Ne yapmalı, nasıl etmeli?
Demir ÇELİK yazdı —
- Türk devletinin Alevilere kültürel soykırımı dayattığı, inancı başkalaştırmayı hedeflediği bu sürece sıradan, rutin faaliyetlerle yaklaşamayız. Parçalı, kendine göreci yaklaşımları terk etmek, her sürekten ve hareketten Aleviler olarak birlik olmak zorundayız.
Geçen haftaki köşe yazısında 'Aleviler yüzyılla yüzleşmeli' başlığını kullanmıştım. Bu haftaki yazımda da inkârcı, katliamcı ve soykırımcı cumhuriyetin ikinci yüzyılına girdiğimiz günümüz koşullarında Alevileri bekleyen riskleri ve tehlikeleri ele almaya çalışacak, olası fırsatlardan nasıl sonuç alabileceğimize ilişkin önerilerimi dile getirmek istiyorum. Her şeyden önce devletin Aleviliği ayrı bir inanç olarak tanımamasının asıl nedeni; devletin kimlikleri, inançları ve farklı toplumsal kesimleri inkâr etmesi, onları Türk, Sünni, Hanefi, yapmak istemesindendir. Dolaysıyla, Aleviler olarak devletin farklı olanların imhası ve soykırımına karşı doğrudan ve açıktan tavır almadan ayrı bir inanç olarak tanınmayacağımızı çok iyi bilmek durumundayız.
Devlet etnik kimlik sorununu, din ve inanç sorununu demokratik yollarla çözmek yerine savaşta ve savaşçıl politikalarda ısrar ediyor olmasının nedeni; ulus devletin tekçi ve inkârcı kodlarında gizlidir. Çözmek yerine ortadan kaldırmak, yok etmek isteyen bu zihniyet başarılı olurda Kürt siyasal hareketini darbelerse, bundan en büyük zararı Alevi ve Êzîdîlerin göreceği açıktır. Çünkü bu her iki inanç toplumsallığı, devlet ve iktidar dışı olduklarından, devlet kendi bekası için bu inançları ve inanç hakikatini dağıtmayı asli görev biliyor.
Türk devletinin Alevilere ve Alevi inancına yüzyıldır fiziki ve kültürel soykırımı dayattığı, inancı başkalaştırıp tamamen ortadan kaldırmayı önüne koyduğu bu sürece sıradan, rutin faaliyetlerle yaklaşamayız. Parçalı, kendine göreci yaklaşımları terk etmek, her sürekten ve hareketten Aleviler olarak birlik olmak, birlikte hareket etmek durumundayız.
İster devlet ve iktidar olsun, ister hareket, parti ve kurum olsun hepsinin önceliği kendisini yarınlara taşırma amacını gütmektir. Bu amaca ulaşmak için toplumsal hareketler ve toplum dinamikleri sürekli yeni araç ve yöntemler edinmek, yeni ve dönemin hakikatine uygun sistemler geliştirmek zorundadırlar. İletişim ve bilgi çağında bu ihtiyaç çok daha fazla kendisini biz gibi devlet ve iktidara bulaşmamış halklara ve inançlara hissettirmektedir. Devletçi sistemin kuşatıcılığına karşı inancı ve inanç değerlerini yaşatıp yarınlara taşırmanın yolu; nitelikli ve kazandıran araştırma ve analizler yapmak, daha rasyonel ve etkili yöntemleri geliştirmekten geçiyor. Bu anlamda Alevilerin ve toplum dinamiklerinin dış faktörlerden çok kendine yönelmesi, kendisini nitelikli analize tabii tutması, zayıf ve güçlü yanlarının farkındalığıyla hareket etmesi önemli konu olmaktadır. Kendi potansiyelinin ve açmazlarının farkında olan hareketler ve siyasal aktörler büyük fırsatlar ve değerli olanaklar sahibi olabilirlerken, bilinçli ve örgütlü hareket etmeyenlerin ise büyük kaybettikleri tarihten biliyoruz.
Toplumsal dinamiklerin, kurum, örgüt ve bireylerin başarılı olabilmeleri, misyonlarına uygun özlerine yönelmeleri, iç ve dış dinamiklerin farkında olmaları, değişim ve dönüşümün niteliklice yaşanmasına bağlıdır. Tekçi, inkârcı devlet, gerek Kürtleri, gerekse Alevi ve Êzîdîleri ulus devletin önünde engel gördüğü için sürekli fiziki, siyasi, kültürel ve inançsal kırıma kalkışmıştır. Bu nedenle öncelikle bu üç temel dinamik, devletin soykırımına karşı hayatın her alanında kendisini örgütlemeli, yaşamını, varlığını özgürce sürdürebilmenin koşullarını oluşturmanın arayışı içinde olmalıdır.
Uluslararası meşru kurumların inisiyatifsiz ve meşruiyetlerini yitirmiş olmaları temel handikabımızdır. Bununla birlikte inkârcı nahak zihniyetin kültürel soykırım anlayışıyla bize yaklaşıyor olması kadar, bizim kendi sorunlarımızın üstesinden gelememiş olmamızın da yaşadıklarımızdaki payı büyüktür. Bu nedenle soykırım riskini bertaraf etmek ancak bilinçli insanın örgütlü mücadelesiyle mümkündür.
Bilgi ve iletişim çağında bile vahşet ve barbarlık tüm insanlığı tehdit etmeye devam ediyor. Bu tehdidi bertaraf etmek adına büyük bedeller ödeyen bizler, daha büyük ve ağır bedeller ödemek istemiyorsak, bir yerine birkaç kez düşünmek, örgütlü ve bilinçli hareket etmek durumundayız. Olası tehditleri bertaraf edecek olan mücadele uzun soluklu özgüce dayanan ve uluslararası ilişkileri önemseyen tarzda olmalıdır. Bugün faşizmin topyekûn saldırısı varsa bizde tüm alanlarda topyekûn direniş içinde olmalıyız. Siyasal, inançsal, kültürel, sosyal politikalar ve uluslararası diplomaside etkili, sonuç alıcı hamlelerin örgütlülüğü içinde olmak ekmek kadar, su kadar olmazsa olmazımız olmuştur. Muazzam örgütlü gücümüzle devlet gibi hareket edebilme potansiyelimiz ve kapasitemiz varken, bunları yapamamak hem kabul edilmezdir hem de büyük risk demek olacaktır.
Artık kaybedecek zamanımız yoktur. Alevilere, Alevi inancına ve Alevi örgütlülüğüne dönük tehdit ve riskleri kolektif akılla gidermeye çalışmak, olası fırsatları inancımızı ve inanç değerlerimizi toplumsallaştırma lehine değerlendirme çalışmaları ertelenemez görev olarak görmeliyiz. İnancımıza dönük tehditleri uluslararası meşruiyetin verdiği güç ve haklı olmamızın misyonu ile nitelikli kamuoyu diplomasisi ile minimize etmeliyiz. Her krizde olduğu gibi içinden geçtiğimiz krizin doğru yönetilmesi halinde, bu krizin fırsata dönüştürülmesi pekâlâ mümkündür. Büyük kazanmaya odaklanmak, rutin, günübirlik kendiliğinden gelme mücadele yerine, özgür bireyin kolektif örgütlü eylemselliği ile hareket etmek esas olmalıdır. Başka türlü düşünmek ve davranmak fiziki soykırıma, asimilasyona ve kültürel soykırıma razı olmak, hep beraber kaybetmek demek olacaktır.