Her 24 Nisan'da...

Forum Haberleri —

  • Soykırımın unutulacağını ve o sürecin bir daha da hatırlan mayacağını düşünen egemenler yanılıyor. Anadolu'dan sürgün edilen katliamlara ve oncaya maruz kalan Ermeniler ve diğer halklar yasadıklarını unutmuş değiller. Unutmazlar da. 

ENVER ENLİ

"Bir bastırılmış Ermeni ağıdı 
Sürülmüş... 
Horlanmışlığın koynunda..." E. Enli 

"Bazı Yaralar Zamanla İyileşmez!" Yazıma başlarken Ermenilerin bu sözüyle giriş yapmak istedim. Bu sözü ilk duyduğumda içim acımıştı, halen de acıtır beni bu söz. 1915 Soykırımından 106 yıl sonra bile yüreğimizi yakıyorsa üzerinde epey konuşulmalı ve sessiz çığlığı, içten içe kanayan yarayı yaratan zalimlerden mutlaka hesap sorulmalı. Şimdilik birazcık rahatsızlık verse de mutlaka bir bu acıların hesabının sorulacağı gününde geleceğini biliyorum.

Evet, “Bazı Yaralar Zamanla İyileşmez" iyileşmeyecek, yüzyılların acısını çığlık çığlık yüreklerinde taşıyan Ermeniler birer nar taneleri gibi dünyanın her tarafına dağılmışlar. Yaşadıkları ülkelerde o coğrafyaların onurlu birer insanları olarak yaşamlarına devam ediyorlar. Bunca yaşanmışlığa rağmen içlerindeki güzelliği yaşatmalarına saygı duymaktan başka seçenek kalmıyor.

Bilinen tarihi ile 1894'de 1924'e kadar devam eden tarihsel süreç, Anadolu coğrafyasında yaşayan 1.5 Milyon Ermeni’yi yok etmekle kalmayıp beraberinde o coğrafyada yaşayan Süryani, Êzîdî, Helen ve Pontuslularında aynı kaderi yaşamasına yol açmış, toplumsal demografik yapıyı acımasızca kökten değiştirip soykırıma dönüştürmüştür. Ve bu kanlı politika Osmanlı’dan sonrada sistemli bir şekilde diğer halklar ve inançlar üzerinde de halen devam etmekte. Yakın tarihimize baktığımızda 1937-1938 Dersim katliamı ve 6-7 Eylül 1955 Pogromu ile yerlerinden yurtlarından sürülen Rumlar çok kısa sürede kendi topraklarını terk etmek zorunda kalırken, benzeri politikalar Aleviler, Kürtler ve diğer halklar üzerinde de devam etmiştir. Sonrasında da sürgünler, yerlerinden yurtlarından edilmiş acılı insanlar katliamların ve soykırımların tanıklıklarını acılarını uzun yıllar içlerinde taşımış susmuşlar ve susturulmuşlardır. Çok büyük ve onmaz acılar evet bu yara kolay kapanmaz, ateş düştüğü yeri yakıyor. O kadar çok acı öyküler dinledik ki hangisini anlatsan yürek yakar, evlatlık verilen çocuklar mı dersiniz, el konulan kadınlar mı dersiniz. Bu yazıyı okuyanlar bu öyküleri iyi bilir, bilmeyenlere de araştırıp okumalarını öneririm. Bu acılar unutulmamalı. 

Zulüm etmeye devam ediyorlar

Burada bir araştırma yazısından çok içimden gelenleri yazmaya, duygularımı açığa çıkarmaya çalışıyorum. Kendi adıma yaşadıklarımı, gördüklerimi ve halk içerisinde anlatılanları iyi bilirim. Biz o ülkede yaşadık, orada doğduk büyüdük. Sürekli olmadık kötü efsaneler ya da benzetmeler etrafımızda anlatılıp durdu, her dönem bir günah keçisi vardı. Bunlar, Ermeniydi, Aleviydi, Rumdu, Kürttü. Hepside anılırken çocuk beyinlere küfür olarak kazındı, anlatılanlara göre "Türkün Türkten başka dostu yok"tu, Aleviler "mum söndü" yapardı, Kürtler 'kuyruklu'ydu-'Kıro'ydu, Ermenilerin hiç şansı yoktu zaten isimleri bile küfür olarak kullanılırdı. Bir de dış düşmanlar vardı; Yunan baş düşmandı, Ruslar Moskof vb. bir sürü kötü örnekler. Yine kendi adıma söyleyeyim belki de devrimci sosyalist olmama sebep bunlardı. Çocuk yaşta bütün bunları reddedip mücadele saflarına katılmayı tercih ettim.

Dönemin savaş koşullarını bugünde olduğu gibi fırsat olarak gören egemen devlet yapısı, bugün de soykırım politikalarının yılmaz savunucuları olarak zulüm etmeye devam ediyorlar. Bugün Anadolu coğrafyasına baktığımızda Hıristiyan halklar tamamen yok olmuştur. Osmanlı’dan bugüne soykırım politikaları devam etmiş, halkların çığlığı yönetenler nezdinde hiçbir zaman karşılık bulmamıştır. Devlet geleneği Türkçü islamcı ve ırkçı politikalarını bugün de halkları birbirine düşman ederek devam ettirmektedir. Bu geçtiğimiz beş on yıllık tarihi süreç apaçık göstermektedir. Kürtler halen düşmandır, Ermeniler ve diğer halklar ya da muhalifler kolaylıkla vatan hainliği ve teröristlikle suçlanırken, yine katliamlar ve sürgünler ve ceza ve işkencelere maruz kalmaktadırlar.

Yine yakın coğrafyalarda komşu ülkelerde işgaller, katliamlar devlet eliyle yapılmakta, Ortadoğu coğrafyasında IŞİD benzeri terörist yapılanları da kullanarak kan dökmekte soykırım yapmaktadırlar. Suriye'de, Irak'ta, Libya ve Kürdistan'ın bütün coğrafyasında ve çok yakın tarihte Ermenistan Azerbaycan savaşında Karabağ'ın işgali desteklenmiş oradaki katliamlara göz yummuştur. 

Egemenler yanılıyor

Soykırımın unutulacağını ve o sürecin bir daha da hatırlan mayacağını düşünen egemenler yanılıyor. Anadolu'dan sürgün edilen katliamlara ve oncaya maruz kalan Ermeniler ve diğer halklar yasadıklarını unutmuş değiller. Unutmazlar da.

Anadolu'yu çok gezdim ben. O coğrafyada ayak basmadığım, çayını kahvesini içmediğim, yemeklerini yiyip yatılı misafirleri olmadığım köy, kasaba, şehir ya da ücra köşeler kalmamıştır neredeyse. Gittiğim her şehir ya da yerleşim bölgelerinde ya da dağında taşında halen geçmişin asla silinemeyecek izlerini görmek mümkün. Ne kadar imha ve çalışsalarda, toprağın her karışında, her taşın altında ayrı bir kanıt, ayrı bir acı öykü vardır. Şehirler, köyler, kasabalar gördüm, köylerde çeşmeler, oradaki mimarı yapılar el konulmuş araziler, arta kalan el sanatları yüreğimi incitmiştir her daim. Küçük bir örnek Kayseri, her karışı Ermeni mimarisi. Örneğin yolunuz düşerse Ağırnas Köyüne ya da Gesi Bağlarına ya da şehir merkezine ilçelerine gidin, Develi’ye mesela say say bitmez. Mahalleler var herşeyiyle kilisesi manastırı, geçin aşağıya Çukurova'ya doğru Saimbeyli, Feke, Kozan, Adana, Çorum'a, Yozgat’a, Maraş'a gidin daha sayamadığım o kadar yerleşim birimi var ki. Ermeniler bütün güzelliğiyle oralarda halen oralar onların yurduydu.

Bu saydığım yerleşim yerlerini dikkatlice incelersek Türkçü-islamcı ırkçılığın en acımasız örneklerini görebiliriz. Bu şu demek değil, orada yaşayan herkes faşist değil, kastettiğim politik hakimiyet. Bu bir utanç aslında. O coğrafyada yaşayan kendine insanım diyen herkesin utancı. Kimileri ben yapmadım diyebilir, diyorlarda zaten, ama bütün bunları derken var olan resmi politikanın savunuculuğunu da yapmaktan geri durmuyorlar. Peki Ermeniler öyle mi? O soykırım döneminde kendilerine yardım eden kucak açan kim varsa hepsini de minnetle şükranla anıyorlar. Erivan'da Soykırım Müzesi’nde kendilerine yardım edenlerle ilgili bir köşe ayırdıklarını duyunca mutlu olmuştum. Gerçekten saygı değer bir olgunluk ve güzellik.

Benim burada canımı acıtan, kötülerin zalimlerin yaptıklarından ziyade 'duyarlı' kesimlerin sessizliği ve suskunluğudur. Aradan onca yıl geçmesine rağmen halen net bir görüşleri yok bu konuda. Halbuki o kadar çok kanıt ve yaşanmışlıklar varken, her 24 Nisan'da bu garip durumları aslında affedilir değil. Bizlerin aslında ilk başlamamız gereken önemli noktalardan birisi, soykırımlarla hesaplaşmak ve devamında halkların kardeşliğini, barışı demokrasiyi savaşsız, sömürüsüz, sınırsız bir dünyayı birlikte inşaa etmek ve birbirimizin yüzüne tertemiz bakabilmek. Yine de unutulur mu? Unutulmaz elbet, ama burada yaşadığımız topraklarda Alman dostlarımızın haykırdığı gibi, "Nie Wieder Faschismus" (Faşizm bir daha asla gelmeyecek) diye haykırmanın yollarını açarız. Mücadeleye daha temiz devam ederiz.

Ha bu arada her 24 Nisan döneminde, Amerika ne diyecek, ya da diğer ülkelerin söylediklerinden ziyade bizlerin tutumu önemli, Ermeniler ya da diğer soykırım mağduru halklar emperyalist lobilerde pazarlık konusu yapılmamalı. Dünya genelinde yapılan dostça dayanışmalarda saygı ve sevgiyle alkışlanmalı. 

1006 yıl sonra da unutulmaz

Bu yıl, 24 Nisan'da Frankfurt'da Soykırım Karşıtları Derneği'nin çağrısıyla soykırım kurbanları anmasına katıldık. Yine aynı gün programın devamında Wiesbaden’da Süryanilerin anması olduğunu duyunca oraya da katıldık. Konuyu dağıtmadan devam edeyim, Frankfurt Paulskirche önünde toplanan insanlardaki hüzün acının 106. yılında da tazeliğini koruduğu yürek yangının devam ettiğini gösterdi. Bu anma da bu acının 1006 yıl sonra da unutulmayacağı ve unutturulmayacağını yaşayarak gördüm. Bu gerçeklik soykırımcıları rahatsız ediyor tabi. Ateş püskürüyordu Türkiye parlamentosundaki partiler. HDP dışındaki bütün partiler, HDP'nin soykırım açıklamasına hakaret ve tehditlerle karşılık verirken milletvekilleri sosyal medya üzerinden tehdit edildi. HDP Milletvekili Garo Paylan’a Talat Paşa örneğini yaşamalısın denildi, birden hepsi antiemperyalist kesildi. Halbuki emperyalizme göbekten bağlı olduklarını, Amerika'dan ya da diğer emperyalist ülkelerden habersiz hiç bir iş yapmadıklarını dünya alame bilirken.

Frankfurt Paulskirche önündeki anmada yapılan konuşmalar ve hazırlanan dövizlerde verilen mesaj, bütün halkların acısının ortak olduğu ve aynı kaderi paylaşan Süryani, Êzîdî, Helen ve Pontuslu halkların acısının dinmesi, yaşlarının son bulması için, soykırım kurbanlarını unutmayacağız yönündeydi. 
"Varını yoğunu kaybetmiş, paramparça olmuş, yurdu yuvası talan edilmiş, sırf canını kurtarmak için, nar taneleri gibi dünyanın dört bir yanına savrulmuş, kuşaktan kuşağa benliğinde taşıdığı sürgün zincirleriyle yurt hasreti çeken soykırım sürgünlerini unutmayacağız" 

Soykırım Karşıtları Derneği bildirisinden;

Evet, böyle söylüyordu Soykırım Karşıtlar Dernek temsilcisi, unutulmamalı, unutturulmamalı. Bu kör karanlığın yırtılması için çoğalarak birlikte mücadeleyi örgütlemeli ve sorulmalı hesabı zulüm günlerinin.

Bugün halen ülkede ya da dünyanın her yerinde zulüm ve katliamlardan kaçarak sürgün hayatı yaşamak zorunda bırakılan, Ermeniler Kürtler, Aleviler ve diğer halklar, sosyalistler devrimcilere muhalif aydınlara karşı geliştirilen baskıcı faşist uygulamalar ve devlet zulmü ne kadar direnişle karşılaşsada, ortalama bir birey için korku olarak varlığını sürdürüyor. Yetmiyor, dünyanın birçok yerinde özellikle Avrupa'da devlet destekli açık ve gizli odaklar sürekli provokasyonlar yapıyorlar, cinayetler işliyorlar. Korku ve baskı politikaları devam ediyor. Soykırım devam ediyor!

Geldiğimiz son süreçte soykırımları ifşa etme konusunda dünden ilerde olduğumuz kesin. Yeterli mi? Hayır halen çok cılız ve örgütsüzüz. En son Frankfurt'taki anmada görünen, duyarlı kesimlerin yokluğu idi, birçok grup ve yapı soykırım karşıtı açıklamalar, bildiriler hazırlarken, anma günü hiçbir kurumun temsilcilik düzeyinde dahi olmaması düşündürücüydü. Halen işgalci, açgözlü zorbalığın politikaları fütursuzca devam ederken, bu yaşanmışlıklar ve yaşananlara sessiz kalanlar, ya da üstünü örtmek isteyenler hiç de az değiller. Ve bir çoğu yaşananları çok iyi bildiği halde, sessiz kalarak devlet politikalarını dolaylı olarak savunur durumdalar. Bu çetin süreç bir çoğunun gözünü korkutuyor soykırım gündemlerinde bile değil.

23 Nisanlarda, halay çekip şenlikler yapanlar, 24 Nisanlarda umursamaz tavırlarıyla, soykırımcı zihniyetin politikalarına hizmet etmiyorlar mı?

19 Mayıslarda coşkuyla kurtuluş savaşı kutlamaları yapanlar, 19 Mayıs 1919'da Pontusluların başına gelenlerden haberdarlar mı?

Herkes her şeyi iyi biliyor aslında, bilmemezlikten gelmek daha kolay, daha risksiz onlar için, bu korku nereye kadar. Hadi korkuyu anladık. Bir de gerçeği söyleyenleri, zulmü teşhir ve ifşa edenlerin karşısına dikilmeseler...

Sona gelirken, bu sistem böyle devam ettiği müddetçe, 1915'ler ne ilk olacak ne de son, sustukça direniş göstermedikçe bu giderek daha da azgınlaşacak, şimdi hedefte kürt halkı var.

Ama artık dünya küçüldü, Kürtler ya da diğer ezilen halklar mücadele yöntemlerinde çok mesafe kat ettiler, bu oyun fazla sürmeyecek. Mücadele gittikçe gelişiyor, savaşsız sömürüsüz, barış ve kardeşliği doyasıya yaşayacağımız, soykırımların insanlık suçu sayıldığı, ırkçılığın ayrımcılığın olmadığı bir dünyayı yaratmak yine bizim ellerimizde. Birlikte mücadelenin koşullarını yaratarak, halkların kardeşliği sloganlarını daha fazla haykırarak, soykırım ve zulüm mağduru halkların yanı başında, seslerine ses olarak bu zulmü alt edebiliriz. Buna inancım tam.

Halkların kardeşliğine, barışa, işçilerin emekçilerin birlikte yaratacağı özgürlükler dünyasına inancım ve inadımla. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.