İki mesele iki devlet

Sezai TEMELLİ yazdı —

  • Ortadoğu halklarına özgürlük ve adalet sağlayabilecek demokrasi adına ne yapmalı, nasıl yapmalı sorularına yanıt aramalıyız. Artık ulus devlet kodlarıyla düşünerek, dikey yönetsel yapılar inşa ederek, vesayet üreterek değil, demokratik toplum perspektifiyle meseleleri ele alan, federasyon, özerk yapılar üzerinden yapay örgütsel- yönetsel yapılar inşa eden, vesayetçi değil, yerinden meclisler eliyle siyaset üreten bir anlayışı var edebilmek adına çaba göstermeliyiz.

Filistin halkı En Nakba’nın, ‘Büyük Felaket’in yetmiş üçüncü yılında bir kez daha İsrail devletinin saldırısı altında. Bu son saldırıda bugüne kadar 200’ün çok üzerinde can kaybı ve yüzlerce yaralı var. Başta Gazze olmak üzere Filistin kentlerinin yıkımı sürüyor. Filistin halkının tüm haklarını onlarca yıldır yok sayan, şiddeti sürekli bir yönetim anlayışı olarak koruyan ve sadece iç politikada değil, başta Ortadoğu olmak üzere küresel siyasette de meşru olmayan bu yaklaşımını uluslararası hukuka rağmen sürdüren, bu siyasetini tek taraflı stratejik bir hatta oturtan ve bunu emperyal ilişkilerle besleyen İsrail devleti çözümsüzlükten beslenen bir devlettir. 

Ortadoğu’nun en büyük iki meselesi Kürt ve Filistin meseleleridir. Kürt meselesi kuşkusuz çok daha boyutlu ve etkileri açısından çok daha karmaşık bir sorun. Filistin sorunuyla farklılıkları olmakla birlikte belli benzerlikleri taşımaları açısından birlikte ele alabileceğimiz yanlarının da olduğu bir gerçekliktir. Kürt meselesinin çözümsüzlüğünden beslenen Türkiye ile Filistin meselesinin çözümsüzlüğünden beslenen İsrail devletlerinin stratejik benzerlikleri aslında çözümsüzlüğün kaynağında saklıdır diyebiliriz.

Çözümsüzlüğün başlıca nedeni 19. yüzyıl ulus devlet anlayışının ısrarla sürdürülmesinde saklı. Bu anlayışın sürdürülebilirliği bir demokratik form içinde mümkün değil. Tarih bunu bize defalarca kanıtladı. Çoğulcu toplumsal gerçeklikle bağdaşmayan bu yapı çevre kapitalist ülkelerde ama özellikle Ortadoğu’da hep otoriter rejimlerle ayakta kalma çabasında oldu. Zaman zaman örtülü, zaman zaman da açık faşizm formlarıyla, hatta faşist diktatörlüklerle devleti kurumlaştıran, toplumu düzenleme çabasında olan bu rejimler, asimilasyondan katliamlara kadar her türlü şiddet yöntemiyle bu programda, mühendislikte ısrar edegeldiler.   

Diğer taraftan devletlerin bu ceberut rejimleri sürdürmelerindeki bir başka önemli etken de çoğunluğun çoğulculuğa olan yaklaşımıdır. Hâkim ulusun belli ayrıcalıklar temelindeki devletle olan sözleşmesi diğer halkların karşılaştığı şiddetin hukuk dışılığını ‘meşru’ hale getirdi.

Bugün İsrail’de yaşananlara Türkiye’den bakan çoğunluğun ilginç bir biçimde konsolide olma hali Kürt meselesini yok sayma veya bu meseleden kaçma ruh halinden başka bir şey olmasa gerek. İsrail’e karşı kullanılan dil ne denli sert olursa olsun, Filistin halkına dair taleplerin sınırlılığı çarpık ulus devlet mutabakatının karşılıklı rızasını teyit ediyor adeta. Oysa yoğun militarist-güvenlikçi yöntemlerin ekonomiden siyasete yaşamın her alanında hâkim hale geldiğini her iki devlette de görmemiz tesadüf olamaz.

Bu yoğun militarist-güvenlikçi yöntem Kürt ve Filistin meselesinin çözümsüzlüğünden beslenirken, sözleşmenin tarafı olduğu halde hâkim ulus emekçileri başta olmak üzere farklı toplumsal kesimler yoksulluk ve yoksunluk maliyetlerine her geçen gün daha fazla katlanmak zorunda kalıyor. Son İsrail protestolarında ortaya çıkan tablo bunu açıkça sergilemesi açısından oldukça manidardı.

Tüm bu çözümsüzlüğe, buna rıza gösteren geniş kabule karşı yine de çözüme dair konuşabilmeliyiz. Siyasi ve iktisadi olarak ortaya koyabileceğimiz bir çözümün olduğunu biliyoruz. Ortadoğu halklarına özgürlük ve adalet sağlayabilecek demokrasi adına ne yapmalı, nasıl yapmalı sorularına yanıt aramalıyız. Başka bir metodolojiye, farklı bir düşünselliğe ihtiyacımız var. Artık ulus devlet kodlarıyla düşünerek, dikey yönetsel yapılar inşa ederek, vesayet üreterek değil, demokratik toplum perspektifiyle meseleleri ele alan, federasyon, özerk yapılar üzerinden yapay örgütsel- yönetsel yapılar inşa eden, vesayetçi değil, yerinden meclisler eliyle siyaset üreten bir anlayışı var edebilmek adına çaba göstermeliyiz.

Filistin halkının yanında durmak hatta faşist İsrail rejimine karşı mücadele etmek Ortadoğu’nun özgürleşmesi, demokratikleşmesi için çok büyük önem taşıyor. Ama bunun ön koşulu yaşadığın yeri özgürleştirmekten, demokratikleştirmekten geçiyor. Savaşa karşı barışı, güvenlikçi politikalara karşı özgürlüğü savunmak ateşi ateşle söndüremeyeceğinizi bilmekten geçiyor…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.