Kürtçeyi toplumsal sahiplenme zayıfladı

Dosya Haberleri —

TAYYIP TEMEL

TAYYIP TEMEL

  • Kürtçe, direnen, çok güçlü bir kale; Kürtlüğün bu kadar soykırıma maruz kaldığı bir coğrafyada direnen bir kültür. Bu kaleleri son yıllarda güçlendiren ise Kürtlerin politik varlık ve özgürlük mücadelesidir; bunlar birbiriyle iç içedir.

OSMAN OĞUZ

 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Van Milletvekili Tayip Temel, yalnızca partisi içinde değil, genel olarak da “Kürtçenin direnişi” denilince akla gelen ilk isimlerden biri. Kürtçe gazetecilik konusunda da ciddi emekler veren Temel, günlük Kürtçe yayın yapan Azadiya Welat gazetesinin de genel yayın yönetmenliğini üstlenmişti.

Temel ile 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı vesilesiyle HDP’nin Kürtçeye yaklaşımını ve son dönemde gündemleşen kampanyaların mahiyetini konuştuk.

 

HDP, Şubat ayında, Kürt Dil ve Kültür Ağı ile Kürt Dil Platformu’nun başlattığı imza kampanyasına eşbaşkanlar düzeyinde destek verdi; Mart’ta ise parti içinde Kürtçe ile ilgili çalışmaları koordine etmek üzere bir komisyon kurdu ve eşbaşkanların da aralarında olduğu 500 parti yöneticisinin Kürtçe kursuna gönderileceğini duyurdu. Şimdiye kadar bu iki kampanya kapsamında ne yapıldı? Neler başarıldı, neler başarılamadı?

Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Rejimin, iktidarın inkârcı, asimilasyona dayalı politikası, çok derinleştirilerek sürüyor. Aslında adeta Kürtlük adına ne varsa kökünü kazıma siyaseti yürütülüyor. Kürt diline yönelim de bu politikanın sonucu olarak gelişiyor. O açıdan Kürt Dil Platformu ve Kürt Dil ve Kültür Ağı’nın başlattığı ve aslında iki platformun ortaklaştığı çalışmaları, HDP olarak önemsiyoruz. Her iki çalışmada da temsilcilerimiz var. Bu çalışma çerçevesinde merkezi kurullarımızda ve özellikle Merkez Yürütme Kurulu’nda Kürtçeyi geliştirme, savunma ve partide hem eğitim hem de yazışma diline dönüştürme amacıyla bir komisyon kurduk. Bu, vekillerimizin ve Parti Meclisi üyelerimizin de dahil olduğu geniş bir komisyon.

 

Nedir bu komisyonun amacı?

İki amacı var. Biri, Kürt Dil Platformu’nun ve Kürt Dil ve Kültür Ağı’nın başlattığı çalışmaya aktif destek sunmak. Komisyon, başlatılan imza kampanyasını özellikle yerel örgütlerimiz eliyle evlere kadar ulaştırmaya çalışıyor. Diğer amacı ise parti içinde sayısı on binleri bulan aktivistlerin, üyelerin ve yöneticilerin eğitimiyle bizzat ilgilenmek.

 

Kürtçe eğitimi çalışmaları nasıl gidiyor?

Kurslar şu anda devam ediyor. Yaklaşık 30 sınıf, online bir şekilde, haftada iki gün Zazakî ve Kurmancî eğitimi görüyor. Bu eğitimlere parti yöneticilerimiz, MYK üyelerimiz, danışman kadrosunda çalışan arkadaşlarımız ile il, ilçe ve bölge çalışanlarımız katılıyor. Katılım, ilk günkü kadar canlı ve kurslar da bayağı ilgi görüyor.

Bu kursları tabii biz Kürt dilini geliştirme faaliyeti yürüten Kürtçe dil hareketi ile birlikte yürütüyoruz. Biliyorsunuz, Kürt soykırımı çerçevesinde Kürt Dil Hareketi de kapatılmıştı ama son tahlilde bu insanlar buharlaşmadı ve çalışmalarını sürdürüyorlar.

 

  •  Uzun yıllardır Kürtçeyle ilgili bir duyarlılık var ama işin pratik kısmını örgütlemekte sorun var. Yoksa HDP, Kürtçenin öneminin farkına tabii ki yeni varmıyor. Parti yönetimi bu konuda duyarlılık gösterse de gerekli adımlar atılmamıştı.

 

“Kürtçeye yönelik saldırılar, Kürtlük adına ne varsa kökünü kazımakla ilgili saldırılar” dediniz. HDP bu saldırıları uzun yıllardır “soykırım” gibi sözcüklerle de tarif ediyor ve Kürtçeyi yok etmek ile Kürtleri yok etmenin eşgüdümlü çabalar olduğunu söylüyor. Peki HDP’nin Kürt dilini koruma ve geliştirme çabası, siyasi olarak, vurguladığınız bu öneme yaraşır bir yoğunluk ve kapsamda ortaya çıkıyor mu?

Dil sorunu Türkiye’de son derece politik bir hal aldı. İktidarın soykırım ve inkar politikaları kapsamında görmek gerekiyor. Dil çalışmaları bizim için de hiçbir zaman sadece kültürel çalışmalar değildi. Bu çalışma, aslında, son derece ideolojik de bir çalışmadır. Soykırıma uğrayan bir halkın unutturulmaya, kırılmaya, asimilasyon ve otoasimilasyon yöntemleriyle bellekten silinmeye çalışılan dilinden bahsediyoruz. Dolayısıyla dili politik çalışmaların konusu yapmadan savunmak, Türkiye’de kolay değil. Dünyanın başka yerlerinde dil sorunu, belki hiçbir zaman bu denli politik değildir; işin pedagojik yönü ile daha çok ilgilenilir. Türkiye’de ise durum bu değil. Bir halka dayatılan inkârın, yok etme siyasetinin en aktif adımı da dil soykırımı oluyor.

Biz siyaseten yeteri kadar sahip çıkıyor muyuz? Tabii ki hayır. Bu dil, direnen, çok güçlü bir kale. Kürt dili, Kürtlüğün bu kadar soykırıma ve inkâra maruz kaldığı bir coğrafyada direnen bir kültürdür. Kürt kültürü ve dili, aslında bu soykırımın sonuca ulaşmasına, kesin sonuçlanmasına direnen en büyük kalelerdir. Bu kaleleri son yıllarda güçlendiren, tekrar ayaklarının üzerine oturtan ise Kürtlerin politik varlık ve özgürlük mücadelesidir. Dolayısıyla bunlar birbirleriyle bağlantılıdır, iç içedir.

Biz güncel politikada da dili önemsiyoruz. Dilin korunması için hem yerel yönetimler hem de yerel örgütlerimiz belli bir duyarlılık çalışması yürütüyor ama işte birkaç kurs vardı, kayyumlar tarafından çok acımasızca kapatıldılar. Dershaneler ya da özel denilebilecek kimi okullar vardı, kapatıldılar. Kürtçe çalışmaları, yine neredeyse adeta fiili olarak yürütülen çalışmalara dönüştüler. Bu çalışma, devletin takibi ve tehdidi altında yürütülen bir çalışma.

Biz tabii siyaseten sahip çıksak da, bu mücadeleyi sahada daha görünür hale getirmeye çalışsak da, yeterli olduğumuzu tabii ki düşünmüyorum. Daha fazla direnmek, yok olmak ile karşı karşıya kalan tüm dillerle ama Türkiye’de özellikle Kürtçeyle ilgili özel bir ilgiyi, desteği ve çalışmayı sürekli hale getirmek gerekiyor. Son imza kampanyasını da bu açıdan önemli buluyoruz. Bu, bir irade beyanıdır; Kürtlerin dile yönelik tutumunun ne olduğunu gösteren bir çalışmadır, aslında bir başkaldırıdır. Bu çalışma, sıradan, pasif bir imza ile tanımlanmamalı. Fakat bu da işte yine tehditlerle, engellemelerle karşılaşan bir çalışma oluyor.

 

Devletin baskıları bir tarafa ama biraz önce HDP içinde de Kürtçeyi eğitim ve yazışma diline dönüştürme kararı aldığınızı söylediniz. Bundan iki ay öncesine kadar HDP içinde Kürtçe, toplantılarda, yazışmalarda ve eğitimlerde kullanılan bir dil değil miydi?

Aslında Kürtçeye yaklaşım, uzun yıllardır şöyledir: Bir duyarlılık var ama işin pratik kısmını örgütlemekte sorun var. Gereklilikleri yerine getirecek bir düzen, bir organizasyon oluşturmakta sorun yaşanıyor. Yoksa HDP, Kürtçenin öneminin farkına tabii ki yeni varmıyor.

Şimdi partide genelgeleri iki dilli yaptık; bugüne kadar bu yapılmamıştı. Parti yönetimi bu konuda duyarlılık gösterse de gerekli adımlar atılmamıştı. Örneğin toplantılarda Kürtçe konuşan ve konuşmaktan da asla taviz vermek istemeyen üyelerimizi Kürtçe bilmeyenlerin de anlamasını sağlayacak bir çeviri sistemi, şimdiye kadar oluşturulmamıştı. Basın yayın ya da propaganda çalışmalarının Kürtçe kısmı ise biraz folklorikti, bölgeye sıkışmıştı; yeri gelince, isteğe bağlı ve biraz kişilerin insafına kalmış bir çalışma gibi görünüyordu. Bir engel yoktu ama gelişmeye dönük bir çaba olduğu da söylenemez.

 

“Biraz folklorikti” derken tam olarak nasıl bir şeyden bahsediyorsunuz?

Biraz şöyle: Kürt, Kürt’e dert yanması sırasında bir zemin bulabiliyorsa Kürtçe konuşabilir… Biraz da pragmatik bir yaklaşım. İşte, “Biz köye gittik, Kürt’e gittik, Kürtçe konuşmak zorundayız” gibi bir yaklaşım.

 

Benim de dikkatimi HDP’nin Kürtçe propaganda materyallerinde çoğunlukla geleneksel Kürt kıyafetleri içindeki kadınların fotoğraflarının kullanılması çekmişti. Memleketteki başka bir gündemle ilgili, mesela şimdi aklıma ‘Amiraller Bildirisi’ geliyor, Kürtçe propaganda materyali üretilmiyordu da, dediğiniz gibi daha folklorik bir düzlemde Kürtçe materyal üretiliyordu…

Tabii burada doğru tanımlamak gerekiyor: HDP’nin çoklu bir yapısı var, renkli bir temsil düzeyi var. Şu aşamada Türkçe ve Kürtçeyi birlikte yürütmeye çalışıyoruz. Kürtçeyi geliştirerek aşırı geride kalmasının önüne geçmeye çalışıyoruz. Ama aslında HDP, karakter itibarıyla, daha fazla dilli bir partidir. Kürtçeyi bir şekilde basın-iletişim dili haline getirmek gerekir ve bunun çalışmaları yürütülüyor. Kürtçeyi kültür-sanat çalışmalarının esas dayandığı dillerden birine dönüştürmek gerekiyor, bunun çalışmaları da var. Bir de partinin iç eğitim dilinin Kürdistan’da ve Türkiye’de yaşayan Kürtler arasında Kürtçe ağırlıklı olmasını da sağlamaya çalışıyoruz. Dolayısıyla “folklorik” sözcüğüyle anlatmak istediğim şu: Bu işin sembolik olmaktan çıkması lazım. “Sembolik” ifadesi belki de daha doğru, “folklorik” biraz aşırı bir eleştiri olur.

 

Siz de uzun yıllar boyunca Kürtçe gazetecilik yaptınız; Azadiya Welat gazetesinin de yayın yönetmeniydiniz. Kürt Dil Bayramı vesilesiyle sorayım: Kendi deneyiminizden de hareketle, eskiden bugüne gelen süreci de düşünerek, Kürtçenin bugünkü durumunu nasıl görüyorsunuz?

Kürdistan’ın dört parçası düşünüldüğünde Kürtçe, artık teknolojik olarak da aşamalar kat eden bir dil. Kürtçe, 21. yüzyılın teknolojik imkanlarından da yararlandı, medya ve iletişim dili olmak konusunda büyük aşamalar kaydetti. Özellikle de Rojava ve Güney’de. Kuzey Kürdistan’da da bütün ret ve asimilasyon politikalarına rağmen Kürtçe, medya-iletişim ve akademik alanların tümünde kullanılabilecek bir düzeye geldi. Bu, büyük bir mücadele sonucunda gelişti ve eskiden böyle değildi. Bir kelimeyi kullanmak için dilde biraz uzman olan arkadaşlar günlerce konuşur, tartışır, karar verirdi; şimdi bu aşıldı. Kürtçenin büyük sözlükleri oluşturuldu. Dünyanın en büyük arama motoru Google da artık Kürtçe hizmet veriyor. Bunlar, büyük bir mücadelenin sonucu olarak ortaya çıkan gelişmeler.

Maalesef ama toplum nezdinde, kuşaklar arasında Kürtçeyi sahiplenme düzeyi düşmüştür. Dünyanın iletişim araçları açısından neredeyse küresel bir köye dönüştüğü bir süreçte Kürtçenin geçmiş yıllara oranla kendini daha az koruduğunu, daha az kullanıldığını, günlük yaşamda daha az konuşulduğunu görüyoruz ve bu çok acı bir şey; bu, otoasimilasyon.

 

Bunu daha çok Kuzey Kürdistan için söylüyorsunuz, değil mi?

Bu, Kuzey Kürdistan’da böyle; Güney Kürdistan’da da sistem onu teşvik ettiği için özentili bir yaşam pratiği var. Orada da aslında daha çok yabancı dillere meyilli bir kuşak yetişiyor ama tabii Kürtçe, son tahlilde eğitim dili.

Şöyle bir gelişme var: Kürtçenin kullanılma düzeyi, dilin günlük yaşama konu olma düzeyi, düşmüş durumda ve bu büyük bir tehlike. Dayatılan asimilasyonun en sinsi, en tehlikeli yanı da budur ve bu, bir süre sonra gönüllü asimilasyonun, otoasimilasyonun yolunu açar. Şimdi Amed sokaklarından Gever sokaklarına kadar yeni kuşaklar, Kürtçeden çok egemen ulus dilini konuşuyor. Oralarda Türkçe, devlet dilidir açıkçası. Yüzde yüz Kürtlerin yaşadığı bir coğrafyada o dil, oradaki toplumun dili değil; devletin araçlarıyla, zihniyetiyle oraya taşıdığı bir dil oluyor. Yeni kuşakların buna meyletmesi de tehlikelidir ve bunun önünü almak gerekiyor. İşte politik boyutuyla da önümüzdeki dönemde bunu yapmaya çalışacağız. HDP, Kürt dilinin bu tehlikeler karşısındaki durumunun farkında olan bir çalışma yürütmeyi düşünüyor. Bu konuda dil kurumu, dil platformları ve dile özel olarak eğilen kültür kurumlarıyla beraber bir çalışma yürüteceğiz.

 

Gever’deki yeni kuşak Kürt gençleri bile Kürtçe konuşmuyor diyorsanız bunun galiba özel olarak da yeni kuşağa yönelik bir çalışma olması gerekiyor… Somut planlarınız da var mı?

Tartışma süreci devam ediyor, planlama netleşmiş değil. Bir şekilde kültürel olarak, dilde ve zihnen bu asimilasyon politikalarının tümüne karşı durabilecek, o bilinçte ve yetkinlikte bir toplum yapısının, toplum gerçekliğinin açığa çıkması için çalışma yürüteceğiz.

 

HDP’nin yüzde 70-80’ler düzeyinde oy aldığı Gever’de şimdiye kadar o toplum gerçeği yok muydu? Şimdi ortaya çıkarılacak olanın farkı ne olacak?

Son 5 yıldır büyük bir saldırı var. Saldırının dozajını, düzeyini düşündüğümüzde, kültürel, sosyal, siyasal ve askeri olarak bu saldırıların oluşturduğu bir ruh hali, bir psikoloji de var. Bu psikoloji ile doğan, büyüyen, gelişen kuşakların, gerçekliklerinin farkında olsalar bile, kendilerini varoluş esaslarına dayandırma düzeyleri ya da şansları çok zayıftır; çünkü olanaklarının tümü ellerinden alınmış durumdadır.

Gever’i sadece örnek olması açısından söylüyorum, her yer böyle. Silopi de öyle, Şırnak da öyle. Son derece politik olan, Kürtlüğünün farkında olan ama Kürtlüğünün gereğini kültürel ve sosyolojik olarak yerine getirmek konusunda zayıf bir kuşak gelişiyor ve bu çok tehlikeli. Kürt’ün varlık mücadelesinin darbe alacağı nokta da budur ve bu, büyük bir devlet politikasıdır. Bu, çok özel tercih edilmiş bir siyasettir ve buna karşı bir karşı-hamle gerekiyor; bu da toplumsal mücadeledir. İşe, toplumsal mücadele bilincini oluşturmakla başlayabiliriz. HDP olarak ilk işimizin bu olduğunu düşünüyoruz.

Sembolik hassasiyeti reddediyorum 

Kürt Dil Bayramı, Kürtler açısından sembolik önemi büyük bir gün. Ben bu günün bir güne sığdırılmış bir dil hassasiyetinin değil; bütün yıla, bütün günlere yayılmış ve içselleştirilmiş bir anadil hassasiyetinin oluşmasına vesile olmasını diliyorum. Sembolik olarak kutlanan, “Geldi, geçti” gibi ele alınan bir dil bayramını ben şahsen reddediyorum. Dil Bayramı, dil bilincini, direnişini geliştirmeli ve bu konuda da hazırlığımız var. Salgından dolayı gelişen kapanma süreci biter bitmez anadille ilgili etkinlikler ve mitingler yapacağız. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.