Savaş ve yeni açmazlar

Aykan SEVER yazdı —

  • Netanyahu yönetiminin tehcir ve katliam politikalarının öncelikle sorumluluğu İsrail devletini şekillendiren zihniyet, kurumlar ve kişilere aittir. ABD verdiği destekle bu sorumluluğu paylaşmaktadır. İsrail karşıtı bütün boş palavralarına rağmen Tel Aviv yönetiminin birinci derecede suç ortağı TC ve Katar'dır.

3. Dünya Savaşı'nın Ukrayna cephesinde işlerin Batılı yönetimler açısından sarpa sardığına dair işaretler bu hafta arttı.

Önce NATO Genel Sekreteri Stoltenberg Ukrayna'dan gelecek kötü haberlere hazırlıklı olmalıyız açıklamasında bulundu. Sonra Biden yönetimi Ukrayna'ya verilecek yardımlar için bütçede para kalmadığını ve yeni bir fon ayrılmasını Senato ve Kongre'den talep etti. Bu istek karşılık bulur mu belirsiz. Cumhuriyetçiler içerisinde başkan adayı olarak ön plana çıkan Trump'ın bu süreçte ne kadar belirleyici olacağı önemli. Zira Trump bir yardım olacaksa İsrail'e gönderme yanlısı. Ayrıca Zelenski yönetiminin kanlısı ve başkan olursa iddiası Ukrayna savaşını bitirmek. Sonucun bu başlıkta ne olacağını biraz zaman gösterecek. Avrupa kamuoyunda da Ukrayna'ya destek giderek azalıyor. Bunda Filistin meselesi ile ilgili gelişmelerin de payı var.

Rusya'nın da en genelde durumu iyi olmasa da askeri güçlerini yenileyebilecek pozisyonda. Nitekim geçen hafta Putin bir kararname imzalayarak asker sayısını 170 bin kişi daha artırılıp, 1 milyon 320 bine çıkarmayı önüne koydu. Benzer bir durum Ukrayna için de geçerli değil.

Yeniden paylaşım savaşının Orta Doğu cephesine gelince İsrail bu hafta Filistin'e dönük sürdürdüğü saldırıları daha da pervasızlaştırdı. Kademe kademe işgal planını "saldırıları engelleyecek tampon bölge" gibi uydurma gerekçelerle savunuyor. Görünür bir biçimde soykırım ve tehcir politikaları uyguluyor. Bu aslında Netanyahu'nun neo-faşist koalisyonunun hükümet programıydı. Kaçınılmaz olarak Batı Şeria'ya dönük de bu politikalar gündeme geliyor. Bu saatten sonra sürecin tarihini Hamas'la başlatanların hangi unvana sahip olursa olsunlar kasıtlı bir yanılgı ürettiklerini söylemek abartılı olmaz. 

Netanyahu yönetiminin tehcir ve katliam politikalarının öncelikle sorumluluğu İsrail devletini şekillendiren zihniyet, kurumlar ve kişilere aittir. ABD verdiği destekle bu sorumluluğu paylaşmaktadır. İsrail karşıtı bütün boş palavralarına rağmen Tel Aviv yönetiminin birinci derecede suç ortağı TC ve Katar'dır. Diktatörün bağırıp çağırmadan öte İsrail'e karşı hiç bir somut adımı yok. Gerek Filistin gerek başka meseleleri kendisine gündem yaparken ülkenin bütününün faşistleştirilmesini önüne koyan politikalar izliyor. Ayrıca Kürt halkına dönükse soykırım ve asimilasyon siyasetini sonuna kadar zorluyor. Şimdi de uluslararası basında yer alan bazı bilgilere göre TC ve Katar, İsrail'in Filistin'den sürgüne tabii tutacağı insanları işgal altındaki topraklara yani Kuzey Kıbrıs ve Kuzey Kurdistan'a yerleştirme hesabı yapıyorlar. Netanyahu ile el ele tehcire ve nüfus mühendisliğine devam.

İsrail'in yakıt, yiyecek ve silah yapımı için çelik ihtiyacını karşılamayı sürdüren rejimin asıl sevindiği şey ise Netanyahu'nun yaptığı katliamların gölgesinde kendisinin Kürtlere dönük sürdürdüğü soykırım saldırılarının görünmezleşmesidir. Batı'nın bu başlıkta körlüğü yapısal bir sorun. Ancak Türkiye halklarının ve muhaliflik iddiasında bulunan kesimlerin duyarsızlığını açıklamak zor. Şimdiden seçim hesaplarını ana gündemi yapanlar, sınırın ötesinde "başka"ları katledilirken rahat rahat siyaset  yapabileceklerini mi sanıyorlar?

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.