NATO’daki postmodern dilenci

Selim FERAT yazdı —

  • “Modern teknikler ile duygu sömürüsünü harmanlayıp“ pay kapmak gibi paradoks bir girişim. Daha ne pozlara bürüneceğini merak ederken, Suudi prensine karşı "sosyodram" pozunu bir başlangıç pozu olarak not ediyorum. 

Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli koalisyonunun sonuna yaklaşıyoruz.

HDP gelecek seçimlerde, kavşaktaki belirleyici parti.

Ve Erdoğan, uluslararası politikada oluşan Isveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği talebine, özellikle PYD’ye desteğin kesilmesi şartıyla, veto hakkından feragat edeceğini bildirdi.

NATO zirvesi öncesi NATO Sekreteri Stoltenberg’i terleten bir Erdoğan resmi kanıksatıldı.
Tüm emareler, NATO’nun belirleyici kurucuları, Birleşik Krallık, ABD ve Fransa’nın iki ülkenin NATO’ya üyelikleri konusunda tedirgin olmadıklarını gösteriyor.

Sinirleri bir hayli bozuk Fransa Dışişleri Bakanı Colona, tehdit edici bir not düştü ve Erdoğan’ı kastederek: “İttifakı güçlendirmek mi istiyor yoksa ona karşı mı?” notunu düşerek, Türkiye’yi sorgulatan eklemelerde bulundu. 

NATO zirvesi öncesinde İsveç Başbakanı Andersson'la telefon görüşmesinde bulunan Erdoğan, İsveç’in PKK/PYD/YPG’ye karşı somut tavır değişikliğine gitmesi gerektiğini belirtti.

Deyim yerindeyse, sözlükte bulduğum bir tanımlamayla postmodern dilencilik yapıyor:
Bir yerde: “modern teknikler ile duygu sömürüsünü harmanlayıp“ pay kapmak gibi paradoks bir girişim.

Saçma sapan hikayelerle, DAİŞ’e karşı savaşan ve ilerici toplumların beğenisini kazanan "Rojava" projesine "son" vermek gibi beyhude bir çabanın Erdoğan’ın bu kadar sefil postmodern bir dilenci haline getireceğini tahmin ediyordum.

Daha ne pozlara bürüneceğini merak ederken, Suudi prensine karşı "sosyodram" pozunu bir başlangıç pozu olarak not ediyorum.

Öcalan’dan dileneceği günün emareleri biliniyor; giderek kilo alan Ayhan Bilgen boşuna geleceğin yeni "Balıkçı"sı görüntüsü sunmadı.

Peki bugün başlayacak olan NATO zirvesinde postmodern dilenciye nasıl ayar verilecek?
NATO’nun tarihine kısa bir bakış, belki de bir cevap olabilir:

NATO 1949’daki kurucu üyeleri arasında Norveç olmasına rağmen, bölgedeki iki ülke, İsveç ve Finlandiya yok.
Birleşik Krallık ve ABD kuruluşun başını çeken ülkeler.

NATO’nun 4 Nisan 1949’daki kuruluşunu ilan eden 9 üye ülke var. 

NATO’nun kuruluşundan bir ay 19 gün sonra, Federal Almanya Cumhuriyeti ilan ediliyor. (23 Mayıs 1949).
Tesadüf değil.

İkinci Dünya savaşından sonra, batı dünyasındaki restorasyon girişimlerinden iki adım gibi görülmeli.

Güvenlik ve Savunma İttifakı NATO’nun rakibi Stalingrad önlerinde Alman faşizminin yenilgisinde önemli rol oynayan Sovyetler.

Kurulan Almanya Federal Devleti ise, NATO’yu kuran üç önemli ülke, ABD, Birleşik Krallık ve Fransa’nın kontrolü altındaki bölgede kurulmuş yeni bir devlet.

Türkiye ve Yunanistan NATO’nun kuruluşundan üç yıl sonra, 1952’de NATO’ya dahil edilmişler.

Büyük bir ihtimalle, Türkiye Sovyetler’e karşı "sınır karakol" ülke olarak tarihe geçmiş.

NATO zirvesi öncesinde, Türkiye’nin "inadı"na dair siyasi tansiyon yüksekliği, NATO’nun suni bir pozu.

"Türkiye’nin endişeleri"nin günlerden beri NATO Genel Sekreteri’ni terletmesi ise, Erdoğan’a yapılmış bir makyaj.

Erdoğan’ın oylarını yükseltmesi bakımından, sadece iki haftalık ömrü olan beyhude bir rüşvet!

Erdoğan’ın Kürt düşmanlığı, özelde de Rojava’ya veto, Isveç ve Finlandiya’ya "veto" tehdidinin başlıca nedeni.
Geçiyorum:
HDP 3 Temmuz’da Ankara’da büyük kongreye hazırlanıyor.

Ve YPG Sözcüsü Nuri Mahmud Batı’ya, İsveç ve Finlandiya’ya çağrıda bulunuyor: IŞİD’lilerin yargılanması için “Uluslararası mahkemeler kurulmalı".

NATO postmodern dilenciyi zirvedeki turda entegre edecek; ancak Rojava ve Kuzey Kürdistan için çözüm ne

NATO, ne de postmodern dilencide!

Selimferat@web.de

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.