Neyin “muhasebesini” yapmalıyız?

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Muhasebe yapacaksak, bin bir taktik zayıflıkların labirentinde boğulmayalım, “stratejik hatayı”, yani legaliteyi ve parlamentoyu kullanmayı değil, “legalizm ve parlamentarizm” hatasının muhasebesini yapalım.

“Oylarımız neden azaldı? Seçim kampanyasında ne gibi yanlışlar yaptık? Acaba ‘aday’ seçimimiz mi yanlıştı? Belki seçime kendi adayımızla mı girmeliydik? Sakın seçim öncesi ittifak politikamız yanlış olmasın? Hatta TİP’i tek listeyi kabul etmeyince ittifaktan çıkarıp baraj altında mı bıraksaydık? Aynı ideolojik gelenekten gelip de üç gruba ayrılanların her birine bir vekillik vermek biraz müsriflik olmadı mı?”

Daha neler de neler. Şöyle rastgele sıraladıklarımda elbette haklılık payları var olabilir.

Ancak bunların çoğu stratejik yönelimle alakası olmayan “hatalar”. Bu hataları yapmasaydık ne olacaktı? Oyumuzun bir iki puan artmasıyla faşizmi mi yıkacaktık?

Gelin bu yazıda benim bakış açıma göre stratejik hatayı bulmaya çalışalım.

Önce seçimlerin sonuçları açıkladığında dizlerimizi morartana kadar dövdüğümüzü, gözlerimizi pınar, ayaklarımızı göl haline getirip, karamsarlık, hayal kırıklığı, öfke içinde boğulmamıza ramak kaldığını hatırlayalım. Neden? Oylarımız üç puan azaldı, yine üçüncü parti olsak bile vekil sayımız “ittifak kontenjanlarını” düştüğümüzde elli kadar bir seviyeye indi diye karalar bağlamıyor muyuz?

Yüz vekil hedefimizdi. Şimdi kazanamayan kırk vekil için yastayız.

Ya hu! Bize ne oluyor, bırakın da kazanamayanlar yasa bürünsün. Biz başka yere bakalım. Mesela HPG BİM bültenlerine…Hemen her gün bir, bazan daha fazla dal gibi gençlerin şehitlik haberleri var. Kaybettiğimiz şu üç puanlık oya, kazanamadığımız birkaç vekilliğe yandığımız kadar yanıp kül oluyor muyuz? “Ateş düştüğü yeri mi yakıyor” nedir? Yaşadığımız trafik kazaları değil ki, “ateş düştüğü yeri yaksın.” Ateş Kurdistan’a düşüyor. Her hane yangın yeri. Şehitler ailelerin değil, Kürt halkının evlatları.

Tuhaflığa bakın. Kürt halkı kaybettiği oy ve vekillik yüzünden öfkeleniyor. Seçim kampanyasında davul-zurna gürültüsü, Medya Savunma Alanları’nda kimyasal silahların kulakları sağır eden seslerini bastırdı. Şehitleri ise usulen “saygı ve minnetle anıyoruz.”

Kendi kendimize soralım: TBMM’ye gönderdiğimiz vekil mi Türk devletini perme perişan eyledi, yoksa o şehitlerin canlarını hiçe sayarak verdikleri mücadele mi? Ah be kardeşler, o mücadele olmayaydı, Türk devletinin meclisinde senin değil  elli-altmış, tek bir vekilin bile olmayacaktı. İlk kurşun ilk belediye başkanlığını getirdi. Şimdi 10. yılını kutladığımız 2004 Haziran hamlesi 2015 Haziranında 80 vekil kazandırdı. Daha ne diyeyim?

Sanırım “stratejik hataya” bir hayli yaklaştık. O halde ilerleyelim.

İlkin kabaca mücadelemizin üç genel yöntemini hatırlayalım. Stratejik başlangıç “gerilla savaşıdır”. Stratejik ürünü yarım yüzyıldır süregelen “serhildanlardır. ”Parlamenter ve legal mücadele” de hem gerilla savaşının, hem de serhildanların “taktik” ürünüdür. Ve varlığını iki stratejik mücadeleye borçludur. Verilen oylara değil. O oyları veren gerilla aileleri ve serhıldanlarla dağı taşı inleten kahraman Kürt kadınları ve erkekleri, gençleri ve hatta “taş atan” çocuklarıdır. Onlar güçlendiğinde oylar artar, onlar zayıfladığında oylar azalır. Maazallah devlet bu hareketi tasfiye edebilse, Kürt halkı bırakalım oyları, seçme ve seçilme hakkını kaybeder.

Sanırım “stratejik hataya” artık gelmiş bulunuyoruz. Bu hata, “taktik mücadeleyi, stratejik mücadelenin önüne geçirme hatasıdır. Faşizm şartlarında “legalist ve parlamentarist” hayaller yaratma, aşırı beklentiler pompalamaktır. Kürt gençliğini, gerilla nasıl dağları delip, tünellerle “dağın altına” girdiyse, tıpkı öyle, “ovaları delip” yer altında düşmanın ulaşamayacağı “hücreler” inşa etmeye özendirmek yerine, Newrozdan Newrozlara ve seçimlerden seçimlere, mitinglerden mitinglere “halay koridorları” kurdurmaktır.

Yanlış anlaşılmasın: Hiçbir stratejik mücadele taktik hamleler olmaksızın zafere ulaşamaz. Faşizm şartlarında “legal ve parlamenter” mücadeleyi başarıyla veremezsek, harekete devletin tüm yasaklamalarına karşı “meşruiyet” kazandırmak için legaliteyi ve parlamentoyu kullanamazsak, stratejik mücadele zayıflar. O nedenle kanun dışı ilan edilen devrimci hareket, bir gramlık legalite imkanı yokken bile, bütün gücüyle legaliteyi kazanmaya çalışır. Çalışmıştır da. Türkiye’de HDP’nin, yurtdışında diasporanın cesaret ve emekle yoğrulmuş mücadeleleri daha şimdiden Önder Apo’nun ve PKK’nin meşruiyetine büyük katkıda bulunmuştur.

Ancak dedelerimiz ve ninelerimiz bize bir önemli vasiyette bulunmuştur: “Ehemmi mühime tercih etmeyin.” Aynı kökten gelen bu iki kelimeden “mühim” önemli demektir. “Ehem” ise “en önemli” anlamına gelir. Legalite ve parlamentarizm “mühimdir”. Ama “en mühim” değildir. Faşizm koşullarında bu dedeler ve nineler sözü altın değerindedir.

Sanırım meramımı anlattım.

Eğer sözünü ettiğim “stratejik hata” bu ölçülerde yapılmasaydı, diğerlerini bırakalım, mesela legal partinin içinde “tek liste-çok liste” kavgası olur muydu? Hepsi “devrim” diyen Yeşil Sol Parti bileşenleri birbirleriyle “aday yarışına” girer miydi? Bu hata olmasaydı şöyle olurdu: Mesela sosyalistler, omurgası Kürt halkı olan bu partide, kendilerine “adaylık” teklifini bile “teşekkürler” diyerek, yerlerini Kürt halkının adaylarına vermekte tereddüt bile etmezlerdi. Ve “en mühimi” daha seçime birkaç yıl kala, yapılacak seçimlerin “meşru olmadığını”, meşru bir seçim için Erdoğan’ı istifaya mecbur etmek gerektiğini ilan eder, bu amaçla tüm muhalefeti “ya erken seçim ya da sine-i millet” diyerek mücadeleye çağırırlardı.

Ez cümle bunlar olduğunda partinin ittifak politikası neredeyse basit bir seçim ittifakına dönüşmez, faşizme karşı mücadele ittifakı olurdu.

O halde “ehemmi mühime tercih etmeyelim. Muhasebe yapacaksak, bin bir taktik zayıflıkların labirentinde boğulmayalım, “stratejik hatayı”, yani legaliteyi ve parlamentoyu kullanmayı değil, “legalizm ve parlamentarizm” hatasının muhasebesini yapalım.

Ve elbette, bu muhasebeyi yaparken, bu yazıdaki ifadeleri değil, legaliteyi korumak için “Ezop” dilini kullanmayı da asla unutmayalım.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.