Halklar ve inançlar birlikte olduklarında kazanırlar!

Demir ÇELİK yazdı —

  • Mezopotamya ve Ortadoğu’nun kadim halkları ve inançları tarihsel hakikatleri gereğince demokratik ulus anlayışıyla hareket ettiklerinde hep beraber kazanmamız mümkündür.

Emperyalist paylaşım savaşlarının dönem stratejisi kaos yaratmak, yaratılan kaosu yönetmek üzerinedir. Körfez savaşından önce devreye konulan bu strateji daha çok Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Kafkasya’da sürdürülmektedir. Bunun en büyük nedeni çoklu kimlik ve çoklu kültür sahibi halklar ve inançlar coğrafyası üzerine kurulan ulus devletlerin tekçi zihniyetidir. Ulus devletlerin tekçi zihniyetinin inkar ve imha politikaları halklar ve inançlar için yaşamı karabasan çevirdiği bu alanlarda kaosu yaratmakta, kaosu yönetmekte diğer coğrafyalara göre daha kolaydır. Ulus devletlerin milliyetçi, dinci ve cinsiyetçi ideolojisi yatmazmış gibi devlet dinlerine dönüşen Semavi Dinleri de bu kaosun oluşmasında büyük pay sahibidirler.

Siyasal İslam çizgisi halkların ve inançların hakikatini kabul etmek ve saygı göstermek yerine, onları ortadan kaldırılması gereken ‘kâfirler’ görmesi genelde devletçi sisteme, özelde ise emperyalist sisteme büyük olanaklar sunmaktadır. Bu durumdan yararlanmak isteyen emperyalist-kapitalist sistem son elli yılda üç alanı örgütleyerek hegemonyasını sürdürmek istiyor.

1- DAİŞ, El-Nusra, El Kaide çizgisi üzerinden radikal kesimleri örgütleyerek.

2- İhvan(Müslüman Kardeşler) çizgisi üzerinden orta sınıfı örgütleyerek.

3- Türk-Sünni İslam çizgisi ile Fars-Şia İslam çizgisinin örgütlülüğü. Bu her iki çizgi İslam'ın farklı yorumu ve mezhebi olması üzerine bölge halklarına ve inançlara yaklaşımlarında karşı pozisyonda olsalar da Kürdistan’ı sömürgeleştiren bölgesel güçler olmaları çoğu zaman ve yerde birlikte hareket etmekte, inanç ve halklara kendi iktidarcı zihniyeti ile yaklaşmaktadırlar.

Bin yıllardır Mezopotamya halklarına ve inançlarına dönük katliam ve yok etme politikalarını sürdüren Fars devlet geleneğine son bin yıldır Türkçü zihniyette katılarak birlikte yaşanan krizin sebebi olmaktadırlar. Bu her iki bölgesel güç, yüzyıllardır devlet ve iktidar dışı halklara ve inançlara her tür zulmü uygulamakla kalmamış, onları kendi iktidarcı zihniyetlerinin ideolojik aygıtlarıyla başkalaştırmaktan da asla geri durmamışlardır. Bugün de bir yandan İran Molla rejimi, diğer yandan Türk Sünni İslam çizgisi biz Aleviler iki cepheden denetime almak, aklımızı çelmek ve bizleri kendi iktidarcı zihniyetlerine yedeklemek istemektedirler. Molla rejimi medreselerinde yetiştirdiği, Alevi dedesi dediği yüzlerce Alevi Pîr’ini Avrupa’da ve Kürdistan’da Alevileri Caferi Mezhebinden olduklarına ikna etmeye çalışmakta. Türkçü-İslam çizgisi ise hem Ocax Pîrleri üzerinden, hem kendisine bağlı kurdurttuğu Alevi sivil toplum örgütleri üzerinden, hem vakıf ve tarikatlar üzerinden, hem de MİT ve saray gladyosu üzerinden Alevilerin aklını çelmeye çalışıyor. Bin yıldır Ocax Pîrlerine verdiği secereler ile Alevileri bir yandan Ehlibeyt soyundan geldiklerine, diğer yandan da Horasan’dan gelen Türk ve Türkmen boylarından olduklarına onları ikna etmenin her tür yoluna başvurmakta, itiraz edenleri ise katliamdan geçirmektedir.

Türkçü İslam çizgisinin son yüzyılda onlarca kez sapkın, zındık ve kâfir denilerek katledilen Aleviler, her ne hikmetse bazen Türk, bazen asıl Müslüman olduklarına bu çizginin diyaneti, siyaseti, istihbaratı, askeri ve sivil bürokrasiyi devreye koyarak ikna edilmeye çalışılmaktadır. 2023, 2053 ve 2071 hedeflerinde birlikte olan AKP-MHP ve Ergenekon iktidarının temsil ettiği günümüz Türk-İslam çizgisi bir yandan Alevileri potansiyel düşman görerek onları nasıl ortadan kaldıracağının, diğer yandan da onları nasıl başkalaştırıp kendi iktidarlarına yedekleyeceklerinin arayışı içindedir. Öncelikli yapmaya çalıştığı Aleviler içine oynamaktır. “Yol Bir Sürek Bin Bir” diyen Alevilerin demokratik, ekolojik ve özgürlükçü toplumsallığını dağıtmak, tekçi zihniyet için olmazsa olmaz olmaktadır. İkincisi Kürt’ten Alevi olmaz diyerek Alevilerin Kürtlerle ve HDP ile olan ilişkisini koparmak. Üçüncüsü muhalif Alevi sivili toplum örgütlerine ‘terör’ yaftası yapıştırarak onları itibarsızlaştırmak ve yalnızlaştırmaktır. Dördüncüsü ise ‘Yetmiş İki Milleti Bir Biliriz’ diyen toplumun çoklu kimliğini, çoklu kültürünü savunan Alevilerin ortak yaşam iddiasına tekçiliği dayatmaktır.

Emperyalist- kapitalist sistem ile ulus devletlerin savaştan beslenen halkları ve inançları yok hükmünde gören, yeri geldiğinde onları çatıştıran zihniyetinin yol açacağı büyük riskler ve büyük tehlikeler söz konusudur. İktidarcı devletçi sistemin kâr ve çıkarı esas aldığı gerçeğini bilince çıkarmak en çok devlet ve iktidar dışı kalmış biz halkların ve inançların işi olmalıdır. Tekçiliğe, hiyerarşiye, sömürü ve tahakküme karşı halklar ve inançlar özgünlüklerini süreğin bin bir olması gerçeğine uygun olarak koruyarak yan yana ve birlikte olmayı başardıklarında oyunu boşa çıkarmış oluruz. Mezopotamya ve Ortadoğu’nun kadim halkları ve inançları tarihsel hakikatleri gereğince demokratik ulus anlayışıyla hareket ettiklerinde hep beraber kazanmamız mümkündür.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.