Ne zaman ki ölürüm, köyüme gömülürüm, o zaman unuturum

Dosya Haberleri —

MAUS

MAUS

  • 42 yıl geçti, yüzleşilmeyen Maraş Katliamının yarası kapanmadı. Eşi ve abisini kaybeden Mauş Toklu, köyünden binlerce kilometre öteden o günleri anlattı: “Ben bunları ne zaman ki ölürsem, beni köyüme götürüp gömerlerse, işte o zaman unuturum. Abim ölmüş, bacısı niye yaşasın? Çocuklarımı büyüttüm, evlendirdim, torunlarım var ama Maraş Katliamını unutamıyorum. Benim ne işim vardı bu yabancı memlekette ki geldim?”

DENİZ BABİR

Bundan 42 yıl önce, 19-26 Aralık 1978 tarihleri arasında Maraş’ta Türk faşizmi, Alevi mahallelerine saldırdı; en az 120 kişi vahşice katledildi. Evleri ve dükkanları ateşe verilen Aleviler, kenti terk etmek zorunda bırakıldı. Özellikle o günleri yaşayanlar için hiçbir zaman yüzleşilmemiş bu katliam, kanayan bir yara olmayı sürdürüyor.
Bugün Almanya’nın Mannheim kentinde yaşayan Mauş Toklu da katliamda abisi Hüseyin ile eşi Kalender’i kaybetti. “Ben bunları ne zaman ki ölürsem, beni köyüme götürüp gömerlerse, işte o zaman unuturum” diyen Toklu’nun hikâyesini, araya hiç girmeden, kendi cümleleriyle aktarıyoruz:

‘Evleri numaralandırıyoruz’
Katliamdan bir hafta önceydi, evleri kırmızıya boyuyorlardı. Rahmetli annem, “Ne yapıyorsunuz oğlum?” diye sordu. “Teyze biz evleri numaralandırıyoruz” dediler. Evler zaten numarasızdı, biz de “Herhalde kamu çalışanlarıdır, işlerini yapıyorlardır” diye düşündük. Bir tuhaflık olduğunu hissediyorduk ama emin de olamıyorduk. Onlar gitti, biz peşlerinden öylece baktık. Şu anki kafamız olsaydı, o boyaların üstünü hemen kireçlerdik.
Aradan beş gün geçtikten sonra Maraş’ta yürüyüş yapıyorlar. 2 asker öldürülmüş diye bir söylenti yayıldı. Abim Hüseyin geçimini sağlamak için seyyar satıcılık yapar, sebze meyve satardı. O gün eve apar topar geldi, “Her tarafı yakıp yıkıyorlar, ben de o yüzden çıktım geldim” dedi. Haberlerde sürekli “Maraş olayları önlendi” deniliyordu, biz de inanıyorduk. Meğer öyle bir şey yokmuş. Önlendi dedikleri saatten sonra her taraf yanıyordu ve olaylar daha da büyüdü. İkinci gün daha da alevlendi. Bu sıralarda haberlerde halen “Olaylar önlendi” denilip duruluyor. Akşama doğru mahallede kimi kaçtı, kimi öldü, kimi yaralandı ama biz evimizde kaldık. Annem, babam, abim, kardeşlerim ve kocam evden çıkmadık. Üçüncü gün durum yine aynıydı ve biz kapının önünde oturuyorduk.

Tabutla silah taşıdılar
Dediler ki, Bağlarbaşı’nda bir tarlanın içinde bir askeri vurmuşlar. Tarlaya doğru bir tabut götürdüler, asker cenazesini almak için. O zamanlar pek ev yoktu, her yer düz araziydi, çıplak gözle uzaklar görülüyordu. Biz de kapının önünden tarlaya gidenlere bakıyoruz. Rahmetli kocam dayanamadı, gitti, tabutun altına girdi, yardım etti. Bizde hocalar, “Yedi adım atmaya hakkımız var” derdi. Kocam geldikten sonra bana, “Mauş” dedi, “bu cenaze ne kadar da ağırdı, belim kırıldı.” O tabutu sakallı hocalar eşliğinde camiye götürdüler. Hocalar önden gidiyor, besmele çekip ölüye rahmet okuyorlardı. Ertesi gün öğrendik ki o tabutta cenaze değil silah varmış.

CaptioMauş Toklu’nun katledilen abisi Hüseyin, eşi ve çocuğuyla birlikte
n

Üstüm başım kan olmuştu
Neymiş, din elden gidiyormuş. O silahlarla evlere saldırdılar. Kiminin elinde balta, kiminde satır, kiminde silah, kiminde kazma kürek. Evlere saldırdılar. Şu anda İsviçre’de olan abim Yusuf ve dört kişiyi bizim evin bodrumunda samanlığa sakladık. 35 kişi içerideydik. Dördüncü gün ben dışarı çıktım, yengem de benimle geldi. Kocamı evden dışarı çıkardıklarını gördük. “Yapmayın” diye çığlık attım, “Karaoğlan’a kurban kesiyoruz” dediler. Kalender’i vurdular, öldürdüler. Ellerim, üstüm başım kan olmuştu. Biri kapıya geldi, “Git elini yüzünü yıka” dedi, sonra eşimin cenazesine bakıp “Bunu niye vurdunuz, o da bizim gibi abdestli namazlıdır” dedi. Öbürleri ona, “Niye söylemedin, ilk kurşunu da sen sıktın” dediler. Bana “Seni kurtaralım” dediler. Kızdım, “Ben elimi yüzümü yıkamam, böyle kanlı kalsın” dedim. Onlarla biraz ilerledik, sonra yengeme “Tamam, evden uzaklaştırdık, şimdi geri dönelim” dedim. Böyle yapmasaydım, evimizdeki 35 kişinin hepsini öldüreceklerdi.

‘Sünnetsizse öldürelim’
Eve döndüğümüzde önce yerde yatan kocama gittim. Gözleri açıktı. Demek ki gözü çocuklarında kalmıştı. Kocam aynı zamanda amcamın oğluydu. “Emmioğlu” dedim, “Neden gözlerin açık, çocuklarında mı kaldı gözün?” Sonra durdum, tekrar seslendim, dedim,” Bende mi kaldı yoksa gözün?”
Meğer aynı anda abimin evine de girmişler. Abimin evi, bizim evin üstündeydi, iki buçuk yaşında bir kızı ve yedi yaşında bir oğlu vardı. Abim onlara, “Ne olur çocuklarıma bir şey yapmayın, benim kanım size helaldir” demiş. Çocukları bırakmışlar, abimi kapının önüne çıkarıp öldürmüşler. Aynı günde iki cenaze: Biri abim, biri kocam. Orada çocuğun pijamasını aşağı indirmişler: “Sünnetliyse Müslümandır, değilse vuralım öldürelim.” Sanki Aleviler sünnet olmuyor mu? Çocuğun sünnetli olduğunu görünce de bana getirdiler, “Bunu götür, Karaoğlan beslesin” dediler.

‘Gidin, cenazelerinizi toplayın’
Abimin yanına gittim, sarıldım, kucağımda can verdi. Bizim evin olduğu tarafa gittim, iki kişi bizim evin içine girdi, evimizi ateşe verdiler. Bana “Abin Yusuf nerede” diye soruyorlardı. Onu birkaç arkadaşıyla birlikte samanlıkta saklamıştım. “Dün gitti ama nereye gitti, bilmiyorum” dedim. Eve geri geldim, çünkü cenazelerim vardı. Kıştı, soğuktu, karlar yerde donmuştu, cenazelerin başında tavuklar toplanmıştı. Üç çocuğumu aldım ve kendimi askerlerin içine attım. Bir asker bana döndü, “Alevi misin, Sünni misin? Her tarafı yakıp yıktınız!” dedi. Artık kendimi tutamadım, bağırmaya başladım, “Evet, ben Aleviyim, Kızılbaşım” dedim. Bize iki üç asker verdiler, “Gidin, cenazelerinizi toplayın” dediler. 

Mauş Toklu’nun katledilen eşi Kalender ve çocuğu.

Ali Tıraş’ı diri diri yaktılar
Evimize geri döndük. Samanlıkta saklanan abime seslendim, “Artık çıkın” dedim. Yusuf abim ve arkadaşları çıktılar. Cennet Şimar vardı, 85 yaşında bir kadındı. Öldürmüşler, kuyuya atmışlar, üstüne de el arabası çekmişler ki kimse ulaşamasın. Onu da çıkardık. Cenazeleri aldıktan sonra bizi Maraş’ın Bağlarbaşı’na getirdiler, oradan da köylere dağıldık. Üç gün sonra Maraş’a cenazeleri toplamak için yeniden geldik. Ali Tıraş 17 yaşındaydı. Çocuğu diri diri yakmışlar, evinin kapısının önüne getirip bırakmışlar. Kemik parçalarını toplayıp Bağlarbaşı’na götürdüler, oradan da köyündeki annesinin boş bir arazisi vardı, oraya defnedildi. Üçüncü gün çocuğun annesi, oğlunun içinde yakıldığı kazandan et parçaları topladı, onları da bahçesinde bir yere gömdü.
Biz tabii cenazeleri toplamaya tek başımıza gitmiyoruz. Sıkıyönetim var, askerlerle birlikte gidip geliyoruz. Ben de Kalender’i ve Hüseyin’i aldım, Pazarcık’ta Derular köyüne götürdüm, defnettim.

Evimi bir kuru ekmeğe sattım
Bunların üstüne bir de sıkıyönetimle ve mahkemelerle uğraşıyorduk. Evimi yok pahasına, bir kuru ekmeğe satmak zorunda kaldım ve Maraş’ı terk ettik. Bazıları sonra evlerine geri dönmüş ama başkalarının oturduğunu görmüşler. Tabii ki evlerine el koymuşlar, “Bu ev bizim” demişler. Biz de Pazarcık Narlı’ya yerleştik, uzun süre sıkıyönetimle yaşadık, sonra Almanya’ya geldik. 26 yıldır Mannheim’da yaşıyorum. Abimin eşi hep hastaydı, 10 yıl önce vefat etti, hiçbir zaman iyi olmadı. Ben de bunları ne zaman ki ölürsem, beni köyüme götürüp gömerlerse, işte o zaman unuturum. Abim ölmüş, bacısı niye yaşasın? Çocuklarımı büyüttüm, evlendirdim, torunlarım var ama Maraş Katliamını unutamıyorum. Benim ne işim vardı bu yabancı memlekette ki geldim?
Sonra bir şiir yazdım Maraş’a, onu da söyleyeyim:
“Ekin ektim hiç biçmedim
Köprü yaptım, geçmedim
Çeşme yaptım, su içmedim
Kanlı Maraş’ı ben hiç unutmadım.”

Direnmesek tüm mahalleyi katlederlerdi

  • Mahalleliler ve genç devrimciler büyük bir direniş geliştirdi. Bu direniş olmasaydı ne olurdu? Dediğim gibi cenaze ardından evlerine gidemeyen binlerce insan mahalledeydi, her evde en az 30-40 kişi kalıyordu. Eğer mahalleye girebilseydiler, bu caniler herkesi doğrardı. Bu direnişi kesinlikle unutmamak gerekiyor. Katliam var ama bu müthiş direniş de var.

M. ZAHİT EKİNCİ

Derviş Koç, 30 yıldır Almanya’nın Hamburg kentinde yaşıyor. Maraş’a bağlı Afşin’in Kaşan köyünden olan Koç, 42 yıl önce gerçekleşen Maraş Katliamının da hem tanıklarından hem mağdurlarından. Katliamda 16 yakınını yitirdiğini belirtiyor ve tanıklığına dair şu notları paylaşıyor:
“Yok galeyana geldi, yok halkı kandırdılar diyorlar ama Maraş’ın yerli halkı bu işin doğrudan içindedir. Maraş halkı katliamcıdır, bu katliama gönüllü olarak katılmıştır. Önce ortam iyice gerildi, sonra 21 Aralık günü Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu adında iki devrimci öğretmen katledildi. Ertesi gün cenaze hazırlıkları yapıldı. O gün, Cuma’ya denk gelmişti. Biz cenazeye hazırlanırken faşistler de çevre köylerde katliam hazırlığı yapıyormuş, halkı topluyormuş. Biz şehre inemediğimiz için bundan haberimiz yok tabii. Hastaneye gittik, bize cenazeyi bir türlü vermediler, ‘Otopsi yapılacak’ dediler. Cenazeyi bize ancak Cuma’dan çıkan faşistleri organize ettikten sonra verdiler.

Hamburg’da yaşayan Derviş Koç, Maraş Katliamı günlerinde direniş örgütleyen devrimci gençler arasında yer alıyordu.

Cenazeye saldırı
Yörükselim Mahallesi, Maraş’ın en yukarısındaki en son mahallesiydi. Şehir şimdi büyümüş tabii ama o zaman öyleydi. Mezarlık ise Maraş’ın en altında. Yani cenazeyi mezarlığa götürmek için Maraş’ın tam ortasından boydan boya geçmek gerekiyor. Polisin yoğun kontrolü ardından 15 bine yakın kişi cenazeyi aldık, sloganlar eşliğinde şehre indik. Cenaze önce camiye götürülecek, dini vecibeler ardından mezarlığa gidilecek. Cami de çok eski ve Maraş’ın ortasında olan Ulu Camii. Camiye yaklaşık 300-400 metre kala karşı taraftan slogan ve küfür sesleri gelmeye başladı. Biz önce cami önünde 300-500 kişi toplanmış diye düşündük, meğer öyle değilmiş. Bütün caddelerde, evlerde, binaların ve kalenin üzerinde hazırlıklarını yapmışlar, tezgahlarını kurmuşlar. Dört yandan bize hem silahla hem sopalarla, ellerine ne geçerse saldırmaya başladılar. Onlarca insan yaralandı. Cenazeyi orada bırakıp Yörükselim Mahallesine dönmek zorunda kaldık.

Devrimci gençlerin toplantısı
Cenazeye katılanların çoğu mahalleli değildi, köylerinden ya da başka mahallelerden gelen insanlar vardı ama hepsi mecburen bizimle Yörükselim’e geldi. Mahallenin nüfusu bir anda binlerce kişi artış gösterdi yani. Akşama kadar tedirginlikle bekledik. Anladık ki saldırı büyüyecek, mahalleye gelecekler. Tüm şehirde zaten böyle bir hareketlilik vardı. Faşistler her yerde kümeleniyor, propaganda yapıyordu. 
Mahalledeki devrimci gençler olarak toplantı yaptık, ‘Ne yapabiliriz’ diye tartıştık. Tabii mahallede devrimci hareket o zaman çok gelişmiş de değil, insanların kendilerini savunacak silahları da yok. Dışarıdan yardım istemeye karar verdik. Herkes kendi ilişkilerine haber yolladı. Bu haberler üzerine Maraş’a gelmeye çalışan birçok insan, daha ulaşamadan asker tarafından yakalanmıştı. Sadece yakın köylerden Mehmet Mengücek isimli bir arkadaş, kimsenin bilmediği yollardan Karamaraş Mahallesine girmeyi başarıyor.

Saldırdılar, cevap verdik
Sabah uyandık, mahallenin ormanlık ve dağlık tarafında sopalı ve baltalı grupların toplandığını fark ettik. Durum daha da ciddileşmişti. Saat dokuz on civarı, mahalleye saldırmaya başladılar, tabii ki karşılık verdik. Önce mahalleye giremediler. Bu sefer de diğer taraftan, özellikle askeriyenin olduğu taraftan bir saldırı oldu. Burada 10-12 kişi katlediyorlar. Oraya müdahale edilince, oradan da çekildiler. Sonrasında benim köyümden insanların yaşadığı Serintepe Mahallesine saldırdılar ve 7-8 kişiyi katlediler. Kaçıp kurtulanlar Yörükselim’e sığınınca mahalleyi çembere aldılar. Aralık’ın 22 ve 23’ü boyunca mahalleye sağdan soldan saldırdılar ama gösterilen direniş karşısında giremediler.

Müthiş bir direniş vardı
Mahallede gerçekten de müthiş bir direniş vardı. Hem mahalleliler hem de genç devrimciler birlikte hareket ederek büyük bir direniş geliştirdiler. Bu direniş olmasaydı ne olurdu? Dediğim gibi cenaze ardından evlerine gidemeyen binlerce insan mahalledeydi, her evde en az 30-40 kişi kalıyordu. Eğer mahalleye girebilseydiler, bu caniler herkesi doğrardı. Yani bu direnişi kesinlikle unutmamak gerekiyor. Katliam var ama bu müthiş direniş de var.
Faşistler direnişi kıramayacaklarını anladıklarında diğer mahallelerdeki tek başına yaşayan aileleri ve yoğunluklu Kürt Kızılbaşların yaşadığı Karamaraş Mahallesini hedef aldılar. Karamaraş Mahallesinde yaşayan Mehmet Mengücek isimli devrimci, neredeyse tek başına mahalleyi savunuyor. Mehmet Mengücek bir yüzbaşı tarafından yakından sıkılan kurşunla öldürülüyor. Mehmet’in katli saldırının son aşamasında olduğu için burada ölümler 13-14 kişiyle sınırlı kalıyor. O direniş olmasa mahallede kimseyi canlı koymayacaklar.

Asker ne zaman geldi?
Ayın 25’ine kadar Alevileri, Kürtleri, devrimcileri katleden faşistler, hızlarını alamayıp Valiliğe ve Adliye’ye de saldırıyorlar. Onlara göre CHP’li vali de komünist ve katli vacip. Bu sırada Kayseri Hava İndirme Tugayından askerler olaya müdahale ediyor. Bazıları ‘Asker geldi, insanları kurtardı’ diyor ya, bu doğru değil. Faşistler öldürebildikleri kadar insanı zaten öldürmüştü, askerler ne zaman ki Valilik ve Adliye’ye saldırı oldu, o zaman müdahale ettiler. Sanki faşistlere, ‘Biz size komünistleri, Alevileri, Kürtleri öldürün dedik; gidip de devletin binalarına saldırın demedik’ der gibi.

16 köylünün 1’inin mezarı belli
Şehir, ayın 26’sından sonra bir sessizliğe büründü. Yörükselim ve Selimtepe’de halkın büyük çoğunluğu askeriyeye sığındı. Askerler bunlara da bir sürü eziyet ediyor. Herkes artık şehri terk etmeye başladı. Birçok insan cenazesini alamadı, bazıları cenazelerini tanısalar dahi götürme olanağı bulamadı. Sahipsiz kalan cenazeler Maraş Belediyesi tarafından nereye, ne zaman, ne şekilde gömüldü, kimse bilmiyor. Hepsini bir çukura mı attılar, elbiseleriyle mi gömdüler, yıkayıp kefenlediler mi? Belli değil. Benim köyüm Kaşan’dan mesela katledilen 16 kişi var, sadece birinin mezar yerini biliyoruz, o da katliamdan birkaç gün sonra hastanede öldüğü için.

12 Eylül de bize işkence etti
Katliamdan sonra Maraş’ı alelacele terk edenlerin bir kısmı köylerine geri döndü. Köyde evi barkı olmayanlar Mersin, Adana, İzmir, Antep, Aydın ve İstanbul gibi şehirlere dağıldı. Yaşam çok zordu, birçok insan çiftini çubuğunu geride bırakmıştı. İnsanlar deyim yerindeyse deli koyunlar gibiydi, nereye gideceklerini şaşırmışlardı. Sonra 12 Eylül geldi. Katliamdan köylere sığınanların da birçoğu, asker baskısından kentlere göç etmeye başladı.
12 Eylül Cuntası bir de Maraş Katliamının solcular tarafından yapıldığı propagandası yapıyordu. Ben de gözaltına alındım ve 186 gün işkenceli sorguda, 5 sene hapiste kaldım. İşkencenin her türlüsünü üzerimizde denediler, aylarca zincirlerle ranzaya bağladılar, adımız ‘Zincirliler’ olarak biliniyordu. Maraş’ta yapılan her şeyi bize yüklemeye çalıştılar. İşkenceli sorgularda Mehmet Ceren ve Ferdi Özarslan’ı şehit verdik. Maraş Katliamını yaptığımız gerekçesiyle hakkımızda davalar açıldı, bu davalar aşağı yukarı 10 sene devam etti.”

 

https://vimeo.com/492465713

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.