Propaganda
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Yılmaz Özdil, Kürt düşmanları, kadın katilleri salınsın, kadın özgürlükçüler zındanda çürüsün diye TBMM Komisyonu'na savaş açıyor.
Reel sosyalizm "muhalefetin" olmadığı bir sistemdi. Sovyet devriminin Leninli yıllarında propaganda karşı-devrimci propagandaya başarıyla karşı koydu. Çünkü o dönemde Sovyet medyası Lenin ve Buharin gibi yüksek düzeyli devrimci entellektüeller tarafından yönetiliyordu. Medya klişelerle, şablonlarla değil, felsefi, sosyolojik bilimsel ve ikna edici argümanlarla kitlelere sesleniyordu. Lenin kendi partisini ve Sovyet devletini her kritik aşamada yeni paradigmalar temelinde kıyasıya eleştiriyordu.
İç savaş sona erdi, karşı devrimci unsurlar saf dışı edildi. Lenin ağır sağlık sorunlarıyla yüz yüze geldi. Onun yerine geçenler, Lenin'i Gorki köyünde fiilen tecrit etti. Geçmişte farklı görüşte olanlara tanınan "platform" örgütleme hakkı SBKP'nin 10. Kongre’sinden sonra adım adım yok edildi ve parti monolitik bir yapıya dönüştü. O günden sonra Sovyet medyası artık kitleleri ikna etmek yerine, ona parti direktiflerini ileten, bu kararları savunan, öven bir işlev görmeye başladı. Ve sonunda Sovyet medyası inandırıcılığını, ikna kabiliyetini kaybetti.
Eski nesil komünistler, onları izleyen nesiller, hepimiz, bu tür medyayı, "komünist propagandanın" esası olarak aldık. Sağlam argümanlarla, gerçek olgularla tezlerimizi temellendirmek yerine "deklerasyonlar, kararlar ve sığ teorik açıklamalarla" yapılan propagandayı benimsedik.
Oysa Sovyet propagandası tek partili, muhalefetsiz koşulların deforme edilmiş ürünüydü. Bizim ise karşımızda bin bir propaganda merkezi bulunuyordu ve biz bu merkezlerin propagandasını "ciddiye" almıyorduk. Slogancılık aldı başını gitti.
Bu satırları Sözcü'nün militan Kürt düşmanı kadrosu Yılmaz Özdil'in bir iki hafta önce yaptığı videoyu izledikten sonra yazıyorum.
Yılmaz Özdil bu videoya Reyhanlılı bir Türk (belki Arap) mühendisin eğitim hayatı ile başlıyor. Başarılarını ballandıra ballandıra somut olgularla anlatıyor. Sonuçta bu mühendisin dört motorlu askeri kargo uçaklarına monte edilecek 20 ton su alacak bir sistemin patentini aldığını, bunların monte edilmesiyle kargo uçağının yangın söndürme uçağı haline geldiğini, iktidarların bunu görmezden geldiğini anlatıyor. Ardından bizdeki orman işçilerinin günlük kıyafetiyle alevleri söndürdüğünü, o nedenle insanların öldüğünü söyledikten sonra, Amerikan orman işçilerinin robokop kılığındaki kıyafetlerini sergiliyor. Bunun maliyetinin de 2 bin 500 dolar olduğunu kanıtlıyor. Bunları anlattıktan sonra Orman Bakanı’nın bu ölümlere rağmen istifa etmemesinden hareketle, sayamadım ama en az yirmi örnekle dünyadaki bu gibi durumlarda istifa eden bakanları, hükümetleri adlarıyla ülkeleriyle sıralıyor. Sonra kadın cinayetlerine el atıyor. İtalya'da faşist iktidarın şu sırada kadınları katleden erkekleri müebbet hapse mahkum eden kanun tasarısının İtalyan Senatosu’nda oy birliği ile kabul edildiğini bildiriyor.
Yılmaz Özdil'i izleyenler tüm bu konularda kesin bir şekilde ikna oluyorlar. Yazarı tanımasam ben bile "adama helal olsun" diyeceğim.
Adam buraya kadar hepimizin "evet" diyeceği olguları zengin örnekler ve ikna edici argümanlarla anlattıktan sonra, asıl vermek istediği mesajı sadece "tek bir cümleyle" verip, konuşmasını tamamlıyor. "İtalyan halkı kadın cinayetlerinin faillerini müebbet hapisle cezalandırırken, biz bebek katillerini serbest bırakacak olan bir Komisyon kuruyoruz."
Aramızdan bir propagandist yoldaşımız, Yılmaz Özdil'in o mahut son cümleden önceki konuşmasını, emek harcayarak yapmış olsa, Komisyon üstüne uzun lafa gerek duymadan şöyle bir son cümleyle milyonları ikna etme gücüne ulaşırdı: "İşte İtalyanlar kadın katillerini müebbet hapse atarken, bizdeki iktidar bu katilleri 'iyi halden' aramıza salıyor, on binlerce siyasi tutsağı, en önemlisi kadın özgürlüğünün dünyadaki en büyük teorisyenini ve pratisyenini tecrit altında tutuyor. Ve Kürt düşmanları, kadın katilleri salınsın, kadın özgürlükçüler zındanda çürüsün diye TBMM Komisyonu'na savaş açıyor."
Psikolojik savaş uzmanlarından da öğreneceğimiz çok şey var.
