Neden “Öcalan’a özgürlük” diyoruz?

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Gerçek çıplak biçimde ortada. İmralı kapısı açıldığı gün bu dehşetli geleceğin yerini tek mermi atılmadan, tek bir insan ölmeden, kalbinde dört parça Kurdistan’ın yer aldığı Konfederalizmin barış, özgürlük, demokrasi ve refah toplumu alır.

Kürt halkı ve dostları zamanla yarışıyor. İmralı’da sürdürülen esaret ve tecrit süreci PKK Önderi Öcalan’ın aleyhine, komplocuların ve –görünüşte- Türk devletinin lehine çalışıyor. Zamana yayılmış “idam” cezası adım adım uygulanıyor. Bu alçakça uygulama Öcalan’ın hayat çizgisini, O konuşamadan kısaltıyor.

Neden kendi yasalarını ve uluslar arası normları böyle alçakça çiğniyorlar? Omuzlarındaki günahları neden böyle taşınamaz hale getiriyorlar? İmralı kapısından çıkacak bir cenazenin nelere yol açacağını bilmiyorlar mı? Hiçbir “tıbbi” iddianın bu adada asrın cinayetini örtbas edemeyeceğini düşünemiyorlar mı? Şu sıralar bekleyişte olan Kürt halkının nelere kadir olduğunu tahmin edemiyorlar mı?

Ediyorlar. Ama çaresizler. Özgürlüğünü kazanan Başkan Apo, tepeden tırnağa suça bulaşmış bugünkü rejimin korkulu rüyası. ”Ahlaki-politik toplumda” onların varolma imkanı yok. Şu anda sadece “sonlarını” geciktirmekten başka hiçbir şey düşünmüyorlar. “Komplo” günlerini adeta unutmuşlar. Türkiye ve hatta Avrupa o günlerde yanmadıysa bunu Apo’ya –canlarını hiçe sayanları durdurduğu için- borçlu olduklarını da unutmuşlar. Siz Öcalan’ı ebediyen “susturduğunuz” zaman fedaileşen kitleleri kimin durduracağını hesap bile etmiyorsunuz. İmralı asıl sizlere mezar olur, bilesiniz.

Ben yetmiş küsur yıllık yaşamımın neredeyse 55 yıllık politik mücadele sürecinde böyle bir bönlüğe, hamakate, öngörüsüzlüğe şahit olmadım. Korktukları asıl “Apo sonrasında” başlarına gelecek. Çünkü özgürlüğüne kavuşan Öcalan Türkiye’de Konfederal çözümün “barışçıl” yoldan gerçekleşmesi için biricik şanstır. Kan dökülmeden, Türkiye yanıp yıkılmadan, Üçüncü Dünya Savaşı şartlarında belki de tarihten ve coğrafyadan silinmeden bugünkü yıkıcı krizden çıkış için eldeki tek imkandır. Öcalan’la masaya oturduğunuz günleri hatırlayın. Asıl o günlerde “kazan-kazan” tekerlemesi hayat kazanmıştı. Şimdi çöpe dönen liranız “sıhhatteydi”, faiziniz düşük, enflasyonunuz tek rakamlıydı. Milli geliriniz artıyor, Ortadoğu sokaklarında “namınız” yürüyordu. Kürt halkı “Osmanlıda oyun çok” darb-ı meselini ezbere biliyor olsa da, Kandil’de anneler, babalar, kardeşler kucaklaşıyor, savaş alanlarında bayram rüzgarları esiyor, artık insanlar ölmüyordu. Bir de şimdiki halinize bakın. Üçüncü Dünya Savaşı’nda yenildiniz, sizi teslim alanlar daha beterine ülkenizi sürüklemek üzereler. Ekonominiz batmış. Artık ölen askerlerinizi bile gerilla ailelerine vermesin diye üzerlerine benzin döküp yakıyorsunuz. Kuyruğunuz dik gibi dursa da postunuz lime lime olmuş, dişleriniz dökülmüş, gerillayla savaşa sürdüğünüz ordunuzun bile yarısı zindanda gün sayar olmuş. Sizi tanımasak halinize acıyacağız.

Öcalan’ın canına kasteden kendi ülkesinin canına kastetmiş olur. İntihardır. Bu gerçeği bilin. Şu gerçeği de:

İmralı kapısı açıldığı gün elli milyonu aşkın Kürt halkı “bir hafta” içinde ulusal birliğini gerçekleştirir. Ve Kürt ulusal birliği gerçekleşmediği için yalnız Kürt halkını değil, bağrında Büyük Kurdistan’ın yer aldığı dört devleti de varlık-yokluk sorununa çivileyerek devam eden savaş ve çözümsüzlük hali sona erer. Çünkü paramparça olan Kürt ulusunun direnişini yüz yıldır kıramayanlar, ulusal birliğini kuran milyonların barış ve çözüm iradesine boyun eğmek zorunda kalır.

“Boyun eğmek” zul değildir, zillet değildir. Barışın ve halkın iradesi önünde “boyun eğmek” boyun eğenlere onurlu bir hayatta kalma hakkı kazandırır. Haksıza, zalime, insanlık düşmanına boyun eğmek onursuz bir yenilgidir. Barış ve çözümün kansız gerçekleşmesine katkıda bulunan herkes yalnız onurunu değil, canını da korur. Çünkü bizi bekleyen tehlike sanılandan da büyüktür. Onurluyu da onursuzu da yok edecek kadar…

Üçüncü Dünya Savaşı tehlikeli şekilde tırmanıyor ve bilelim ki bu savaş her ne kadar Ukrayna’yı, giderek Polonya ve Bela Rusya’yı da içine çekiyor olsa da, bu savaşta asıl belirleyici çarpışma Ortadoğu’da gerçekleşecek. Delirmedikçe hiçbir küresel lider Avrupa’yı, Rusya’yı, ABD’yi atom bombalarının hedefi yapmaz. Ama “nükleerden” konuşuyorlar, atom savaşına hazırlanıyorlar. Ve onlar her iki Basra savaşının gösterdiği gibi kozlarını Ortadoğu’da paylaşacaklar. Patlayacak bir atom bombası Türkiye de içinde bölgeyi yaşanmaz hale getirir.

Sakın “abartma” demeyin. Japonya’ya atom bombası atan neden sizin ülkelerinize de atmasın. Kaldı ki savaş teknolojisi öyle bir aşamaya tırmandı ki, konvansiyonel silahlar artık nükleer bomba gücüne yakın bir kuvvettedir.

Gerçek çıplak biçimde ortada. İmralı kapısı açıldığı gün bu dehşetli geleceğin yerini tek mermi atılmadan, tek bir insan ölmeden, kalbinde dört parça Kurdistan’ın yer aldığı Konfederalizmin barış, özgürlük, demokrasi ve refah toplumu alır.

Dört devletin egemenleri böyle bir toplumdan nefret ediyor olabilirler. Ama onlar bile nefret ettikleri bu toplumun kurulmasıyla hayatta kalacaklarını kafacıklarının bir yerine yazmalıdırlar. Savaşın tırmanması herkese tamiri olmayan zararlar verecek olsa bile Kurdistan halkı yüzlerce yıldan bu yana yakıp yıkılacak şehirleri terk etmeye, kendini dağlara, hiçbir silahın ulaşamayacağı granit zirvelere vurmaya alışıktır. Olan devletlere ve onların egemenlerine, bir de bir türlü barış ve çözüm için kıpırdamayan vatandaşlarına olur.

Özetle, Öcalan’ın canına kastedenlerin kazanacakları hiçbir şey yoktur. Kaybedecekleri ise her şeyleridir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2023 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.