Savaş “hayat-memattır” seçim ise “teferruat” 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Yalnız Kürdistan’ın değil, yalnız Türkiye’nin değil, hatta yalnız Ortadoğu’nun da değil, şimdi Avrupa’ya sıçrayan Üçüncü Dünya Savaşında halkların kaderi de Zap-Avaşîn savaşının sonuçları tarafından belirlenecek.

Altılı Masa sizce Erdoğan’ı devirmek istiyor mu? 
Benim buna cevabım şu: İstemiyor. 

Onların bana kalırsa hedefi TBMM’de güçlenmek, mümkün olursa çoğunluğu elde etmek. 
İmamoğlu ile ilgili CHP’de yaşananlar da zaten bunu kanıtlıyor. Erdoğan’ın karşısına seçilecek bir aday çıkartmayı düşünmediklerini sanıyorum. 

Şimdi hep birlikte düşünelim: 
Altılı Masada oturan parti liderlerinin acelesi yok. Tehdit altında değiller. Çoğunluğu oluşturan Türk seçmenleri her hangi bir kitlesel tutuklamanın hedefi değil. Büyük seçmen kitlelerinin bulunduğu şehirler ve ilçeler bombalanmıyor. Bu partiler savaş bölgelerinde değil. Kürt özgürlük hareketi için şimdi yaşanan savaş “ölüm-kalım savaşı” iken, Altılı Masa partileri için seçim “ölüm-kalım seçimi” olmuyor. Öyle olsaydı bu partiler Saray’ı “erken seçime” zorlamak için her şeyi yaparlardı. Saray’a bir ültimatom verirlerdi: “Şu güne kadar istifa edin, TBMM’de bir seçim hükümeti kurulsun, bir an önce seçime gidilsin, eğer bunu kabul etmezseniz, ülkemiz batacağı ve bunun da hepimiz için ‘ölüm-kalım” meselesi olacağı için hepimiz TBMM’den çekiliriz, milyonları alanlara çağırırız, bir haftada seni deviririz” derlerdi. 

Demediler. Erdoğan’ın seçim tarihini açıklamasını beklediler. Demek ki henüz Azrail’in kapılarını çalacağını düşünmüyorlar. Keyifleri yerinde. Aceleleri yok. Rahvan gidiyorlar. 

“Ama halkın acelesi var, enflasyon altında can çekişiyor.” Doğru. Ama Altılı Masa’nın enflasyonu çözecek hiçbir reçetesi yok: Enflasyon Kürt halkına karşı savaş masraflarının, savaşa karşı çıkacakları bastıracak olan polis masraflarının, bu faşist-militarist gidişi halka benimsetmek amaçlı diyanetteki ajan-imam masraflarının sonucudur. Ve altılı bu masraflarda bir liralık indirim yapma program ve iradesine sahip değildir. Halkın acelesi varken Altılının bu nedenle acelesi yok. Bunlara sorarsanız “beş yıllık Erdoğan iktidarı nedir ki, sayılı gün çabuk geçer.” Bunlar için böyle de halk için beş yıl “ölüm-kalım” yılı olur. 

Şu da var: 
Altılı Masa Partileri cin gibidirler. Türkiye’yi yönetebileceklerine inansalar Erdoğan’ı devirmek için seçimi beklemezlerdi. Ama onlar Türkiye’yi yönetebileceklerine kesinlikle inanmıyorlar. Karşılarında hem bir enkaz var, hem de Türkiye’yi yıkıma sürükleme potansiyeli taşıyan uluslar arası tehlikelerle karşı karşıyalar. Hedefleri Erdoğan’ın yeniden seçilmesi, ama AKP’nin TBMM’de azınlığa düşürülmesi. Yani davulu Erdoğan’ın boynuna asacaklar, tokmağı da kendi ellerine alacaklar. Şunu biliyorlar: Bu durumda Erdoğan KHK’larla ülkeyi yönetmek zorunda kalacak, kriz derinleşecek, bütün sorumluluk Reis’in sırtına yüklenecek. Sonrası bunlara bakılırsa selamet. İşler öyle ki, beş yıl sonra yönetecekleri bir Türkiye bulamayabilirler. 
Altılılar şunu da biliyor: Batı dünyası bugünkü uluslar arası koşullarda bölük pörçük bir koalisyon yerine tüm devlet aygıtını elinde tutan Erdoğan’ı Altılılara göre daha “kullanışlı” bir alet olarak görür. Türkiye’yi Ukrayna savaşına Erdoğan’la daha iyi sürüklerler. Gırtlağına kadar suça bulaşmış, bir cente muhtaç hale gelmiş bir diktatör onların işini görür. Altılılar da onların işini görmek ister istemesine de, şu halleriyle bu işi göremezler. Seçim sonrası kriz derinleşecektir ve krizden uyduruk bir “güçlendirilmiş parlamenter sistemle” değil, halk düşmanı bir faşist rejimle çıkmanın dışında sistem açısından bir başka yol yoktur. Altılı ellerini temiz tutmayı, pisliği Erdoğan’ın avuçlarına bırakmayı düşünmekte. Oysa hep birlikte lağım çukuruna düşebilirler. 

Bunlar eğer doğruysa, demokrasi güçleri açısından önümüzdeki seçim taktik bir meseledir. Asıl stratejik olan şu sırada Zap’ta-Avaşîn’de süren savaşta Eroğan rejimini Başûr topraklarına gömmektir. Kürt halkı ve dostları için “seçim kampanyası”, Zap savaşında “zafer kampanyası” demektir. Zafer kış eşiğinde kazanıldığı zaman, HDP Aralık’ta yapılması muhtemel seçimin de muzaffer partisine dönüşür. Sivil muhalefetle silahlı muhalefetin böyle bir bileşimi devrimci perspektifi gerçeklik haline getirir. 

Altılı Masa’daki “istikşafı” oyalanmalara da, “treni sallamalara” da, vaat edilen “güçlendirilmiş parlamentonun restoranındaki ağız sulandıran menüye de, kamuoyu yoklamalarındaki “kağıt üzerinde seçim zaferi” hayallerini kışkırtan rakamlara da, parti grup toplantılarında her hafta yapılan “kayıkçı dövüşlerine” de boş verin. Bütün gücümüzü Zap-Avaşîn zaferi için seferber edelim. 

Yalnız Kürdistan’ın değil, yalnız Türkiye’nin değil, hatta yalnız Ortadoğu’nun da değil, şimdi Avrupa’ya sıçrayan Üçüncü Dünya Savaşında halkların kaderi de Zap-Avaşîn savaşının sonuçları tarafından belirlenecek. Faşist rejim Zap’ta durdurulur ve yenilgiye uğratılırsa, bu sonuç Türkiye’nin NATO saflarında Ukrayna savaşına sürüklenmesini, Rusya’yla ve İran’la sonucu savaşa açılan cepheleşmeyi önleyecek. 

KDP de unutmasın. Kazanılacak zafer Başûrê Kurdistan için de “ölüm-kalım” ikilemine bir yanıt olacak. Zap-Avaşîn savaşından zaferle çıktığında, Türk ordusunun, bir MİT provokasyonunu bahane ederek, meydana gelebilecek Şii-Sünni ya da Arap-Türkmen ya da Kürt-Kürt savaşını önleme adı altında yüzlerce tank ve onbinlerce askerle Kerkük’e birkaç günde girdiğine şahit olursak kimse şaşırmasın. 
“Böyle şey olur mu?” demeyin. 

Nükleer savaştan bile söz edilen bir zamanda Türklerin Kerkük’e girmesinin sözü bile edilmez. Ve hele böyle bir işgal Türk devleti ile İran devletini savaşa sürüklerse, böyle bir savaş Üçüncü Dünya Savaşında NATO için stratejik bir adım olur. 
Faşizm sandıkta yenilmez. Zap’ta yenilir. 

Hatta Avrupa’ya sıçrayan Üçüncü Dünya Savaşı’nın yayılması ve derinleşmesi, giderek nükleer savaş tehlikesinin büyümesi Zap’ta önlenir. Türkiye Ukrayna’da süren NATO/Rusya savaşından saf dışı edildiği zaman meydana gelecek olan uluslar arası denge büyük ihtimalle bu savaşın sonunu getirir. 

Savaşta zafer her şeydir, seçimde zafer teferruattır. 
Ve bu defa Kemalistlerin ünlü sözüyle, “Zap hattını müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır ve satıh tüm Kürdistan parçaları ve Türkiye’dir.” 

Bundan sonrasını söylemek bana düşmez. “İlk hedefiniz…” diye başlayacak emir Kandil’den verilir. Muhtemelen verilmiştir bile… 

O halde “ileri”!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.