Miadını dolduranlar...

Aykan SEVER yazdı —

  • İngiltere ve Fransa yapılan gösterilerin, tepkilerin büyüklüğü karşısında görüntü de olsa İsrail'e desteği azalttılar. İngiltere'de kabine değişikliğine gidilirken, Macron temkinli sözler etmeye başladı.

Geçtiğimiz hafta sonu Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) teşkilatları Filistin'e destek ve İsrail'e karşı adım atmak iddiasıyla bir araya geldi. Ancak 57 ülkenin toplantısından hiçbir somut sonuç çıkmadığı gibi zirve sonrası Netanyahu daha bir cesaretlenmiş olsa gerek, Arap ülkelerine seslenerek "Çıkarlarınızı-iktidarınızı korumak istiyorsanız tek bir şey yapmalısınız... Sessiz kalın!" dedi, diyebildi. Onlar da aynen öyle yaptılar. Çünkü Netanyahu malını tanıyordu.

Zirveden hiç bir şey çıkmadı denilemez. Mesela Hamas'ın adı ağza alınmazken Filistin Kurtuluş Örgütü’nün, Filistin halkının tek meşru temsilcisi olduğu söylenmiş. Niyeyse Hamas'a sahip çıkan diktanın lideri Erdoğan'ın bu ifade karşısında hiç sesi çıkmamış. Sakın Netanyahu'yla gizli ortaklığının doğal bir sonucu olmasın bütün bu politik tutarsızlık gibi görünen halleri? TC üzerinden akan Azerbaycan petrolleri Netanyahu'ya yetmiyor, yakında Erdoğan Güney Kurdistan petrollerini de İsrail'e yeniden pazarlamaya başlarsa şaşırtıcı olmaz.

İşin ayrıntıları bir yana Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinden İsrail'e karşı herhangi bir yaptırım çıkmaması aslında şunları gösterdi. Bu 57 ülkenin yöneticilerinin genelinin Filistin halkının geleceği umurlarında değil. Yine bu ülkelerin çoğunluğu ABD ve İsrail'e çok yönlü olarak bağımlı. Arap ülkelerini son dönem Çin ve Rusya'nın teşvikiyle İran'la yakınlaşma ve ABD'ye mesafe koyma siyasetinde bütünüyle geri adım atılmış olmasa da en azından ABD politikalarına şu an karşı koyabilecek durumda değiller. Bu meselenin seyrini aktörlerin karşılıklı çekişmesi tayin edecek. 

Ancak görünen o ki güya 1.57 milyar Müslümanı "temsil eden" Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı artık miadını doldurdu. Maalesef tıpkı BM gibi. Maalesef diyorum zira bu durum sevinilecek bir şey değil. Post-modern karakterli 3. Dünya Savaşı'nın bir önceki döneme ait kurum ve değerleri geçersiz kılması "normal". Ancak bunların yerini doğa ve insanlığın geleceğine dair herhangi bir değerle ikame edilmesi yerine güçlünün zulmünü/hukukunu dayatmasından başka bir şey yok ortada. Bu dayatılan zoru da egemen sermaye kesimlerinin yakın vadeli çıkarlarından ötesini görebilecek bir potansiyele sahip değil. Dünya, sürecin ana aktörlerinin (ABD, Çin, Rusya vb.) dahi kontrole edemeyeceği savaş girdabına çekiliyor. Bu savaşta herhangi bir sınırlama olmadığı gibi kural da yok.

Mevcut paylaşım savaşında oyunu bozabilecek, savaşı durdurabilecek yegane güç dünya halkları. İsrail'de yaşayanlar da dahil olmak üzere Filistin meselesinde dünyada ciddi bir tepki açığa çıktı. Halklar bu süreçte adeta silkindi. Bir barış cephesi oluşturulabildiği ve bu yeni bir dünya yaratma mücadelesiyle birleştirilebildiği ölçüde bu mücadele ve direnişlerin bir geleceği olabilir. Yine de İngiltere ve Fransa yapılan gösterilerin, tepkilerin büyüklüğü karşısında görüntü de olsa İsrail'e desteği azalttılar. İngiltere'de kabine değişikliğine gidilirken, Macron temkinli sözler etmeye başladı. Bakarsınız sokağa çıkanların gücü zamanla siyasete egemen politik elitleri süpürmenin yolunu da açar...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.