- Tarihten bugüne bir miras var; ölüm oruçlarıyla direnenlerin Diyarbekir’deki yenilmezliğini bir kez daha okuyacak herkes ve Hewlêr’deki egemenlerin öğreneceği çok şey var!
Basına yansıyan fotoğraflarında, biri ayakta ve "burdayım ben" gibi durmuş. Meydan okuyan bir edası var. Adı Abdurrahman Er.
Diğeri hafif sakallı, tanıdığımız, sempatik heval pozunda; zekice bir bakış, "ben kolay yenecek lokma değilim" aurasıyla beğeni toplayan çehresiyle, parkalı ve 20’li yaşlarda. Adı Mazlum Dağ.
İkisi de Hewlêr’de tutuklu.
13 Şubatta ölüm orucuna başlamışlar.
Tutuklanmalarının nedeni, MİT’in Federe Kürdistan’daki şefi Osman Köse’yi öldürmekten sorumlu tutulmaları.
Önceden hazırlanan bir ifadeyi imzalamaları için kendilerine işkence yapılmış.
Devrimci bir dönemden geçiyor dediğimiz Kürdistan’da, Hewlêr’de hayat başka bir kulvarda mı diye sormuyor.
Ancak bir MİT elemanının öldürülmesini mükafatlandırmalarını beklemenin de realistçe bir yaklaşım olmadığının altını da çizmek istiyorum.
Çünkü Hewlêr gönüllü olmazsa da, Türk serumuna bağlı olmaktan kurtulmak için adım atmadı.
Görünen: bu davada Türkiye Hewlêr’e akıyor.
Bu iki Kuzey Kürdistan’lının işkenceye uğramaları, insan haklarından mahrum edilmelerinin Made in Turkey olduğu biliniyor.
Belki de Hewlêr, Türkiye’nin post modern sömürgesi olarak, ceza evlerindekilerin aileleriyle görüştürülmemeleri, mektuplaşmalarının yasaklanması, kendilerine gelen paralardan mahrum kalmaları, temel ihtiyaçlardan mahrum bırakılmalarına denk düşen bir miras devraldı.
MİT elemanını bir diplomat olarak mükafatlandıran güç, Başkan Neçirvan, Başbakan Mesrur Barzani’ye mi bağlı? Yoksa MİT mi?
"Kürt halkının çocuklarına zulmetmekten vazgeçin" çağrısı, MİT’e değil, Hewlêr’e yapıldı.
Abdurrahman Er ve Mazlum Dağ’a işkence yapanlar Güney Kürdistan’lı mı?
Yoksa MİT elemanları mı?
Bu soruya Hewlêr’deki yönetim yanıt verebilir…
Er ve Dağ’ın ölüm orucuna başlamalarının bendeki ilk çağrışımı, 80’lerin başında Diyarbekir hapishanesi oldu.
Biraz daha düşününce ve kalbimi dinledikçe ilk hatırladığım Ozan Serhat’dı.
Kürtçe bilmeyen iki yakın arkadaşımın her duyduklarında göz yaşlarını tutamadıkları o melodi ve sözleri: "Hewlêr"
Elinde sazıyla bir mağarada seslendirmiş olduğu resim karesinin zaptetmediği göz yaşları bunlar. Arkasındaki kaya duvara çarpan sesinin bir flarmoni salonundaki akustiğe meydan okuyan duyusu. Üzgün ama bitkin olmayan bu çehrenin hüzün yüklü sesin etkisine kapılmayan bir yer küreli tahmin edemiyorum.
Dili olan, her dilde anlaşılan bir melodi: Hewlêr.
90’lı yılların ortasında yakından tanıma şansına sahip olduğum, kararlı, davasından başka kimseye eyvallahı olmayan ve ölümsüz "Ağrı’nın isyan kızı" gibi tüm zamanlara yayılabilecek başka bir melodinin ustasıydı Ozan Serhat. "kor ateşten gelinliğe/sardı bütün bedenini/gözler şafak el tetikte/etti intikam yemini"
Tüm yaşamının dönüm noktalarından biri Hewlêr oldu; orada, hapishanede yapılan katliamda 60’ın üstünde yoldaşını kaybetti. Yazdı ve söyledi:
"Hewlêr,
Hainlere mezar olacak
Hewlêr, Hewlêr
Başkaldırının ateşi, direnişin kalesi
Şehitlerin yuvası, Hewlêr
Yiğitlerin yuvası, Hewlêr"
Ölüm orucu tablosu, yeniden o Gerilla Müziğinin usta kalemi ve sesi Serhat’ın bu melodisini canlandırdı.
Tarihten bugüne bir miras var; ölüm oruçlarıyla direnenlerin Diyarbekir’deki yenilmezliğini bir kez daha okuyacak herkes ve Hewlêr’deki egemenlerin öğreneceği çok şey var!
paylaş
Selim FERAT yazıları
NATO’daki postmodern dilenci
28 Haziran
Gazetecilere saldırı/ Terör listesi
14 Haziran
Rojava'da tarihi kavşak
7 Haziran
İsveç bahane
24 Mayıs
Hawar/Feryat’ın üç tarihi
17 Mayıs
Êzîdîlerin kurtuluşu
9 Mayıs
Türk saldırısı ve paradokslar
2 Mayıs
Onyıllar sonra KNK
25 Nisan
Cumhurbaşkanı olacak aday
18 Nisan
Güney Kürdistan alarmı
11 Nisan
Kürdistan’ın sesi nerede?
4 Nisan
Yol ayrımında Newroz
21 Mart
Öcalan'lı olmak
14 Şubat
Kürtçe yasak olmazsa?
31 Ocak