Kürt Teali Cemiyetinden HDP’ye

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Kürtler, ihtiyaçları gereği, “bextê Rome tuneye“ diyerek, özgürlükçü bir yapılanmaya giriştiler. 1990’larda bu yolu açılar. DEP, HEP derken zincir uzadı. Çünkü kurulan her parti, bir süre sonra kapatılıyor, bunun üzerine Kürtler, inadına yenisinde buluşuyorlardı.

Kürtler, hiç bir zaman bunlara, güvenip arkalarını dönmediler. Kürtçede “bext“, çok kapsayıcı bir deyimdir. Erdem demektir. Onur, şerefi ifade eder. Kürtler, Osmanlıya “sahte Roma“ anlamında „“Roma Reş“ diyorlardı. Türkler ilişki sözkonusu olduğunda ise “bexte Romê tuneye“ sözünü, ağızlarında eksik etmiyolardı.

O nedenle, onlara karşı hep temkinli oldular. Dolandırılma ihtimaline karşı, uyanık, tetikçe durdular.

Söz gelişi, dünyanın yeninden yapılandığı Birinci Dünya savaşından sonra, güler yüz ve iltifatlarla yaklaşan Kemalistleri, “dur bakalım altından ne entrika çıkacak“ diye ihtiyatla karşıladılar. Bu arada, Kürdistan davasını (sorun) insanca bir diyalogla yürütüp sonuçlandırmak umudu ile 1918 yılı güzünde, Kürt Teali Cemiyetini kurup bununla, İttihatçıların B takımı Kemalistlerin karşısına çıktılar.

 Cemiyetinin kurucuları geniş tabanlıydı. Kimi Kürt elitleri ve Kürdistan davasının kadim isyancı ailelerinin torunları da kurucular arasındaydı. Kürdistan tarihinde, 1800 yılında ilk başkaldırıyı başlatan Süleymaniyeli Babanların, Botan Miri Bedirhan Paşa ve Amedli Cemil Paşa’nın torunları ve isyancı Nehrili (Şemdinan) Şeyh Ubeydullah’ın oğlu Seid Abdülkadir...

Seid Abdülkadir, aynı zamanda cemiyetin kurucu başkandı.

Atatürk, o sıralar Ermeni soykırımını yapan, Pontus Rumlarının yok edilişini sürdüren İttihatçılardan değilmiş gibi, özgürlükçüydü. Çok demokrat ve fazla insani edalıydı.

Ve devran, Osmanlı Sultanı günleriydi. Atatürk, henüz Sultanı devirmek için, devirmek için, güç devşirmekle meşguldu. Kürtler ise kitlesel bir güç ve sıkı dost havalarındaydı. Çünkü, onlara ihtiyacı vardı. “Dostları“na, özerklik vaaddecek kadar cömertti.

O nedele Kürt Teali Cemiyeti genel merkezi ve şubelerinin çalışmalarına müdahale etmiyor, Ermeniler başta olmak ürere, her kesimle diyaloguna, hatta yapılacak ilk seçimde Osmanlı iktidarını devralmaya aday Hürriyet ve İtilaf partisiyle, Kürdistan’ın özerkliği konusunda anlaşma imzalamasına da göz yumuyordu.

Fakat, Türk demokratlığının da bir dayama haddi vardı. Atatürk de, dişini sıkıp dayandı. Ama İngiliz ve Fransızlarla, Rusya’daki Lenin rejiminin desteğini aldıktan sonra, artık özgürlükçülük ya da demokratlığın lüzumatı yoktu. Osmanlı Sultanını devirmiş, su başlarını tutuyordu. Ülkede, “darağaçlı“ Terör günleriydi. 1920 kışında, Koçgiri’nin eşkıyaca kanatılıp talanı ile Kemalistlerin Kürt niyati de berraklaştı. Sonra terör tırpanı, Kürtlerin dava odağına sallandı ve Kürt Teali Cemiyeti, 1921’de “bağımsız Kürdistanı hayal etme“ suçlamasıyla kapatıldı.

Türk rejimi, Kürtlere karşı artık, terör zeminine oturmuş, yerleşmişti. Hukuk yok, her yerde zorbalık vardı. Kürdün dili, giyim-kuşam dahil, kültürü, Kürdün kimliği, ülkesinin adı da emirle yok ediliyor, sözünün edilmesi de yasaklanıyordu.

Kürtler, karşı tedbir olarak yer altına indiler. Kapısına kilit vurulmuş Kürt Teali Cemiyetinin “paltosu“ndan çıkma, “Azadî“ cemiyetini kurdular.

 İsyancı Şeyh Ubeydullah’ın oğlu Seid Abdülkadir ve dedeleri Mevlana Halid’in medresesinden dost Şeyh Said de Azadî’nin inşaacıları arasındaydı.

Azadî, bütün Kürt inanç ve katmanları arasında, yeni örgütlenmeye başlamıştı ki, Atatürk rejimi önderlerini tutuklamaya girişti. 1925 kışında, etkin lider Şeyh Said’in yolunda tuzak kurup Kürtlerin tepkisini patlattılar. Abdülkadir’i de tutukladılar. İsyan var denilerek kırım, yıkım ve yangına başladılar. Şeyh Said ve Seid Abdülkadir bir kaç gün ara ile idam edilerek, Kürtler başsız, dolayısıyla yolunu bulamaz hale getirilmeye çalışıldı.

Kan nehirleri, darağacı gölgeleriyle Kürt davasını bitirdiklerini sandılar. Ama öyle olmadı. Tersine, Kürtler bilendiler. Geriden gelenler, davayı yüklendiler. Ağrı Dağı merkezli “Hoybûn“ cemiyetini kurdular. Başa çıkamayınca, Rusyadaki Stalin rejimi ve toprak karşılığında satın aldıkları İran desteği ile taarruz ettiler. Kürt karargahı dağıldı. Bundan sonra Ağrı dağı etekleri, Geliye Zilan ve tepelerinde tarihin en iğrenç, soykırımını işlediler. İran Şahı ve Stalin de bu insanlık suçuna ortak oldular. Türkler sonra, ağzına taze kan değmiş kurt gibi, Dersime saldırdılar. Dersimi insansızlaştırdılar. Kürtleri, bir daya ayağa kalkamayacak şekilde sindirdiklerini sandılar.

Ama, bir kere daha yanıldılar. Kürtler, bir halktı. Halkların kırımla bitildiği görülmemiş, ama öfkesinin ateşlendiği gerçekti. Kürtler 1950’lerde itibaren, dip dalga misali, yeniden kaynamaya başladı. İrili, ufaklı yeraltı örgütlenmelerinden sonra, tepki 1970’lerde PKK ile ete, kemiğe büründü. Halkın, her türlü desteğiyle öfke yayılıp büyüdü, çığırında akan nehre dönüştü.

Kürtlerin, Türk hukuku ve yasalarına uygun bir parti ihtiyacı bu süreçte doğdu. Çünkü, seçimden seçime Kürtlere gülümseyen, hatta onlara “sayın“ veya “sevgili vatandaş“ diye seslenen partiler, oyları aldıktan sonra, dönüp “kahrol düşman“ diyor, düşmanca uygulamaya ortak oluyor, cehennem zebanisi kesilip Kürt adının anılmasına bile izin vermiyorlardı.

Bu tutumu Menderes-Bayar ikilisi, Süleyman Demirel ve Ecevit ile sonra gelenlerin ırkçı tutumu ile sabitti. Kürtler, ihtiyaçları gereği, “bextê Rome tuneye“ diyerek, özgürlükçü bir yapılanmaya giriştiler. 1990’larda bu yolu açılar. DEP, HEP derken zincir uzadı. Çünkü kurulan her parti, bir süre sonra kapatılıyor, bunun üzerine Kürtler, inadına yenisinde buluşuyorlardı.

Şimdiki durakta, Kürtlerin oy verdikleri HDP, ırkçı Türk adaletinin pençesinde. HDP kapatabilirler. Ve kapanınca ırkçı partiler oligarşisi, Kürt oylarını aralarında bölüşeceklerini sanıyorlar. Ancak olaylarla sabittir ki, yanılıyorlar. Kürtler için, Türk devletinde kimin iktidara gelip kimlerin gideceği önemli değil. Irkçısı, dincisi, rakı içen faşistiyle hepsini gördü, yaptıklarını yaşadı, Kürtler...

Onlar için, ırkçı Türk zulmüne karşı çıkan Kürt dostu partiye oy vermek, insan olmak demektir. Onur meselesi, erdemli duruştur. Şeref ve haysiyetine sahip çıkmaktır.

O nedenle, Kürt oyu alacağını hayal eden, fırsat talancısının ırkçının çabası nafiledir. Doğada boşluk yoktur. Gidenin yeri doldurulur ve Kürt de yeni evini, dostlar yatağını bulur...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.