe” cuntası YSK’dır.

Eğer bu “iki sivil darbe” amaçlarına ulaşırsa, “Çöktürme planı”yla gerçekleşen faşizm, “süreç içinde” son aşamasına tırmanacaktır.  NATO’yla ve AB ile “iplerini” koparmak zorunda kalacak olan Türkiye “seçimsiz” faşizme mahkum olacaktır. Bu seçimsiz faşizm Millet İttifakı partilerini de ya işlevsiz hale getirerek tasfiye edecek ya da onları, diyelim ki Yunanistan’a karşı “çakma bir savaş” provokasyonu ile “Erdoğan’ın ya da Akar’ın reisliğinde “beka koalisyonunun” kuklaları haline getirecektir.

Seçim öncesinde temel sorun “mutabakat kitabı” yazmak değil, “sivil darbenin” iki merkezini, AYM ve YSK’yı, HDP’yi kapatmaktan, Erdoğan’ı aday ve sonra da başkan ilan etmekten caydırmak sorunudur.

Birinci adım, halkı “AYM ve YSK sivil darbeye hazırlanıyor” diye uyarmaktır.

İkinci adım, “sivil darbe” yapıldığında, “sine-i millete çekiliriz” diyerek AYM ve YSK’ya kesin bir “nota” vermektir.

Üçüncü adım, halkı şimdiden, seçim gecesi YSK’yı milyonlar halinde kuşatmaya hazırlamaktır.

Bunları yazar yazmaz, Quto karşıma dikildi. Bu defa kızarak değil, gülerek masama bir gazete kupürünü kibarca koydu. “Veysi Abe, okumanı istiyem, bak Selo abe neler yaziy?” Okudum. Size de aktarayım:

“Yüksek Seçim Kurulu üyeleri suça ortak olurlarsa yargılanacaklarından emin olmalılar. Milyonlarca insanın Yüksek Seçim Kurulu’nun önüne yığılarak demokratik tepkilerini göstereceklerini bilmeli ve ona göre hareket etmeliler.” 

Ekliyorum, O milyonlar AYM’nin de önüne yığılmalıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.