Evrenin en gizemli varlığı: Beynimiz
Doğan Barış ABBASOĞLU Haberleri —
- İnsan beyni eşsiz bir varlıktır. Beynimiz sayesinde bugün evrendeki devasa gökcisimlerinden, atomaltı parçacıklarının davranışlarına kadar geniş bir yelpazede bilgiye ulaşmaya çalışıyor, insan bünyesinin tüm sınırlamalarını teknolojiyle aşma çabası içine girebiliyoruz.
Sol gözünüzü kapatıp sağ gözünüzle mümkün olduğu kadar sol tarafa bakın. Bulanık görünümlü, etli bir organınızı göreceksiniz: Burnunuz.
Burnumuz her zaman görüş alanımız içindedir ama onu her zaman görmezsiniz. Çünkü beyniniz sizin yerinize burnunuzun görüntüsünün önemsiz olduğuna karar verir ve onu genel gördüğünüz resimden çıkarır.
1,4 kiloluk, 84 milyarı aşkın hücre arasındaki 1 trilyondan fazla bağlantıyla çalışan beynimiz son derece komplike bir işletim sistemine sahiptir. Burnunuzun editlenip görüntüden çıkarıldığını fark etmezsiniz bile.
İnsanlık tarihinin her döneminde beynimizin bu eşsiz yeteneklerinin farkında değildik. Antik Mısır uygarlığında bir kişi öldüğü zaman mumyalamadan önce beyni burundan açılan bir kanalla boşaltılırdı. Mısırlılar, beynin bir önem taşımadığını ve bu nedenle bir sonraki yaşamda gereksiz olduğunu düşünüyordu.
Antik uygarlıklarda kalbe çok daha büyük bir önem atfedilmiştir. Binlerce yıl insanların duyguları ve düşüncelerinin kaynağını kalpten aldığı düşünülüyordu. Gri maddenin öneminin anlaşılması binlerce yıl sürdü ve ancak 20’inci yüzyılın başında bu maddenin yapıtaşı olan nöronların varlığı keşfedildi.
Beynimize atfedilen güçlerinin tümünün kaynağı hücrelerin birbirleriyle oluşturduğu bağlardır. Beynimizdeki hücreler yaklaşık 170 bin kilometre uzunluğundaki sinir lifleriyle birbirlerine bağlanmıştır. Beynimiz hayatımız boyunca her saniye yaklaşık bir milyon yeni bağlantı oluşturur. Bu bağ yolları ve bağların gücü kişiliğimiz, yeteneklerimiz, yaratıcılığımız, hayallerimiz gibi düşünceyle ve organizmamızın işlerliğiyle ilgili herşeyi belirler.
Gri maddenin kısa tarihçesi
Beyin tüm hayvanlarda bulunan bir organ. Bu nedenle insanlar olarak beynimizin tarihsel gelişimini incelerken bu nedenle ağırlıklı olarak büyüklüğünün gelişimi, vücudumuza olan oranı ve alet yapma becerimizin ortaya çıkışı hakkındaki ipuçlarını esas alıyoruz.
3.3 milyon yıl önce günümüzde Kenya’nın yer aldığı düzlüklerde insansılar, çevrelerindeki dünyayı aletlerle sınırlı da olsa şekillendirme yetenekleri sergilemeye başladı. Atalarımızın iki ayağı üzerine doğrulduğu günden bu yana alet kullanma becerilerimiz çok yavaş bir şekilde gelişti. 1 milyon yıl kadar sonra Homo erectus’un sahneye çıkmasıyla bu alanda nispeten hızlı gelişmeler görüldü.
Homo erectus’un insanlığa kazandırdığı en önemli aletlerden biri el çekici olarak bilinen taş alettir. Bu alet insanlık tarihinin en uzun süre kullanılan aleti olmuştur. Bu aletin kullanımı insansıların el becerilerini geliştirmelerinin esas nedeni sayılabilir.
Dilin gelişimi
Dil insanların en özgün yeteneklerinden biridir ve diğer tüm canlılardan bizi olağanüstü bir şekilde ayırır. Arkeolojik kayıtlarda dilin gelişimi izlemek oldukça zordur. Ama anatomik bazı ipuçları bize dilin 600 bin yıl kadar önce gelişmeye başladığını gösteriyor.
Homo erectus’tan türediği düşünülen Homo heidelbergensis’in beyin büyüklüğü modern insanlara yakındır. Bu türe ait olan fosillerde beyin ile dil arasındaki sinirlerin daha yoğun olduğuna dönük ipuçları bulunmuştur. Dilin gelişimi ile koordinasyon ve tecrübelerin yeni kuşaklara aktarılması çok daha etkin bir hale geldi. Bu da beynimizdeki bağlantıların daha güçlü bir şekilde kurulmasını sağladı.
250 bin yıl kadar önce Homo sapiens’in sahneye çıkmasıyla birlikte de modern beyin bugünkü formuna kavuşmaya başladı.
Beynimizin yapısı
Beynimiz temel olarak üç ana bölümden oluşur. Birinci beyin sapıdır. Beyin sapı kafatasımızın arkasında ve boynun hemen üstünde yer alır. Bu bölüm hayatta kalmamız için temel ve otomatik fonksiyonların sürdürülmesini sağlar. Nefes alıp verme, yutkunma, nabzın düzenlenmesi gibi faaliyetler hep beyin sapının denetimindedir. Orta beyin ise göz hareketleri, uyku ve uyanma, his ve motor fonksiyonlarının ön beyne iletilmesi gibi faaliyetleri düzenler.
Ön beyin, beynimizin en büyük kısmıdır. İnsanlara özgün tüm faaliyetlerin kaynağı buradadır. Dikkat, komplike düşünce, planlama, konsept oluşturma, çalışan hafızamızın tümünün işlerliği beynimizin bu bölgesi sayesindedir.
Gri maddenin içi
Beynimizin kendi içindeki tüm faaliyetleri temel yapıtaşı olan nöronlar aracılığıyla gerçekleşiyor. Mikroskop altında bir ağaç gibi gözüken milyarca nöron, trilyonlarca bağlantı oluşturarak beyni evrendeki en karmaşık yapı haline getirir. Beyindeki mesajlar sadece 0,1 voltluk akımlarla saniyede 120 metre hızla iletilir. Bu sayede gözümüzü açtığımız anda çevremizi hemen algılarız, bir şeye dokunduğumuz zaman hissederiz, düşünürüz ve uygularız. Bunların hepsi de olağanüstü hızlı bir şekilde olur.
Beynimiz gerçeği nasıl yaratır?
Duyularımız bizim Dünyaya açılan penceremiz ve birçoğumuz duyularımızın gerçeğin algılanmasını yeterli oranda sağladığını düşünürüz. Ama bu doğru olmaktan çok uzak bir düşünce.
Beynimizin en temel fonksiyonu, dış dünyadan verileri alıp bunu gerçekliğin bir iç temsiline dönüştürmektir. Ve bu işi son derece etkili bir şekilde yapar.
Örneğin bir film izlerken sürekli ekrana bakarız. Baktığımız şeyi sürekli gördüğümüzü düşünürüz. Oysa beyin bu sırada hareket etmeyen ya da değişmeyen hiçbir şeyi işlemez. Ama biz izlediğimiz filmi mükemmel bir şekilde algılamaya devam ederiz
Ayrıca gözlerimiz beynimize ışık yansıtmaz. Işıkla elde edilen enformasyonu veri olarak beyine gönderir. Beyin de tecrübelerle gerçekliğin bir temsilini algı olarak sunar.
20 wattla çalışan bir süperbilgisayar
İnsan beyni, bir bilgisayar mühendisini ağlatacak kadar etkili bir enerji tasarrufuna sahiptir. Beyin etrafını neredeyse ışık hızında inceler, kararlar alır, uygular; onlardan daha da hızlı refleksler gösterir. Bütün bunları yaparken yaklaşık 20 watt enerji harcar.
Hatırlarsınız, 2016 yılında Google’ın yaptığı AlphaGo adlı bilgisayar, Koreli grandmaster Lee Sedol’le Go oyunu oynamış ve kazanmıştı. AlphaGo zafer kazanmış olsa da Sedol’ün beyninden 50 bin kat daha fazla enerjiye ihtiyaç duyulmuştu. Bilgisayarın işlemesi için dünyada dönemin en pahalı soğutma sistemlerinden biri kullanılmıştı.
Sedol ise son derece başa baş bir oyun oynarken terlememişti bile.
*****
Geçmişi nasıl hatırlarız?
Hafızamız olmadan anlamlı bir diyalog içine giremeyiz ya da basit bir yemeği yapamayız. Hafızasız sonsuza kadar bu an ve şimdiye takılır ve geleceğimizi planlayamayız. Hafızamız bizim kimliğimiz ve kişiliğimizin merkezindedir. Ve sosyal varlıklar için bunlar vazgeçilmez özelliklerdir.
Hafızamızın birçok türü ve farklı işleyişleri vardır.
Kısa vadeli ve işleyen hafızamız beynimizin bir bölgesi tarafından idare edilir. İnsanlar 15-20 saniye arası kısa vadeli hafızalarını korurlar. Örneğin bir kağıt üzerindeki numarayı ezberleyip çevirdiğimiz zaman bu bölümü kullanırız. Hatta bazen bunu akılda tutma süremizi uzatmak için tekrarlayıp dururuz. Her tekrar rakamları hafızamızda tutma süremizi uzatır.
Beynimiz anlamlı ve öenli bilgileri ise uzun vadeli olarak hafızasında saklar. Doğum tarihiniz, araba plakanız, telefon numaranız gibi sizin için önemli olan şeyler uzun vadeli hafızaya kaydedilir.
Unutmak da önemli bir özelik
Birçok şeyi hatırlamak, unutmamak çok önemli ya da kaliteli bir özellik gibi kulağa gelir. Ama beynimiz söz konusu olduğunda unutmak daha öemli bir özelliktir.
İnsanlar yaşadıkları tüm anları, tecrübe ettikleri tüm duyguları tüm ayrıntılarıyla hatırlasalardı muhtemelen çok karmaşık bir ruh haline ve kişiliğe sahip olurlardı. Elimizdeki tüm veriler unutmanın hafızayı güçlendirdiğini, beynimizin gerçekten hatırlamamız gereken şeyleri bize hatırlattığını gösteriyor.
*****
Bir kişinin karakterini 0,1 saniye içinde anlar mısınız?
1990'ların başında, o zamanlar Kaliforniya'daki Stanford Üniversitesi'nde çalışan Nalini Ambady ve Robert Rosenthal, gönüllülerden, 2, 5 veya 10 saniyelik sessiz kliplerini izledikten sonra öğretmenleri yetkinlik, güven ve dürüstlük gibi özellikler açısından değerlendirmelerini istedi. Araştırmanın sonuçları öğretmenlerin kendi öğrencileri tarafından yaptıkları değerlendirmelerle örtüştü. Hatta 2 saniyelik değerlendirmeler uzun süreli değerlendirmeler kadar doğruydu.
Araştırmacılar daha sonra cinsellik, ekonomik başarı ve siyasi eğilimle ilgili yargılar için de deneyler yaptı ve bu deneyler de benzer oranda doğruluk gösterdi. Araştırmacılara göre insan beyninde hem bilinçsizce verilen hem de alınan ve genel bir vücut sinyallerini değerlendiren bilinçli tarafının karmaşık bir işbirliği söz konusu.
*****
Düşünmeden uzuvlarımızın nerede olduğunu nasıl biliyoruz?
Bilinçsiz işlem sayesinde çoğumuz içgüdüsel olarak uzuvlarımızın nerede olduğunu ve ne yaptığını biliriz. Propriyosepsiyon adı verilen bu yetenek, beden ve beyin arasındaki sürekli bir iletişimden kaynaklanır. Bu, birleşik, fiziksel bir "ben" duygusuna katkıda bulunur.
Meşhur lastik el illüzyonu buna iyi bir örnektir. Bu deneyde bir gönüllü bir elini önündeki masanın üzerine koyar. Elleri gizlenir ve katılımcının önüne lastik bir el konur. Daha sonra ikinci bir kişi bir boya fırçasıyla gerçek ve lastik elleri aynı anda okşar. Dakikalar içinde birçok kişi lastik eldeki darbeleri hissetmeye başlar ve hatta onu vücudunun bir parçası olarak kabul eder. Bilim insanlarına göre beyin, hissin nereden geldiğine dair en iyi tahminini yaparak lastik el üzerinde bir his geliştirir.
*****
Rüyalar ne işe yarar?
Rüyaların ne işe yaradığı ciddi bir tartışma konusudur. Bu konuda birçok teori bulunuyor. Bunlardan biri, rüyaların hayatta kalmamız için önemli olan senaryolarda bizi test etmek gibi evrimsel bir işlevi olabileceğidir. Bu şekilde, insanların rüyalarında neden sıklıkla kovalandıklarını veya saldırıya uğradıklarını gördükleri açıklanabilir.
Alternatif olarak, rüyaların duygusal travmaların sert etkisini yatıştırmak için faydalı olabileceği ifade edilir.
Öte yandan, Paul McCartney'in Yesterday şarkısının melodisini rüyasında görmesi (uyandığında melodiyi unutmamak için şarkı sözlerini doğaçlama olarak yazmıştır) ve Dmitri Mendeleev'in elementlerin periyodik tablosunun yapısını rüyasında görmesi gibi pek çok kişi rüyaların yaratıcı düşünceyi teşvik etme gücünü kanıtlamıştır.
İnsanların REM uykusundan oluşan şekerlemelerden sonra yaratıcılık testlerinde daha iyi puan aldıklarını gösteren çalışmalar da bu teoriyi destekler.