İran-İsrail savaşı ve Kürtler

Dosya Haberleri —

Rojhilat direniş

Rojhilat direniş

  • Birinci Dünya Savaşı’nda Ortadoğu statükosu Kürdistan’ın parçalanmışlığı üzerinden oluşturulurken öyle görünüyor ki 3. Dünya Savaşı ile de Birleşik Kürdistan üzerinden şekillendirilmeye çalışılacaktır. PKK’nin “Birleşik Bağımsız Kürdistan” temelli politik çizgisine karşı “ayrılıkçı” diye karşı çıkan ve kirli savaşı yürütenlerin bugün “Birleşik Kürdistan” için dört ulus-devleti kevgire çevirmesi ironiktir.
  • Komplo Türkiye’yi de içine çekebilecek kadar derin ve büyüktür. On yıllardır bu komplo içinde oynayan, komploya katılan ve ısrarla sürdürmeye çalışan, bugün de tarihi bir kavşakta bulunan Türkiye’nin yaklaşımları son derece önemlidir. Kürtler de çok acı yaşayacak ve bedel ödeyeceklerdir ama Kürtlerin oyun sahasının daha büyük olduğu tartışma götürmez bir gerçekliktir.
  • Kürtler İran- İsrail savaşında çok temkinli hareket edeceklerdir. Tersine her zamankinden daha fazla dikkatli ve bilinçli politika yapacaklardır. Stratejik konumu savaşın dengelerini belirleyebilecek karakterdedir. Özgürlük ve demokrasideki ilkeli tutumu, güncel politikada son derece esnek ve yaratıcı oluşlarının sadece Kürtlere değil bütün bölge halklarına ve bireylerine kazandıracağı kesindir.

MORDEM ALİŞER

Filistin’e, Lübnan’a, Suriye’ye, Irak’a, velhasıl Şii Hilali ve çeperindeki kol ve kanatları kırılan, dışarıya doğru uçamayacak, kendini savunamayacak duruma getirilen İran’ın tam da merkezine doğru yöneltilen saldırılarla felç durumuna düştüğü belirtilebilir. İran Molla rejimi beyinsel felç durumundadır. Hamaney’in yaşıyor oluşu veya olmayışı simgeseldir. Önemli olan felç durumuna düşürülen rejimin bundan sonra nasıl bir organizasyon kabiliyetiyle kendi varlığını sürdüreceğidir.

Başını İsrail, ABD ve İngiltere’nin planladığı ve pratikleştirdiği bu savaşın geçmişi 1998 yılına götürülebilir. Önder Öcalan’ın esaret altına alınmasından sonra Afganistan ve Irak’la devam eden, en son Esad rejiminin birkaç gün içinde paldır küldür yıkılmasının ardından sıranın İran’a geleceğini sağır sultan bile biliyordu. Belki de 48 saatte düşürülebilecek Molla rejiminin neredeyse 30 yıl sonra bu şekilde hedeflenmesi tam anlamıyla sistemin savaş-kâr tarzıyla ilgilidir. Bir rejim değişikliğinin birkaç hafta içinde mi olacağı yoksa 10 yıl mı süreceği de tamamen bu yaklaşımla bağlantılıdır. Irak ve Suriye’deki savaşa bakıldığında en az 10 yıllık bir planlama dahilinde sürdürüleceği öngörülebilir.

Güç savaşları...

İran’ın çok büyük bir devlet olduğuna dair propagandalar içi boş birer anlatımdan başka bir şey değildir. Molla rejiminin çürümüşlüğünü, toplumsal hiç bir soruna yanıt olma gücünün kalmadığını bilenler için bu hiç de farkında olunmayan bir durum değil. Kaskatı kesilmiş bir ideolojik forma Fars halkının binlerce yıla yayılan ve süregelen toplumsal direniş ve yaşam kültürünü ne kadar yedirmeye çalışsa da geldiği noktanın yalnızca bir idam rejimi olmaktan öteye gitmemesi kadar açıklayıcı hiç bir şey olamaz sanırım.

Nükleer silah sahibi ya da nükleer silaha sahip olmaya çalışan bir İran var mı acaba? Tartışılmaya değer. Nükleer silaha sahip olma arzusunda olan bir İran var elbette. Tıpkı Türkiye veya herhangi bir ülke gibi. Ok sahibi olmak, mancınık, top, tüfek, uçak sahibi olmak isteyen herhangi birileri gibi... Çağın dehşetli ölüm aracı ne ise iktidarlar için buna ulaşmak en temel hedef oluyor. Çin icadı baruta sahip olmak için çevredeki veya uzak yerdeki herhangi bir egemenin yapmadığı oyun yoktu örneğin.

 

 

Nükleerde aç gözlülük

Nükleer silaha ise sahip olmak o kadar kolay bir iş de değil. Son derece teknik malzeme ve hammaddeyi elde etmenin yanında bir de bunun işlenmesi için gerekli insan kaynağı da lazım. Yani İran’ın bilmem yüzde kaç arındırılmış uranyuma sahip olduğu filan, biraz yarım kalan, masalın devamını bekleyen çocuklara anlatmaya benziyor. Hegemonik sistemin izin vermediği ya da göz yummadığı bir durumda bırakalım nükleer silah üretmeyi, arıtım santrifüjleri bile kolay kolay kurulamaz. Ancak yerin bilmem kaç metre dibinde bir yer kurarsın ve uğraşır durursun. Hadi elde etmeye yaklaştın, eğer sistemle uyumlu değilsen bir gece içinde on metrelerce derinlikteki sığınağında başına nelerin geldiğini bile bilemezsin. Halen Kasım Süleymani’nin, Reisi’nin başına ne geldiğini veya nasıl yanıt olacağını bilmediğin gibi. Gürlersin ama sonunda tıkırtıdan öte bir ses çıkaramazsın. Birileri de seninle kedinin fareyle oynadığı gibi oynar. İki günde bütün hava sahanı kontrol eder. Bütün askeri komuta gücünü bir gecede yerle bir eder. İşte felç durumu budur. Biz Kürtler bu durumu iyi biliriz aslında. 1999’da başımıza getirilen şeydi. Bir hareket ve halk bir anda kendini orta yerde buldu, Önderliği esir alındı ve bu durumda fazla seçeneği olmayan bir oyunun içine çekilmeye çalışıldı.

Siyonizm ve Türk yayılmacılığı

İlginç olan, yeniden tarihi bir kavşakta buluyoruz kendimizi. Özelde 2015’ten itibaren ne menem bir savaşın dayatıldığı ve yaşatıldığı sanırım şimdi daha iyi anlaşılıyor. İçte ve dışta oluşturulan ittifakın amacının İran’a doğru giderken PKK öncülüklü direniş gücünün tasfiye edilmesi, tasfiye edilemese da yedeğe düşürülmesinin hedeflendiği bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Katıksız bir şekilde işbirlikçiliğe oynayanların amacının bu ittifaktaki yeri de daha bir belli olmuş oluyor. İşbirlikçiler deyip geçmemek gerekiyormuş. Bugünlerde koro halinde ve her mecrada seslerini yükseltmelerinin nedeni demek ki boşuna değilmiş. İşgalcilerden çok bunların o dönemde de nasıl çırpındığı, işgal bölgelerini kendi elleriyle genişletmeye çalışarak teslim etmeleri de demek ki boşuna değilmiş. Siyonizm ve Türk yayılmacılığına nasıl da gönüllü hizmet ediyorlarmış.

 

 

Karanlık tipler iş başında

Kürdistan özgür savunma güçleri o bölgelerde tasfiye edilse, öncülük paramparça edilse geride kalan toplumsal varlığı istediği gibi yönlendirebilecekler. Bugün sabah akşam İsrail hayranlığı halinde haykıranlara bakanlar bunun ne anlama geldiğini iyi bilirler. İdeolojik zayıflıklarını milliyetçilik, toplumsal güçsüzlüklerini vahşi saldırılar halinde aşmaya çalıştılar. Kürdistan Özgürlük Hareketi’ni milliyetçilik propagandası ve baskısı altında iş yapamaz duruma düşürmek istediler. Siyasi basiret tam da bunu görerek çok daha geniş, daha kapsamlı bir direniş ve örgütlenme halinde karşı koymayı başarmak iken bunun yeterince yapılmaması, kuşatmanın bir türlü aşılamaması ne yazık ki böylelerinin boş alanda yeterince at oynatmalarına neden oldu. Türkiye’de de bu sol-sosyalizm adına bazı karanlık tipler ve oluşumlarla yürütüldü. Önder Öcalan’ın özellikle 27 Şubat çağrısından sonraki tutumlarına ve söylemlerine bakıldığında bu daha da net bir şekilde görüldü.

Hamle erkene alındı

Gazze ile başlayan süreç Esad rejiminin düşürülmesine doğru ilerlediğinde Devlet Bahçeli’nin dillendirdiği tutumun ardından Önder Öcalan’ın hem ilkesel olarak hem de tarihi ve politik gerçeklikler temelinde çizdiği stratejik ve taktik hat ortaya çıkınca kanımca İsrail’in İran hamlesi erkene alındı. Olası bir güncellenmiş Kürt-Türk ilişkisi ve ittifakının bölgede oluşturacağı yeni durumun farkındadırlar. Bu süreç halen devam ederken İran hamlesinin bunun boşa çıkarma dinamiği mevcuttur. Dahası AKP’nin henüz kestirilemeyen olası olumsuz politik yaklaşımı sürecin altına imha gücü yüksek bir bombanın konulması demektir. Bunu teşvik edecek hem içeride hem de dışarıda çok sayıda güç vardır. Türk siyaseti ve basınındaki bazılarının söylem ve yaklaşımlarına bakıldığında bunu görmemek mümkün değildir. Özelde Sözcü gazetesinin doğrudan Siyonizm’in sözcülüğünü yaptığı belirtilebilir. Savaş ve iktidar rantından beslenen ve bunun devamı için her türlü kirli ilişkiler ve oyunlara girebilecek bir hayli kişi ve kesim vardır.

Ateşkes ne kadar sürer?

Türk devlet aygıtının İsrail- İran savaşında ne kadar sağduyulu yaklaşacağı ve sistemi kontrol ettiği halen tartışmalıdır. Büyük ihtimalle biraz daha izleyip bekleyecekler. Suriye’dekine benzer bir şekilde balıklama bu savaşın ortasına dalmaları da muhtemeldir. Mevcut ateşkesin uzun süreli olması pek ihtimal dahilinde değildir. Daha doğrusu İsrail ve ABD’nin her gün her türlü savaş aracı ile İran’ı vurması öyle pek kârlı bir iş de değildir. Büyük ihtimalle adım adım rejimi kendi içine sıkışarak kendisini yiyen bir pozisyona düşürmek isteyeceklerdir. Toplumsal muhalefet adına bazı güçleri öne sürmeleri hayli zordur. Siyasal bir rejimi yıkmak kolay olabilir ama yerine kimin nasıl geçeceği çok daha zor bir konudur. İran’daki rejimin giderek daha fazla Kürtlerin üzerine gelmesi ihtimali daha fazladır. Dahası bunu teşvik edeceklerdir de. Katliam sınırında tutulan bir halk pozisyonuna düşürmek isteyebilirler. Bu durumda Kürtlerin kendilerine muhtaç kalmasını isteyebilir. Batı’nın İran içinde savaşabilecek vekil güçleri yoktur. Olsa da çok zayıftır. Selefist bazı kesimler devreye konulmak istense de zemin bulmaları oldukça zordur. Dolayısıyla Kürtlerin hem coğrafya hem de nüfus olarak pozisyonları stratejiktir. 

 

 

Komplocular...

Birinci Dünya Savaşı’nda Ortadoğu statükosu Kürdistan’ın parçalanmışlığı üzerinden oluşturulurken öyle görünüyor ki Üçüncü Dünya Savaşı ile de Birleşik Kürdistan üzerinden şekillendirilmeye çalışılacaktır. PKK’nin “Birleşik Bağımsız Kürdistan” temelli politik çizgisine karşı “ayrılıkçı” diye karşı çıkan ve her türlü kirli savaşı yürütenlerin bugün “Birleşik Kürdistan” için dört ulus-devleti kevgire çevirmesi ironiktir. Fakat savaş ironi ile oynanan bir tiyatro sahnesi değildir. Halkların özgür ve demokratik geleceğine yönelik büyük bir komplodur. Bölge ulus-devletlerinin her birinin kendinden menkul keramet saydığı varlıklarının nasıl oluştuğu ve yıkıma uğratıldığından ne kadar ders çıkardıkları veya çıkartacakları halen en çok tartışılmaya değer konulardan biridir.

İran’ın başında koskoca bir "Rojhilat belası" var şimdi. Hatta bu bela Türk devletinin başını da yakacak cinstendir. Türk devletinin iştahı kabarıktır. Konu Kürtler olunca gözü kararabilmektedir. Türk devletinin bu zayıf yönünü bilen Batılı güçlerin bunu kullanması işten bile değildir. Komplo Türkiye’yi de içine çekebilecek kadar derin ve büyüktür. On yıllardır bu komplo içinde oynayan, komploya katılan ve ısrarla sürdürmeye çalışan, bugün de tarihi bir kavşakta bulunan Türkiye’nin yaklaşımları son derece önemli olmaktadır. Siyasal basiretten yoksunluk kesinlikle Türkiye’nin mahfına yol açacaktır. Kürtler de çok acı yaşayacak ve bedel ödeyeceklerdir ama Kürtlerin oyun sahasının daha büyük olduğu tartışma götürmez bir gerçekliktir.

 

 

Kürtler yeni bir aşamada

Tekraren de olsa belirtmekte fayda var. AKP de komplocu bir partidir. Dahası Türk devlet geleneğinin provokatörlük tarzını olduğu gibi sindirmiş, kendinde ete kemiğe büründürmüştür. Gelişmelerin onu da aşan yönleri olmakla birlikte özelde AKP ve devlet içinde konumlanmış bazı kesimler özellikle Siyonizm ile birlikte, ilişki ve yönlendirmesiyle bunu uygulamaktan çekinmeyeceklerdir. DAİŞ belasının oluşturulması, koruyup. kollanmasının bir tek Türk devleti ile olduğunu sanmak yanıltıcıdır. Belki de şu anlarda İran sahasında bazıları hazırlanıyordur. İran, Suriye ve Irak’tan farklı bazı yanları olsa da buna göre bir hazırlık içine girmeleri muhtemeldir. Devlet Bahçeli’nin uyarılarında bunu okumak da zor değildir. 

Velhasıl, İran’a yönelik hamle ile 3. Dünya Savaşı en önemli ve kritik aşamasına geçmiştir. Kürt-Türk ilişkisinde güncellenecek bir yeni aşama da tam olarak buna denk gelmektedir. Bir yandan Batı’nın ısrarla sürdürdüğü ve sonuç almaya çalıştığı politika ve hegemonya savaşı, diğer yandan da halkların umut, özgürlük ve demokrasi mücadelesi. Wilson ve Lenin’in geldiği nokta, yeni ulus- devletlerdi. Şimdi tam anlamda modernite mücadelesine ve savaşına sahnedir dünya. Önder Öcalan’ın tam da bu aşamada müdahalesi demokratik modernitenin politik okuması ve uygulaması olmaktadır. Bunun en önemli pratik ayaklarından biri tarihsel ve toplumsal olarak diyalektik birliği ifade eden Kürt- Türk ilişkisini yeniden düzenlemek ve yaşamsallaştırmaktır. Diğeri de toplumun yeni dönem paradigması ile stratejik ve taktik yapılanmasını başarabilmektir. Yani "Demokratik Toplum" inşasını kesinlikle başarabilmektir.

 

 

Kürtlerle bütün bölge kazanacak

Kürtler, özgürlük ve demokrasi çizgisinde giderek daha çok derinleşmesi ve bunu hayata geçirme gücünü bulması halinde kazananın kendilerinin olacağını bilmektedirler. Bölgenin diğer halklarıyla bu temelde kuracakları ilişki bölgenin de çehresini değiştirecektir. İran’daki halkların demokrasi ve direniş kültürü hem kendisini daha fazla açığa çıkaracak hem de hepsine yeni imkanlar açabilecek, güç verebilecek durumdadır. Molla rejiminin içi karartılan halklara, toplumlara artık verebileceği bir şey kalmamıştır. Kaldı ki kendisini ne kadar ayakta tutabileceği muallaktır. Yıkılırken zulmünün büyük olması beklenendir. Felçli hali içerideki kol ve pençelerini çalıştırmaması anlamına gelmiyor. Kürtler ile demokrasiye açık bir ilişki kurması zordur. Dahası kurmak istese bile kurmasına imkan bırakılmayacaktır. Esad Kürtlerle açık ve asgari düzeyde bir ilişki kurmaya çalışsaydı bile kolay kolay imkan tanımayacaklardı. Saddam on yıldan fazla böyle kolu kanadı kırılmış halde ayakta tutuldu. Akibeti biliniyor. 

Dolayısıyla Kürtler İran- İsrail savaşında çok temkinli hareket edeceklerdir. Temkinlilikten kasıt, hiçbir şey yapmamak değildir. Tersine her zamankinden daha fazla dikkatli ve bilinçli politika yapacaklardır. Stratejik konumu savaşın dengelerini belirleyebilecek karakterdedir. Özgürlük ve demokrasideki ilkeli tutumu, güncel politikada son derece esnek ve yaratıcı oluşlarının sadece Kürtlere değil bütün bölge halklarına ve bireylerine kazandıracağı kesindir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.