Hegemonya

Cafer TAR yazdı —

  • Rusya ve Çin uluslararası ilişkilerde sadece kendi çıkarlarını gözetiyor; adalet ve demokrasi gibi kavramları hiç önemsemiyorlar. Dolayısıyla bu noktada ABD ve Batılılar “demokrasi ve insan hakların kavramlarını uluslararası ilişkilerde kendi çıkarları için kullanıyorlar!“ yaklaşımı bir noktaya kadar doğru olsa bile bunu eleştirmek Çin ve Rusya'ya düşmez.

Genel olarak bilimde ve günlük anlatımda üstünlük ve egemenlik durumunu ifade etmek için “Hegemonya” kavramını kullarız.

Egemen olan sınıf veya toplumlar kendi çıkarlarını evrensel değerlermiş gibi toplumun geri kalanına empoze etmeye çalışırlar; bu süreç dünyanın her yerinde neredeyse benzer bir biçimde işler. Ayrıca hegemonyanın bir kez kurulmuş olması da tek başına yeterli değildir; onun uzun vade de sürdürülebilmesi de önemlidir.

Bunun için ekonomik, askeri ve ideolojik araçlar yoğun bir biçimde devreye sokulur; aslında eşitliğin olmadığı her yerde hegemonya vardır. Sınıflı toplumlarda yönetici sınıfın çıkarları hegemonyanın çekirdeğini oluşturur.

Devletler arası ilişkilerde de benzer bir süreç işler; güçlü olan devlet kendi üstünlüğünü diğerine dayatır ve başka devletler üzerinde üstünlük sağlamaya çalışır. Hegemonik devletler amaçlarına ulaşabilmek için savaş dahil bir çok aracı devreye sokmakta hiç bir sakınca görmezler.

Soğuk savaş sonrası tek başına düzen kurucu olarak öne çıkan ABD'nin dünyanın tek süper gücü olma arzusu çok kısa bir süre sonra özellikle Çin tarafından tehdit edilmeye başlandı. Rusya'nın elinde bulundurduğu enerji kaynakları ve muazzam askeri teknolojisi ile Çin'in yanında durması bir süre sonra ABD hegemonyası için ciddi bir tehdide dönüştü.

Önce Suriye sonra Libya'da askeri olarak insiyatif alan ve nisbeten başarılı da olan, Avrupa liberal demokrasilerini sağcı yapılara verdiği destekle istikrarasızlığa doğru sürükleyen, Viktor Orban ve Tayyip Erdoğan'ın yakın dostu, Almaya'da AfD, Fransa'da La Pen hareketinin finansörü Putin, ABD'de Trump'ın iktidara gelmesine verdiği destekle artık dünya ölçeğinde ABD hegemonyasını ciddi manada tehdit eder hale gelmişti.

Daha önceleri ekonomik anlamda; IMF, dünya bankası, Dünya Ticaret Örgütü, askeri alanda “NATO” kültürel alanda ABD Sineması, üniversiteleri, yarattığı markalar ve üzerinden neredeyse bütün dünyada hegemonya oluşturan ABD gelinen noktada ciddi manada zorlanmaya başlamıştı.

Trump'ın “Amerika first!” yaklaşımı ve bunun oluşturduğu boşluk hegemonya mücadelesinde daha az güçlü devletlere uluslararası platformalarda daha fazla etkili olabilme olanağı verdi.

Batı ittifakı kendi içeriside oldukça parçalı bir görüntü vermeye başlamıştı. Soğuk savaş yıllarında nisbeten bir çok konuda birlikte davranabilen AB ülkeleri ve ABD özellikle Donald Trump döneminde bir çok önemli konuda birlikte davranamaz hale geldiler.

En son Trump'ın Rojava'da Erdoğan'ın işgal girişimine diğer NATO müttefiklerinin ve ABD devleti içerisinde bir çok çevrenin itirazına rağmen onay vermesi bütün Batı ittifakını ve NATO'yu tartışmalı bir hale getirmişti.

Ardından gelen bir çok istifa ve Fransız Cumhurbaşkanı Emanuel Macron'un “NATO'nun beyin ölümünü” ilan etmesi Putin'in ve dolayısıyla Erdoğan'ın lehine olan gelişmelerdi ve onlarda ortaya çıkan fırsatı sonuna kadar kullanmaktan geri durmadılar.

Erdoğan'ın Afrin, El-Bab, Azaz, Cerablus, Jindires, Rajo, Tel Abyad gibi şehirleri işgal etmesi bu sürecin bir devamıdır ve bu Putin'in rızasıyla olmuştur.

Günümüz devletler sisteminde haklı olan taraf yoktur. Haklı olan halklardır; başta Rusya ve ABD olmak üzere bu devletlerin tamamının uluslararası alanda hegemonya mücadelesi veren güçler olduğunu unutmamak gerekir.

Bunlardan herhangi birisi dünyanın geri kalanına demokrasi ve özgürlük vadetmiyor. Özellikle son yıllarda ABD ile hegemonya mücadelesine girişen Rusya ve özellikle Çin dünyanın geri kalanına daha adil bir düzen ve demokrasi vadetmiyorlar.

Tam aksine Rusya ve Çin uluslararası ilişkilerde sadece kendi çıkarlarını gözetiyor; adalet ve demokrasi gibi kavramları hiç önemsemiyorlar. Dolayısıyla bu noktada ABD ve Batılılar “demokrasi ve insan hakların kavramlarını uluslararası ilişkilerde kendi çıkarları için kullanıyorlar!“ yaklaşımı bir noktaya kadar doğru olsa bile bunu eleştirmek Çin ve Rusya'ya düşmez.

Bu noktada tutum alırken prensipli olmalı; hegemonik bir dünyada haklı veya haksız devlet arayışınıdan ziyade halkların çıkarlarlarını esas alan bir tutum içerisinde olmalıyız.

Aksi halde adil olduğumuzu sanarken kendimizi; Saddam Hüseyin'in, Tayyip Erdoğan'ın veya Putin'in yanında bulabiliriz!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.